29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Cumhuriyet’in tekerleği

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

Uluslararası stratejinin iç politikada sürdürülmesini sağlamak üzere Soğuk Savaş’ı topluma bir ihtiyaç olarak benimsetme yönünde McCarthy’nin 1950’lerde başlattığı cadı kazanı ABD’de aydınların halka öcü olarak gösterilmesini kolaylaştırmış, düşünsel yaratıcılık ve bilginin eylem içinde maddi güce dönüşme süreci kesintiye uğratılmıştı. 12 Eylül 1980 sonrasında PEN Başkanı olarak ülkemize gelen Arthur Miller, kendisine bütün dünyada demokrat aydın kimliğiyle büyük ün kazandıran Cadı Kazanı adlı oyununda bu komünizm karşıtı süreci ipliğini pazara çıkararak ustalıkla sergilemişti. Faşist cuntaya karşı savaşımında Türk aydınıyla dayanışma izlenimi veren Miller, gerçekte aydınlar üzerindeki katı baskının yumuşatılarak onlarda sıradan insanın çıkarlarıyla aynı düzeyde buluşma isteğini güçlendirme, özveriyi terk edip bencil güdülere yönelişi pekiştirme heves ve tutkuları için uygun bir hava yaratılmasına zemin hazırlar; çünkü tüm dünyada post-modern kültürün ilmeklenmeye, aydınlar ve halk arasındaki diyalektiğin kesin bir kopuşla yalıtkan bir duvarı katılaştırmaya yüz tuttuğu bir döneme girilmiştir artık. Aydınlar; içgüdüsel gereksinimlerinden ötesini göremedikleri için önceleri horladıkları emekçilerin düzeyine haince bir dönerek egolarını kurtarmayı seçmişlerdir.
AYDININ EVRENSEL İÇERİĞİ
Sokrates’ten beri bireysel çabalarıyla hakikati bencil çıkarların üstünde tutarak insanlığın beyni işlevini üstlenen ve çok uzak yansımalarla da olsa Spartaküs’lerin gerçeklik algısına ışık taşıyan düşünürler, özellikle aydınlanma sürecinde aydın tavrının genelleşmiş bir özne olarak günlük yaşama izdüşümünü kotarmışlardır. Böylece burjuva demokratik değerler birey - toplum diyalektiğini yurttaş ve insan kimliği üzerinde geliştirerek ulusal ve evrensel aşamada geçerlik kazanmış, dinsel ve etnik bağlar kişisel seçimlerle sınırlı kalmıştır. İngiliz ekonomi politiği, Alman felsefesi ve Fransız sosyalizminin bileşkesi olarak evrenselleşen burjuva demokratik değerlerle insanın üretici ve yaratıcı niteliğinin ortaya çıktığını gören Lenin, emperyalist dönemde asalak ve gerici bir kimlik edinen burjuvazinin demokratik devrimle sosyalizm arasındaki eklem bağlarında kireçlenmeye yol açtığını saptayarak bunun aşılması gereğini vurgular. Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimi halkın ve aydının işte bu evrensel aşamada yurttaş olarak Cumhuriyet’te buluşmasını kimi kesintilere karşın üniversiteler, köy enstitüleri, halkevleri, dernekler ve partiler üzerinden 60 yıl boyunca geleceğe taşımayı başarmış en somut ve güçlü örnektir. Ne ki 12 Eylül sonrasında, teknolojik donanımlı Yeni Ortaçağ ideolojileri ve post-modern kültür, aydınları tarihin evrensel ereğiyle uyumlu ekseninden çıkartarak bencilliğin burgacında kıvrılmaya zorlamıştır. Aydınlar, tam da postmodernizmin dayattığı yanılsamayla, emek eksenli evrensel yönelimi resmî ideoloji tanımına daraltıp terk ederek etnik ve dinsel topluluklarla iş tutmayı seçip sözüm ona muhalif tutumunu sürdürürken emperyalizmin yedeğine düşmekten kurtulamadılar.
TAKOZU KALDIRMAK YA DA YALAMA DİNGİL
Şaşırtıcı olan; tarihte Ortaçağ’ın feodal değerleri olarak yerini almışken, emperyalizmin mafyokrasiye dönüştüğü en kirli aşamada etnik ve dinsel tortuların çağdaş düşünceye, aydınlanma birikimine ve emek saflarına katkı sunmasını umma safdilliğinin varlığıdır. Tarihin evrensel doğrultusuna uygun bulgu ve yöntemlerle ilerleyen aydınlanma birikimi ve emek praksisi yavan bulunarak, köle ayaklanmalarını mistik değerlerle bastıran karşıdevrimlerden günümüz için medet umulması akla zarar bir yaklaşımdır. Tarihin tekerleğine takoz konduğunda, aydınların görevi ikisini birden omuzlamak değil, takozu kenara alıp yola devam etmektir.
Cumhuriyet’in tekerleği laiklik, aydınlanma ve emek bileşkesinden oluşan dingil üzerinde ilerler. Emperyalizmin yedeğinde yalama olan dingille ilerlemekten geçtik, nice patinajlardan sonra, önümüzdeki zorlu yokuşlarda zapt edilmez dönüşler yaşayacağımız aşikârken zoraki yanılsamalara nasıl hakkımız olur?
Bugün TGB’li gençler tekerleğin önündeki takozu kaldırmak için güçlü bir yekinişle aydınlara ve halka öncü olacaktır.