28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Devrimci aydının halka borcunu ödeme bilinci

Mehmet Bedri Gültekin

Mehmet Bedri Gültekin

Eski Yazar

Sahip olduğu her olanağın kendinden evvel yaşamış milyonlarca insanın fedakârlığı ve emeği sayesinde olduğunu bilen kişi, kendini bütün insanlığa karşı ödenmesi mümkün olmayan borcun altında hisseder

Dilbilimci Kadı Kesir bin Yakup el-Bağdadi, Velvalicli Ebu’l Hasan Ali bin İsa’dan naklen el-Biruni’nin son anlarını şöyle anlatır:

“Ebu Reyhan’ın odasına girdim. Tek başınaydı ve hastalığı şiddetlenmiş, nefes alıp vermesi güçleşmişti. Bu haldeyken bile bana, “Cedde-i fasidelerin [1] hesabıyla ilgili olarak bana bir defasında ne anlatmıştın?” dedi. Kendisine acıyarak “Bu durumdayken mi soruyorsun?” dedim. Bana “Bre adam” dedi, “Dünya ile vedalaşıyorum ve bu meseleyi öğreneceğim. Onu öğrenmeden mi gideyim istiyorsun?” Ben de kendisine bunların kimler olduğunu tek tek saydım. Ezberledi ve bana da vaat etmiş olduğu şeyi öğretti. Odasından çıktım, henüz fazla uzaklaşmadan arkamdan acı bir inilti işittim.” (Biruni, s.31)

Bir insanı ölüm anında bile yeni bir şeyler öğrenmeye veya bildiklerini başkalarına anlatmaya sevk eden nedir?

Bu davranışın ardında maddi bir çıkarın veya herhangi bir kişisel fayda elde etmenin olmadığı açıktır.

Aldığı her nefesin, sahip olduğu her olanağın kendinden evvel yaşamış milyonlarca insanın hayatı, fedakârlığı ve emeği sayesinde olduğunu bilen kişi, kendini bütün insanlığa karşı ömür boyu çalışılarak dahi ödenmesi mümkün olmayan borcun altında hisseder.

Bu görüşler yanılmıyorsam Einstein’e ait. Elbette kimse ona böyle bir “borç”tan bahsetmedi. O, gerçekten büyük bir bilim adamı ve büyük bir devrimci olduğu için, bu borcun varlığını fark etti.

Böyle bir dünya görüşüne sahip kişi, başkalarına olan borcunu ödemek için son ana kadar çırpınır.

Böyle hareket eden kişi elde ettiği her başarıdan tarifsiz bir manevi tatmin elde eder. Bir “borçlu”nun, borç yükünü azalttıkça duyduğu rahatlamaya benzer bir manevi tatminden söz ediyoruz.

Elbette bu “manevi tatmin”in, maddi hiçbir karşılığının olmadığı açıktır.

Bardağı taşıran damla

Bütün büyük bilim adamları, kendi yaptıklarının kendilerinden önce yapılanlara küçük bir katkı olmaktan başka bir şey olmadığını bilirler.

Daha önceki o “küçük” katkılar olmasaydı. Kendilerinin “büyük” keşifleri de olmayacaktı. Onlar kendi eylemlerinin, sadece bardağı taşıran damla olduğunu bilirler.

Gerçekten de öyledir. Arşimed, İbni Heysem, Ömer Hayyam, Newton vd. olmasaydı Einstein olmazdı.

Newton bu gerçeği, “daha fazla şey gördüysem bunun nedeni devlerin omuzları üzerinde durmamdır” sözleri ile ifade ediyor.

Büyük bilim insanları kendilerinin büyük keşiflerinin sadece kendilerinden önce yaşamış bilinen isimlerin çalışmalarının sonucu değil, aynı zamanda adları bilinmeyen binlerce, onbinlerce bilim adamının ve emekçinin çabalarını sonucu olduğunu da bilirler.

Onun için alçakgönüllüdürler. Hem bardağı taşıran damladırlar ama aynı zamanda denizdeki damladırlar.

Tolstoy ve Dr. Reşid Galip

Biruni’den bahsettik. Ama Biruni tartıştığımız konu açısından hiç şüphe yok ki tek örnek değildir.

Tolstoy’un son günleri, çok sayıda tanığın günü gününe tuttuğu notlar ile kayıtlıdır. Yanıbaşında küçük bir sehpa üzerinde kağıt ve kalemi hazırdır. Ağır hastalığından kendine geldiği zamanlar hemen çalışmasına kaldığı yerden devam eder. Ölümünden bir iki gün evvel özel olarak çağrılan Doktor Nikitin’le hayat felsefesi üzerine derin bir tartışmaya girer.

Yatağında oturur duruma gelir gelmez ilk söylediği söz; “İyi, çalışmamıza devam edebiliriz”dir. 82 yaşındadır ve ölmek üzere olduğunu bilmektedir.

İlköğretimde, çocukların 80 yıldır okuduğu andımızın kaldırılması üzerine gündeme gelen Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanlarından Dr. Reşit Galip’in son günlerine ait fotoğrafı gazetelerde yayınlandı. Doktor Galip hasta yatağını kütüphanesine taşımıştır.

Tarihte iz bırakmış bütün büyük bilim adamları ve büyük devrimci önderlerin hayatı da farklı değildir.

Gerçek mutluluk

Bu davranışı açıklayan ikinci neden insanın mutluluğu nerede araması gerektiği sorusu ile ilgilidir.

Gerçeği arama yolunda atılan adım, sonuç olarak insanların mutluluğu yolunda atılmıştır.

Kendini halka karşı borçlu hisseden bilim adamı bunu ödemenin en etkili yolunun gerçeğe ulaşma yolunda sarf edilen çaba olduğunu bilir. Dolaysıyla kafasındaki sorulara cevap bulduğu ölçüde başkalarına yararlı olduğu düşüncesiyle mutlu olur.

Yani son nefesine kadar gerçeğe ulaşmanın peşinde koşmak, aynı zamanda bir kişisel olarak da mutlu olmanın tartışmasız en etkili yolu olmaktadır.

Mutluluğun yolu

Hayatın anlamını başkalarına yararlı olmakla açıklayan, en büyük mutluluğu başkalarını mutlu etmekte bulan görüş, işte bu, devrimci bilim insanlarının yol gösterici ilkesidir. Ömer Hayyam bu ilkeyi bir rubaisinde şöyle dile getiriyor:

Yeryüzünü gül bahçesine çevirmekten

Daha güzeldir bir insanı sevindirmen.

Bin kulu azad edenden daha büyüktür,

Bir hür insanı iyilikle kul edebilen.

İşte bundan dolayı aradan bin yıl geçmiş ama biz Biruni’yi ve Hayyam’ı sevgi ve minnetle anıyoruz. Onlar olanca canlılıkları ile aramızdalar.