24 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şanghay İşbirliği Örgütü’nün denizci yönü

Kapitalizm ve küreselleşme emperyalizmi azdırdı, Asya'yı sömürgeleştirdi. Ancak Asya günümüzde bu olguyu değiştirmeye başladı. ŞİÖ, kendi içinde rekabete çekilmez ve bölünmez ise bu değişim yeni dünya düzeni ve Asya Barışını (Pax Asia) getirecektir.

Şanghay İşbirliği Örgütü’nün denizci yönü
A+ A-

Cem Gürdeniz - Amiral

ŞİÖ’de okyanuslara/denizlere kıyısı olan iki ülke (Çin ve RF-Rusya Federasyonu), üç gözlemci (Pakistan, Hindistan ve İran) ve iki diyalog ortağı (Sri Lanka, Kamboçya ve Türkiye) bulunuyor. Diğerlerinin okyanus ve denizlerde kıyısı yok. Ancak Üye devletlerden Kazakistan’ın ve destekçi ülke konumundaki Türkmenistan’ın Hazar’da kıyısı var.

ŞİÖ BİR DENİZ İTTİFAKIDIR

Deniz jeopolitiği objektifi ile bakıldığında ŞİÖ, Jeopolitik teorisyen McKinder’in heartland’ının (kalpgâh) kuzey ve doğu kıyılarını kontrol ediyor. Çin’in 14.500 km, RF’nin 37.500 km olmak üzere toplam 52.000 km uzunluğundaki bu kıyı şeridi sadece Batı Pasifik havzasında, Güney Çin Denizi’nden, Bering Boğazı’na kadar (Kore Yarımadası hariç) kesintisiz bir kaplama sağlarken, kalpgâhın kuzeyini oluşturan Kuzey Buz Denizi (Arktika) kıyıları da Norveç Denizinden Çukçi Denizine kadar Rusya’nın kontrolünde bir kaplama sağlıyor. Kalpgâhın kuzey ve doğusundaki bu devasa kıyı şeritlerinin 200 millik MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) sahası da kabaca 9 milyon km²’lik bir okyanus alanı yaratıyor. Çin’in kendi MEB’si içinde yabancı devletlerin askeri faaliyetlerine son derece kısıtlayıcı davrandığı -hatta izin vermediği- göz önüne alınırsa, söz konusu alanın önemi daha iyi anlaşılır. Böylesine büyük deniz yetki alanlarının tarihte ilk kez bir ittifakın egemenliğinde olması, ŞİÖ’ye deniz perspektifinde büyük jeopolitik avantajlar sunuyor.

DÜNYA DENİZ TİCARETİNİN YARISI ŞİÖ SULARINDAN AKIYOR

Gölge CIA organı Stratfor’un kurucusu stratejist George Friedman, Gelecek 100 Yılve Gelecek 10 Yılkitaplarında şunları söylüyor:

“Amerikan gücünün temeli okyanuslar. Okyanuslara egemen olması diğer devletlerin ABD’ye saldırmasını önlüyor, gerektiğinde ABD’nin müdahale etmesine imkân tanıyor ve ABD’ye uluslararası ticaretin kontrolünü veriyor. Küresel ticaret okyanuslara bağımlıdır. Okyanusları kim kontrol ediyorsa küresel ticareti de o kontrol eder. Amerika’nın görevi denizleri kontrol etmesini tehdit edecek meydan okuyucuların güçlenmesini engellemektir… ABD’nin fiziki güvenliğini sağlamak için dünya okyanuslarının üzerinde tam hâkimiyet ve uluslararası ticaret sistemi üzerinde kontrolü güvence altına almak esastır. ABD tüm okyanusları kontrol etmektedir. Tarihte hiçbir güç bunu yapamamıştır. Bu kontrol sadece ABD güvenliğinin temeli değil aynı zamanda uluslararası sisteme şekil verme gücünün temelini oluşturur. Eğer ABD onay vermezse hiç kimse denizlerde hiçbir yere gidemez. Günün sonunda dünya okyanuslarının kontrolünü sürdürmek ABD için en önemli jeopolitik hedeftir.”

Sorun da tam burada başlıyor. Pasifik ve Kuzey Okyanusunun çok büyük bölümü artık ŞİÖ kontrolünde. Özellikle Avrasya’nın doğusundaki Pasifik sularının küresel ticaret için önemi çok büyük. Dünyada 2011 yılında 48 bin gemi (1,5 milyar DWT) değişik 20 bin liman arasında 13 milyar ton yük taşıdı. Bu yüklerin yarısından fazlası, Asya Pasifik bölgesinde taşındı.Yük yoğunluğunda dünyanın ilk 20’sine giren limanların 15’i, 5 milyar tonla Asya Pasifik’te. Bu yükün 3 milyar tonu, 9 liman ile Çin’e ait. Benzer şekilde 2011 yılında dünya üzerinde taşınan kutuyüklerin (container) en yoğun taşındığı merkez limanların (hub port) ilk 10’unun 8’i, 157 milyon kutuyük ile Asya Pasifik’te. Bu limanların da 6’sı 114 milyon kutuyük ile Çin’e ait. 1000 groston üzeri 3200 ticaret gemisine sahip Çin, ABD’nin aksine devasa ticaretinin % 90’ını kendi ticaret gemileri ile taşıyor. İşin ilginç yönü bu yüklerin neredeyse % 60’ı Japonya, ABD ve AB’ye yönelik.Yani bu akışın gelecekte Çin-ABD silahlı çatışması söz konusu olduğunda kesilmesi, en çok Avrupa-Atlantik yapının ekonomilerini etkileyecek. Belki, Friedman’ın dediği gibi dünya denizlerinde Amerikan jandarmalığı ile akışın kesilmesi askerler için kolay olabilir, ancak bu akışın kesilmesinin içerde yaratacağı ekonomik etkiler çok büyük olacaktır. Durum İkinci Dünya Savaşı öncesi Japonya’ya denizde abluka uygulamaya benzemiyor.

ÇATIŞMA POTANSİYELİ YÜKSELİRKEN

Çin ve Rusya da başta Pasifik ve Hint okyanusu sahildarları olmak üzere başta Pakistan ve Hindistan olmak üzere bölge ülkelerine yüksek teknoloji gemi ve silah sistemleri satışına devam ediyor. ABD de bölgedeki son 60 yıllık üstünlüğünü devam ettirebilmek için Çin’e üs kolaylığı veren Pakistan gibi ülkeleri caydırmaya çabalıyor.

ABD’de 2016 baharında yayınlanan Pentagon’un Çin Değerlendirme Raporuna göre Çin’in deniz egemenlik iddialarında sert bir tutum takınmasına rağmen ABD ile doğrudan bir çatışmayı göze alamayacağına vurgu yapılıyor. Bir çatışma durumunda Çin’in, mevcut ekonomik istikrarının büyük yara alacağını ve bu durumun iç barışı etkileyeceğini değerlendirdiği kabul ediliyor. Bu nedenle her iki deniz alanında Çin’in donanmaya bağlı gemiler ve uçaklar yerine, kanun uygulayıcı sahil güvenlik komutanlığı ve benzeri devlet gemilerinin deniz ve hava araçları ile silahlı çatışma eşiğinin altında taktik önlemler üzerinden egemenlik iddialarını sürdüreceği belirtiliyor. Bu kapsamda Çin’in stratejik bir kışkırtmaya girişmeyeceği değerlendiriliyor. Çin’in uzun dönemde rakip devletlerin güç intikal yeteneklerinin kullanımını caydırmayı, kullanılması halinde yok etmeyi ve gerekirse başta ABD olmak üzere üçüncü tarafların müdahalesine karşılık verebilmeyi hedeflediği belirtilen raporda, ABD’nin teknolojik avantaj sağlayan alanlarını dengelemeye yönelik askeri modernizasyon projelerine ağırlık verdiği belirtiliyor.

Diğer yandan 2015’de yayınlanan Çin Beyaz Kitabında jeopolitik önem sıralamasında birinci öncelik Tayvan’da yaşanacak bir çatışmaya verilirken, ek vazife alanları olarak Doğu ve Güney Çin Denizleri ve Kore yarımadası gösteriliyor. Çin’in uluslararası çıkarları ve etki alanı genişlettikçe uzak denizlerde güç intikali, deniz ulaştırma rotalarının korunması, deniz haydutluğu ile mücadele, barışı koruma ve insani yardım/afetlere müdahale harekat yeteneklerini artıracak kuvvet ve alt yapı geliştirmeye devam edeceği belirtiliyor. Örneğin Cibuti’de Çin donanmasına ileri üs geliştirme faaliyetleri bu kapsamda ele alınıyor. Çin’in silahlanmada gezginci (cruise), kısa ve orta menzilli balistik füzeler ile yüksek performanslı savaş uçakları, bütünleşik hava savunma, bilgi harekatı, amfibi ve hava saldırı yeteneklerini geliştirmesinin hedeflendiği değerlendiriliyor. Bu kapsamda ayrıca karşı uzay harekâtı, taarruzi siber ve elektronik savaş da geliştirilen yetenekler arasında.

ABD’nin ciddi ekonomik kısıtlamalar ve daralan savunma bütçesi nedeniyle küresel tüm alanlarda etkinliği artık olası değil. Japonya ve Güney Kore’nin savunmasının ABD’ye bağımlı olduğu bu ortamda, ABD’nin bölgeden çekilmesi ya da sorumluluklarını hafifletmesi Japonya’nın süratle silahlanmasına ve hatta nükleerleşmesine neden olabilecektir. Bu durumda örneğin Güney Kore, sadece Çin ve Kuzey Kore’ye karşı değil, artacak Japonya baskısına da tedbir almak zorunda kalacaktır. Diğer bir deyişle ABD, bölgede sadece Çin’e karşı güvence sağlamıyor. Aynı zamanda kırılgan Japon-Güney Kore ilişkilerinde dengeleyici ağabey rolünü oynuyor. ABD, Japonya ve Çin arasındaki en ciddi kriz olan Senkaku/Diaoyu krizinde Japonya’nın yanında durarak, artık Asya-Pasifik havzasındaki deniz yetki alanları sorunlarına taraf olmuştur. Bu durum çok sayıda deniz yetki alanı/egemenlik ihtilaflarının yer aldığı Asya–Pasifik bölgede tırmanmayı ve kamplaşmayı daha da artıracaktır.

DENİZLERİN BELİRLEYİCİLİĞİ

ŞİÖ, kendi içinde rekabete çekilmez ve bölünmez ise bu değişim yeni dünya düzeni ve Asya Barışını (Pax Asia) getirecektir. Bizlere uygarlık tarihi Avrupa-Atlantik odaklı öğretildi. Her kavram, her yeniliğin temel gücü Roma hukuku, Yunan felsefesi ve Hristiyan dininden alan Batı kavramına bağlandı. Çin, Hindistan ve Mısır ve Mezopotamya merkezli uygarlıklar kapitalizm ve sanayi devriminin yarattığı gelişmelerle yönlendirici olmaktan çıkarıldı. Daha da ötesi Asya sömürgeleştirildi. Zemberekli saat ve sitim makinesinin bulunmasından sonra büyük gelişme sağlayan dünya ticareti kapitalizm ve küreselleşmeyi ve dolayısıyla emperyalizmi azdırdı. Ancak Asya günümüzde bu olguyu değiştirmeye başladı. Asya her alanda Atlantik dengelerini zorluyor. Bu zorlamanın en şiddetlisi hiç şüphesiz denizlerde ve deniz jeopolitiğinde yaşanacak. Gerek ABD hegemonyasının gerekse ŞİÖ’nün kaderi okyanuslarda önümüzdeki 20-30 yılda gerçekleşecek değişimlere bağlı olacaktır. Bu değişim İngiltere’nin İkinci Dünya Savaşı sonunda, ABD’ye dünya okyanuslarındaki bekçiliğini devretmesine benzeyecek mi? Soru budur. ABD eski Deniz Kuvvetleri Bakan Yardımcısı Seth Cropsey “ABD’nin İngiliz deniz üstünlüğünü devralması dikkat çekmez ama Çin’in ABD’den bunu devralması çok dikkat çeker”diyor. (Seth Cropsey, Mayday, “The Decline of American Naval Supremacy”, Overlook, Duckworth, New York, 2013.)


20’NCİ YÜZYIL ATLANTİK'İN; 21’NCİ YÜZYIL PASİFİK'İN

Adını Atlantik Okyanusundan alan NATO’nun da bir deniz ittifakı olduğunu göz önüne alırsak, ŞİÖ’nün 21. yüzyılda küresel ticaretin ana odağı olan Avrasya’nın kuzey ve doğusunu kontrol eden deniz alanları ile 21. yüzyılın yeni bir deniz ittifakına dönüştüğünü ve Avrasya’nın batısındaki NATO’yu şimdilik askeri alanda olmasa bile, siyasi ve ekonomik alanda dengelemeye başladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Üstelik Hindistan, Pakistan ve İran’ın da ŞİÖ içindeki statüleri göz önüne alındığında Asya yüzyılı olduğu ilan edilen 21. yüzyılda ŞİÖ, kuşkusuz NATO’nun, daha doğrusu küresel egemen Avrupa–Atlantik yapının artık okyanuslarda da -daha doğrusu Amerikan jargonu ile küresel müştereklerde (global commons)- en büyük rakibi haline dönüşüyor.

Küresel ticaretin 19. ve 20. yüzyıllarda Atlantik ağırlıklı olduğu göz önüne alınırsa 21. yüzyılda bu ağırlık merkezinin Asya-Pasifik bölgesine geçmesi ŞİÖ’nün deniz jeopolitiğinde en önemli kaldıraçlardan birisi oldu. 2010 sonrası Obama’nın süratle ve Çin’i çok rahatsız eden “pivot”stratejisine yönelerek Asya Pasifik bölgesini, yeniden dengelemenin (re-balancing), ağırlık merkezi haline getirmesinin temelinde yatan nedenlerden birisi de budur. Tarihte ilk kez Pasifik’in Asya kıyıları Rus-Çin ortak etki alanına dönüşmüştür. Bu durumda bir ada devleti olan Japonya, Atlantik’te ABD karşısındaki Küba’nın durumuna düşüyor.


Çin’in silahlanmada gezginci (cruise), kısa ve orta menzilli balistik füzeler ile yüksek performanslı savaş uçakları, bütünleşik hava savunma, bilgi harekatı, amfibi ve hava saldırı yeteneklerini geliştirmesinin hedeflendiği değerlendiriliyor.

Son Dakika Haberleri