19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çipras IMF ile savaşıyor bizdekiler IMF’ciyi ‘bakan’ yapıyor!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

AB ve Eurozone üyesi olan, Batı’nın şımarık çocuğu Yunanistan, tarihinin en ağır-derin ve uzun süreli ekonomik krizini, hatta çöküşünü yaşıyor. Devletler elbette “gemiler’’ gibi batmazlar. Ama Yunanistan örneğinde olduğu gibi ağır borç yükü altında yoksullaşır-işsiz kalır, ilaçtan-benzine kadar ithalat dahi yapamaz hale gelir, borçlarını ödeyemediği için temerrüde düşer, sadece ekonomik değil, siyasi-ahlaki-insani çöküş ve kaos yaşarlar. Yunanistan’ın bu hale gelmesindeki nedenleri burada tekrarlayacak değilim.

KUR POLİTİKAMIZI DEĞİŞTİRMEYİNCE...
Ancak ben, neo-liberal ekonomi politikalarının, özellikle gelişmekte olan ama ne hikmetse bir türlü gelişemeyen ekonomiler ve Yunanistan örneğinde olduğu gibi ona tamamen teslim olmuş ülkeler için tam bir çıkmaz sokak olduğunu yıllardan beri yazıp-konuşuyorum. Ekonomi bakanlığı görevini üstlendiğim geçmişteki iki farklı koalisyon hükümetinde de, işimin gereği olarak, IMF, Dünya Bankası, OECD, Kredi Derecelendirme Kuruluşları, Uluslararası Bankalar ve Kredi Kuruluşları ile Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen görüşme-temas ve toplantılar yaptım. O dönemde, IMF’den bir dolar dahi borç almadan, stand-by anlaşması imzalamadan ya da imzalanmış bir stand-by anlaşmasını sürdürmeden ekonomiyi yüzde 7.5 gibi bir büyüme oranına -üstelik bıçak sırtı koalisyon dengelerine rağmen- ulaştırmayı başardık.
Yine o dönemde Dünya Bankası’ndan, Türk bankacılık siteminin yapısal sorunlarını gidermek ve güçlendirmek, bazı bankaları birleştirip, bazılarını ise sektörel-bölgesel bankalar haline getirecek “orta vade’’ bir program kredisini “sözlü’’ olarak talep ettik. Ama “hukuken’’ farklı-bambaşka amaçları olan, birbirinden bağımsız kuruluşlar olmasına rağmen, Dünya Bankası bizden IMF ile -gerçekçi kur politikasından vazgeçmemiz istenen- bir stand-by imzalamamızı istedi. Tabii ki böyle bir şartı kabul etmedik. Zaten Kıbrıs’ta rahmetli Denktaş’a tam destek veren, PKK’yı sınır ötesinde kovalayan bir iktidardık. Ekonomik teslimiyete rıza göstermeyince başımıza gelenleri herkes biliyor.

2001 KRİZİNE DOĞRU
Bizden sonra iktidara getirilen AnaSol-M iktidarı, ertesi gün hiçbir gereği yokken alelacele IMF ile “yakın izleme anlaşması’’ yaptı. Hızla ağır borçlanmaya yöneldi. Kuru çıpa yapan IMF politikalarını uygulamaya başladı. Sonuç malum, 2001 krizine doğru tam yol ilerledi.
Sanki bütün bunlar yaşanmamış gibi, bugün hâlâ, üretimden tamamen kopmuş, tarımı bitirmiş, işsizlik ve enflasyonu çift haneye çıkarmış, ülkeyi tam bir ithalat cennetine dönüştürerek ağır bir borç yüküne sokmuş, sıcak paracı neo-liberal iktisat politikaları, hem iktidar hem de Meclis’teki muhalefet partileri tarafından ne yazık ki adete bir “kader’’ , bir “mecburiyet’’ , bir “alternatifsiz’’ yol gibi görülüp kabul ediliyor.
Hatta o kadar ileri gidiliyor ki Anamuhalefet partisi seçim kampanyasında, ülkeye sanki “sömürge valisi’’ atar gibi dışarıdan IMF ve ABD’nin has adamı K.Derviş’i getireceğini -üstelik övünerek- açıklamakta bir sakınca görmüyor. Halbuki bugün, Yunanistan’ın içine düştüğü ve düşürüldüğü, dramatik ekonomik çöküş ve borçlanma tuzağının sorumlusu olarak gördüğü IMF ile yaptığı yaşamsal mücadele- tartışma ve çekişmeyi hepimiz ibretle izliyoruz.
Çipras ve Syriza ile kendilerini güya özdeşleştiren bizdeki vatansız-bayraksız “sözde’’ solcular ve onların Meclis’teki partilerinin tamamı, bugün IMF’nin dayattığı neo-liberal, sıcak paracı, borçlanma politikalarına karşı durmak bir yana, IMF’nin ve ABD’nin elemanını bakan yapmaya, IMF ve uluslararası tefecilere şirin gözükerek, onlara yanaşmaya çalışıyorlar. Sözün bittiği yerdeyiz. Tam trajikomik bir durum vesselam...