28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dicle Kalkanı

Soner Polat

Soner Polat

Eski Yazar

Saddam döneminde Irak 17 vilayetten oluşuyordu. Bunlardan sadece üçü, Dohuk, Erbil ve Süleymaniye Kürtlerin yönetimine bırakılmıştı. Kürt bölgesinin “Rojava” dedikleri Suriye Kürdistan’ı ile hiçbir bağlantısı yoktu. Kürtlerin kontrol ettiği toplam bölge Irak’ın yüzölçümünün yüzde 9,5 kadarlık bir bölümünü kaplıyordu. Birdenbire Kürtlere sihirli bir el dokundu. Kürt bölgesi kendi güç ve iradesi dışında büyümeye ve genişlemeye başladı! Öyle bir büyüme ki Türkmen şehri Kerkük’ü içine aldı ve gelip Musul’a dayandı.

BÖLÜNME ANAYASASI

ABD’nin dikte ettiği Irak Anayasası Kürtlere kapıyı ardına kadar açıyordu. Anayasa’nın 113’üncü maddesi ile Kürdistan ve kurumları garanti altına alınıyordu. 117’nci madde ile Kürt bölgesinde 1992’den itibaren çıkarılan yasalar geçerli sayılıyordu. 4’üncü madde ile Kürtçe, Arapça ile birlikte devletin resmi dili oldu.

Tuzak 140’ıncı madde ile Kürtlerin gayrı yasal olarak işgal ettiği bölgeler için 2007 sonuna kadar nüfus sayımı ve referandum yapılması öngörülüyordu. Ama bir oldubitti ile bu madde Kürtler lehine rafa kaldırıldı. IŞİD bahanesi ile peşmerge bu bölgeye yerleşti. Barzani’nin yorumu oldukça ilginç ve dikkat çekiciydi: “Biz 140’ıncı maddeyi uyguladık ve bu madde artık gerçekleşti. Artık bu konuda konuşmayacağız!” Ancak süreci en güzel Kürdistan İslam Birliği Partisi özetledi: “IŞİD’e teşekkür borçluyuz. Sayelerinde devletimiz oldu!”

COĞRAFYA VE DEMOGRAFİNİN DÜZELTİLMESİ

ABD işgali başladığında Irak Kürdistan’ı ile Suriye Kürdistan’ı arasında ağırlıklı olarak Türkmenlerin yaşadığı tampon bölge vardı. Ezici çoğunluğu Türkmen olan Telafer de bu bölgede bulunuyordu. Türkmen coğrafyası mezar taşlarına, nüfus ve tapu kayıtlarına kadar dağıtıldı. Yapılan seçimler sorasında Türkmenler adeta buharlaştı. ABD Büyükelçiliğindeki gizli eller Türkmen oylarını yok etti. Başlangıçta El Kaide, daha sonra IŞİD bu kentte yönlendirildi. Şii Türkmenler resmen katledildi. Sünni Türkmenler kaçmak zorunda kaldı.

Tampon bölgedeki Suriye sınırına yakın diğer kritik mevzi IŞİD’in işgal ettiği Sincar ilçesiydi. Daha çok daha çok Yezidilerin yaşadığı Sincar’dan bir günlük bir çatışma (!) sonrasında IŞİD çıktı. Sincar PYD/PKK’nın denetimine geçti. Ve PKK’nın Kandil’den sonraki ikinci önemli üssü oldu. Türkiye’nin tepkisini frenlemek için bu bölgedeki PKK’lılar için “Sincar Direniş Birlikleri (YPŞ)” gibi yaratıcı (!) bir isim keşfedildi!

MUSUL HAREKÂTI’NIN HEDEFİ

Emperyalist merkezler açısından harekâtın siyasi hedefi, Musul’un petrol yataklarını içerecek şekilde önemli bölümü ile Telafer ve Sincar’ı Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) sınırlarına dâhil ederek, Barzanistan ile Rojava’yı coğrafi olarak birleştirmek ve buna yasal bir statü kazandırmaktır. Bu hedef bugün ortaya çıkmamıştır. ABD’nin 2003 yılının ilk günlerinden bu yana attığı her adım bu gayeye yönelik olmuştur. Şimdiye kadar bu maksatla askeri, diplomatik ve siyasi ortamı şekillendirmiş, IŞİD’i kullanmış, bölgedeki aktörler için tuzaklar hazırlamıştır.

IŞİD’i Bağdat kapılarına göndererek eski Başbakan Nuri El Maliki’yi çekilmek zorunda bırakmıştır. Yerine geçirdiği kendisine müzahir Haydar El Abadi’yi Türkiye’nin üzerine sürmüştür. Irak’ta milli birliği sağlayacak Arap dayanışmasını engellemek için Irak Merkezi Hükümeti’nin Şii ağırlıklı politikalarını arka plandan desteklemiştir. Siyasi hedefine hizmet edeceği için Türkiye-Barzani yakınlaşması için elindeki bütün kozları kullanmıştır. TSK peşmergeyi bile eğitmiştir. Diğer bir ifade ile emperyalist merkezler, Irak’ın birliğini sağlayabilecek aktörleri hem birbirine düşürmüş hem de yanlış kulvarlara sürüklemiştir.

NE YAPMALI?

Türkiye Fırat Kalkanı Harekâtı ile Batı’nın Büyük Kürdistan planına silahla karşı koyacağını göstermiştir. Bu harekâtın yeri ve hedefi doğru seçilmiştir. Al Bab alındığı takdirde koridor kesilecektir. Sıra Menbiç’e de gelecektir. ABD’nin Musul hamlesine verilecek en iyi cevap, Telafer üzerinden Batı planlarını başladığı yerden bozmak ve koridora ikinci bir hançer saplamaktır. Bunun birinci koşulu Rusya başta olmak üzere bölgedeki Batı karşıtı ülkelerle ittifak kurmaktır. Böyle bir gelişme olduğunda Haydar El Abadi kendisine Londra’nın zengin semtlerinde ev aramak zorunda kalır!