25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çöken sistemin siyasetçi tipi

Mehmet Bedri Gültekin

Mehmet Bedri Gültekin

Eski Yazar

A+ A-

Çıkmazda olan ve çöküşe giden sistemler, yaşadıkları sürece uygun isimleri ön plana çıkarırlar.

Osmanlı devletinin son yıllarında ancak Damat Ferit gibi bir kişilik sadrazam olabilirdi. İşbirlikçi, menfaatçi, ülkesine ve milletine ait olan her şeye yabancı ve düşman... 1913 yılında İngiltere ile yapılan görüşmelere katılacak Osmanlı heyetinde yer alması yönündeki teklif; Sadrazam Kamil Paşa tarafından "Bu adam delidir" gerekçesiyle ret edilmiş.

Ama 1920'lerin Osmanlı Başkenti'nde ancak işte bu özelliklere sahip bir kişi sadrazamlık makamına oturabilirdi.

Hemen hemen her konuda tam bir çıkmazda olan, ülkenin ciddi hiç sorununda çözümü olmayan AKP'nin son demlerini yaşadığı bu dönemde ise, ancak Ahmet Davutoğlu gibi bir siyasetçi Başbakan olabilirdi.

Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuştur.

Çöküş dönemlerinde işinin ehli ve normal devlet adamları kenarlara, köşelere sürülür. Davuoğlu gibileri ise yükseklere tırmanır.

DAVUTOĞLU'NUN SİCİLİ

Ahmet Davutoğlu baştan aşağı "çıkmaz"dır ve "suç"tur. Her adımı, bir parçası olduğu Mafya- Gladyo-Tarikat Sistemi'nin kaçınılmaz çöküşünü biraz daha yakınlaştırmaya hizmet eden bir siyasetçidir.

Ömürlerini doldurmak üzere olan sistemler, kişilikleri ve hareketleriyle çöküşü hızlandırmaya hizmet edecek olan siyasetçileri sorumlu makamlara getirirler. Buna "kader" de diyebilirsiniz.

Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı döneminde bırakalım tek bir başarı elde etmeyi, tam tersine Türkiye'yi, bütün komşuları ile kavgalı hale getirmiştir.

Öylesine suçlar işlemiştir ki, kendisini o makamlara getiren kişi ve güçler karşısında en ufak bir itirazda bulunma şansına sahip değildir.

Örneğin Davutoğlu, valizine 300 milyon doları doldurarak Bingazi'ye uçmuş ve Libya'nın meşru yönetimine karşı savaşan teröristlere, elden bizzat teslim etmiştir. Böyle bir harekette bulunmak en küstah emperyalist devletin yöneticilerinin bile aklına gelmez. Bingazi macerası Gazetecilerin gözü önünde gerçekleştirildi. Seferin niçin yapıldığını gazetecilere anlatan da Davutoğlu'nun kendisi. Sadece bu olay, Davutoğlu'nun zekâsı ve içinde yaşadığı hayal dünyasını anlatıyor.

Davutoğlu, Suriye ve Irak'a yönelik iç savaş ve terör politikasının başta gelen aktörleri arasındadır. Gazetecilere "Esat yönetimi göreceksiniz haftalar içinde yıkılacak" diye açıklama yaptığı sırada, her türlü olanağı sunarak Suriye'ye saldığı teröristler, kendilerine verilen sözler üzerine ülke çapında saldırıya geçmişlerdi.

Irak'ta yapılan seçimlerde ve ardından gerçekleşen Hükümet kurma arayışlarında Sünni siyasetçilerle İstanbullarda kotarmaya çalıştığı tertipler akıllardadır.

Uluslararası hukuku çiğneyerek bütün Irak'a ait olan petrolün meşru Hükümetin izni olmadan Barzani yönetimi ile işbirliği yaparak İsrail'e satması ise akıllarda kalan son icraatlarından biridir.

STRATEJİK DERİNLİK

Ülke çıkarlarıyla en ufak bir ilgisi olmayan bu ve benzeri uygulamalar, daha yıllar öncesinden yazdığı "Stratejik derinlik" adlı kitabında dile getirilen dünya tahlili ile uyumludur.

Ahmet Davutoğlu, bu kitabında Türkiye'nin izlemesi gereken dış politikayı; "küresel dünya sistemi içinde yer alan alt bölgesel birlikte etkin olmak" olarak tarif ediyor.

Yani Ahmet Davutoğlu daha 2001 yılında, Türkiye'nin dış politikada ABD'nin küresel çıkarlarıyla uyumlu bir politika izlemesi gerektiğini yazmıştır.

Davutoğlu, Türkiye'de önce Başbakan Başdanışmanlığına, daha sonra Dışişleri Bakanlığına ve şimdi de Başbakanlığa tırmanmasını, Türkiye için yaptığı bu görev tanımına borçludur.

Nitekim ABD tarafı tavrını son derece açık söz ve davranışlarla hemen ortaya koydu. "Yeni Başbakanla çalışmak için sabırsızlanıyorlarmış!"

PARMAKLA ÇAĞRILAN ADAM

Elbette sabırsızlanacaklardır. Çünkü onlar, bu zor günlerinde Türkiye gibi bir ülkenin başında "parmakla çağırdıkları bir adam"ın olmasını isteyeceklerdir.

Bilindiği üzere Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı döneminde akıllarda kalan görüntülerin başında, Obama tarafından parmak işareti ile çağrılması gelmektedir.

Dünyada hiçbir devlet adamının muhatap olmadığı bu davranış, Davutoğlu'nun kimliğini ve kişiliğini gösteren çok önemli bir veridir.

"Parmakla çağrılan adam" emir almaya en uygun olandır. İtiraz etmeyecek kişidir.

Ama Türkiye gibi bir ülkenin, "parmakla çağrılan adamlarla" yönetilemeyeceğini görmemek ise ABD'nin çıkmazıdır ve bu "Süper Devlet"in de çökmeye doğru gittiğinin bir başka göstergesidir.

Xxxxx

MEHMET YUVA/ İSMET ÖZÇELİK/ CHP'nin kredisi!

CHP'de kurultay'a bir hafta kaldı. Ama ciddi bir hareketlenme yok. Kıdemli CHP'lilerle konuşuyorum, üzgünler. Partinin üstünde "ölü toprağı serpilmiş"diyorlar. Olağanüstü kurultayın bu kadar sakin olmasından rahatsızlar. "Yaşanan bunca yenilgiye rağmen neden fikir tartışması yok" isyan ediyorlar.

Bu durumun nedenini anlamaya çalışıyorlar. "Yoksa halk CHP'den umudu kesti mi?"diye tedirginler. "Nerede eski kurultaylar!"diye sitem ediyorlar.

YETER ARTIK!

Bu aralar CHP'lilerden çok telefon alıyorum. Geçtiğimiz günlerde akşam saatlerinde CHP'li bir bayan aradı. 10 yıllık CHP'li olduğunu bildirdi. "Sizden önce milletvekillerini aradım. Aklıma ne geldiyse söyledim" söze başladı. CHP'ye eleştirilerini bir bir sıraladı. Bunalmış bir hali vardı. Söyledikleri netti. "CHP'ye kredisinin bittiğini"ifade etti.

Çok önemli fikirler dile getirdi. Ne iş yaptığını bilemiyorum. Ama tespitleri Meclis'tekilerden çok daha sağlıklıydı. Birden telefon kesildi. Telefonunu bilemediğim için arayamadım. Kim bilir telefon kesilmeseydi daha neler anlatacaktı.

CHP'Lİ VEKİLLER

YEMİN ETMEDİLER Mİ?

Gelen telefonlardan birçoğu da halkın "Yeni PKK Yasası"diye adlandırdığı yasa ile ilgili. Açıkça anayasaya aykırı. CHP'nin anayasa hukukçusu milletvekili Prof. Dr. Süheyl Batum yasanın Anayasa Mahkemesine götürülüp iptal edilmesi için bir çalışma yapıp CHP TBMM Grup Başkanlığına verdi.

CHP TBMM Grup Başkanvekili Engin Altay, "Anayasa Mahkemesi'ne başvurmayacaklarını, zaten TBMM'den geçerken de destek verdiklerini"söyledi. CHP, ABD-AKP-PKK açılımına dahil oldu.

İşte tepkiler de tam bu noktada. "CHP milletvekilleri o Meclis'te göreve başlarken yemin etmediler mi?"diye soruyorlar. "Ettikleri yemine niye sadık kalmıyorlar?"diye itiraz ediyorlar. "Madem anayasaya açıkça aykırı niye Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmuyor?"diye isyan ediyorlar.

CHP YÖNETİMİ NİYE SUSKUN?

"PKK Diyarbakır Lice'ye heykel dikiyor, CHP yönetiminden çıt yok. PKK hükümet ortağı oldu, CHP yönetimi suskun. Türkiye adım adım bölünmeye götürülüyor, CHP yönetiminin umurunda değil. 'Yandaş muhalefet' olmuş bir halleri var. Peki böyle bir partiye kim oy verir?"

Bunları söyleyen de "Atadan CHP'liyim"diyen Amasyalı Haydar Bey. İtirazı olan var mı?

ATATÜRKSÜZ CHP OLUR MU?

En çok, "Atatürksüz CHP olur mu?"diye soruluyor. Atatürk'e hakaret edenlerin partide etkin görevlere getirilmesine itiraz yüksek. CHP'ye oy veren seçmenlerin bu noktaya gelmiş olması anlamlı.

Düşünmesi gereken biz değiliz, onlar.

Artık kulislerde sık sık, "Doğu Güneydoğu'yu kaybettik. İç Anadolu'yu ve Karadeniz'i de kaybediyoruz. Bu gidişle ana muhalefet de olamayız"sözleri duyuluyor.

ÇIKIŞA DOĞRU

Telefon eden CHP'lilerin kurultaydan da fazla bir beklentisi yok. Yaşanan mücadele pek umurlarında değil. "Bizi heyecanlandırmıyor"diyorlar.

Öyle görünüyor ki, "CHP'ye kredisinin bittiğini"söyleyen bayan, milyonlara tercüman olmuş.

"Ne yapacağız?" sorusu gündemde. Her arayan, yolda sokakta karşılaştığım herkes bunu soruyor.

Galiba, "Bütün çıkışlar kör çıkmazlarda bulunur"denilen dönemdeyiz.

Ne dersiniz?