28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dinci kuşatmada yeni hedef neresi?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

12 Eylül 1980 asker darbesi Türkiye’de, her alanda çok şeyi değiştirdi...

Sosyal, siyasal ve ekonomik alandaki yozlaşma yalnızca siyasette köşe dönmeciliği ve “benim memurum işini bilir” şeklindeki ahlaki erozyonu tetiklemedi…

Tarikat ve cemaatler, medreselerden dershanelere, yurtlardan üniversitelere kadar büyüttükleri mürit yetiştirme furyasında, bir süre sonra takipçilerinin sosyo-ekonomik gereksinimlerini karşılayacak kurumsallaşmalara da gittiler…

Müritlerden toplanan infak-hizmet katkısı yetmemiş olacak ki, cemaatler bir süre sonra müritlerinin kırtasiye gıda, otomobil, konut, elektronik eşya ve mobilya başta olmak üzere her alandaki beklentilerini karşılamak için şirketler kurarak, cemaat içindeki paranın yine cemaat içinde kalmasını sağlayarak büyüdüler…

İşte dinci yapılar, bu “mürit- militan, cemaat rant” ekonomisini büyütmek için “iki koruma mekanizması” da oluşturdular… Bunların ilki siyasette büyüme hedefiydi;

MÜRİT-SEÇMEN-RANT!..

Çünkü müritlerinin oyları karşılığında partilerde vekil koltuğu kapan cemaatler, bu şekilde yalnızca bürokraside büyümediler, siyaset-ihale tezgahıyla cemaat şirketlerini holdingleştirmeyi de başardılar...

Fethullahçılar işte bu mürit-seçmen-rant üçgeninde büyümeyi başaran cemaatlerin başını çekiyor... Siz bakmayın bugünlerde AKP ile yürütülen savaşa ve yine iktidardan dışlanma operasyonunun yarattığı çöküşe…

Fethullahçılar, siyaset duvarlarını muhalefet üzerinden yıkmak için bugünlerde her yolu deniyorlar…

Bu seçimlerde kendilerini gizleyebilen kimi cemaat mensupları yine AKP içerisine sızabilirler mi bilinmez ama muhalefete açıktan yönelmelerinde bir sorun görmüyorlar…

Eski polis şeflerinden Yurt Atayün’ün MHP’den karşılık bulamayacağı yolundaki iddialar medyaya yansımıştı… Çünkü MHP çevreleri, 2011 seçimleri öncesi kim vekillere yönelik kaset tezgahının ardında cemaat olduğundan eminler... Atayün’ün işi bu nedenle zor görünüyor…

Peki ya CHP’ye yönelik cemaat akınına ne demeli?.. Müritler Atatürk’ün partisinde ne planlıyorlar acaba?..

CHP tabanı bugünlerde çok şaşkın… Geçmişte “yargı ve polis içinde cemaatçi olduğuna inanmadığını” açıklayan Kılıçdaroğlu, bu kurumlardaki cemaat unsurlarına yapılan operasyondan sonra fikir değiştirdi mi acaba?...

Kılıçdaroğlu’nun tavrını vekil listeleri açıklandığında herkes görecek!.. Çünkü çok sayıda Fethullahçı CHP’den vekil olmak için başvuruda bulundu!!!

CHP’DE CEMAATÇİ ADAYLAR...

CHP’ye hangi cemaatçiler mi başvurdu?.. Çok şaşırtıcı isimler var, ve de halen deşifre olmayanlar!..

Fethullahçı polislerin tutuklanmasını “şerefleriyle cezaevine gittiler” diye yorumlayan Prof. Haluk Savaş’ın CHP’den aday adayı olması partinin Gaziantep örgütünde büyük tepkiyle karşılandı...

Savaş’ı, cemaatle sıkı fıkı olmaktan çekinmeyen CHP’li Erdoğan Toprak’ın yönlendirdiğini bizzat Antep’teki CHP yöneticileri söylediler…

Savaş’ın desteklediği cemaatçi polislerden bazılarının da CHP’den aday adayı olması parti tabanında şok yarattı... 17 Aralık operasyonları sırasında gündeme gelen eski emniyet müdürü Yasin Topçu İstanbul’dan aday olmak için CHP’ye başvurdu…

“Paralel yapı”ya yönelik operasyonda tutuklanan eski İstanbul TEM Şube Müdürü Ertan Erçıktı da Zonguldak’tan aday adayı oldu…

Arkadaşımız Sabahattin Önkibar’ın, “AKP’den Çankaya aday olmak istedi, cemaat hayranıdır” dediği Tayfun Talipoğlu buna yanıt bile veremedi!..

“Atatürk’ün partisinde cemaatçilerin, tarikatçıların ne işi var, bunlara adaylık için kim cesaret verdi” diyebilirsiniz ama daha önce Fethullah Gülen’e saygılarını sunan Muhammed Çakmak’ın hem vekil hem de belediye başkan adayı yapıldığını, hatta CHP Meclis Grubu’nda kadrolu danışman olarak istihdam edildiğini unutmayınız…

Faik Tunay adlı zavallının CHP içinde Said Nursi ve risale propagandası yapması gibi bir rezalet de akıllardan zaten hiç gitmiyor...

BARANSULAR’IN DERİN MİSYONU!..

Cemaatin siyasetteki uzantılarıyla ilgili daha çok yazılır. Ancak cemaatin siyasetten sonraki “ikinci korunma mekanizması” olan “basın”daki gelişmeleri es geçmeyelim…

Özellikle medyada 1980 sonrası başlayan yozlaşma, tarikat ve cemaatlerin basının gücünü keşfetmesinin ardından yalnızca yandaş-candaş gazeteciliği değil, tetikçi ve operasyonel ispiyonculuğu da yarattı…

Örneğin bir Mehmet Baransu vakası var... Militan bir cemaatçi olan Baransu, “Balyoz” ve “Ergenekon” kumpaslarında kullanıldı, hem de pervasızca ve acımasızca!..

Savcıya bavulla teslim ettiği uydurma belgelerle çok sayıda insanın canını yakan Baransu, Türkiye’de operasyonel gazeteciliğin kullanıp bir köşeye attığı figürlerden biridir...

Baksanıza, Zaman yazarları için sokaklara doluşan cemaatçilerden biri bile Baransuya sahip çıkmadı!..

Kendi aleni kuryeciliğini örtbas için memleketin namuslu gazetecilerine bile utanmadan “kurye” diye iftira atan Baransu, cezaevinde büyük hesaplaşmalardan geçecek!..

Örneğin, kimin için, hangi amaçla kullanıldığını, hangi masumların canını yaktığını ve kimsenin ona neden sahip çıkmadığını sorgulamaya başlarsa, bağımsız gazeteciliğin nasıl yapılması gerektiğini de belki anlamış olur...

Ne olursa olsun, herkes gibi Baransu’nun da adaletli biçimde yargılanması dileğimizdir...