19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dolar saltanatı tartışmasına Yunus Soner’in katkısı

Doğu Perinçek

Doğu Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

İki gündür Rota köşesinde işlenen dolar saltanatı tartışmasına, İşçi Partisi Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı Yunus Soner arkadaşımız katkıda bulundu. Yolladığı yazıyı aynen yayınlıyoruz.

1. DOLAR SALTANATININ ÇÖKMESİ KAÇINILMAZ DEĞİLDİR

- Saltanatın çökmesi, en sonunda doların “değer koruma” ve “yatırım ölçeği” olma niteliğini yitirmesine bağlıdır (Rezerv para birimi niteliği). Değer kazanacağı düşünüldüğünde bu gelişme beklenilmez. Tersine, dolar değer kazandıkça ona yönelik değer muhafaza talebi artacaktır.

- Yatırımların başlangıç noktası: Sermaye birikiminin başlangıcı, diğer bir deyişle borçlanılan para birimi dolardır.

- Bunun öncesinde doların ödeme aracı olarak işlevinin azalması; dış ticarette millî paraların kullanılması anlamına gelen bu gelişme, Dolara yönelik talebi azaltacaktır. (Bütün Gelişen Dünyanın aynı gelişme ve sorunla karşı karşıya olduğu düşünülünce bu eğilim muhtemeldir.)

- Tarihsel olarak: Önümüzdeki dönemde doların pahalılanması ve bu nedenle dünya piyasalarından çekilmesi, 80’li ve 90’lı yıllarda iki kez yaşanmıştır. Bu gelişmenin doların saltanatını yıkıp yıkmaması, siyasi karara, daha somut: dolar temelli mali piyasa ve üretici güçler piyasasından kopmaya bağlıdır.

 2.ÇİN’İN ÖZEL KONUMU

- Federov’un ileri sürdüğü üzere, Çin’in faizleri sıfırladığı doğru değil. Çin Merkez Bankası’nın faiz oranı, 2005 ile 2014 sonu arasında yüzde 5 ile 7.5 arasında dalgalandı. Ekonomik durgunluk nedeniyle faiz en son Kasım ayında yüzde 6’dan 5.4’e indirildi.

- Çin diğer Gelişen Ülkelerden farklı bir konumda:

a. Çin yıllardır özellikle ABD’ye karşı ticaret fazlası sağlıyor. Sonuç olarak kendisinde biriken dolarları tahvilini alarak tekrar ABD ekonomisine yatırıyor.

b. Ticaret fazlası nedeniyle yuan yıllardır değer kazanma baskısıyla karşı karşıya. İhracatını korumak için Çin yıllardır yuanın değerini suni düşük tutuyor.

c. Doların değer kazanması Çin için hem kendi dolar rezervleri, hem de ihracatı için olumlu bir gelişme.

 3. ABD’DE FAİZ ARTIRIMI VE ENFLASYON

- Bu tespite katılmıyorum: ABD’deki faiz artırımı, ABD’ye borç veren özneleri sevindirecektir. Artış ABD’deki bir yıllık hız kazanan ekonomiyi izlediği için enflasyona neden olmayacaktır. Rezerv para birimlerinde faiz artışı enflasyona değil deflasyona yol açma tehlikesi barındırır.

- Tarihsel süreç de bu beklentiyi onaylıyor. 80’li ve 90’lı yıllarda ABD’nin tekrar yüksek faiz politikasına dönmesi, bu ülkede enflasyon değil orta vadede deflasyon, yani durgunluk yaratmıştır.

4. TÜRK LİRASI’NI  GÜÇLENDİRMEK

TL’yi dolaşım aracı olarak güçlendirmek, doğru politikadır. Ancak kriz döneminde esas tartışılacak unsur, TL’nin diğer para birimlerine, en başta dolara karşı “gücü” olacaktır. Bu nedenle “TL’yi güçlendirmek”, dolara karşı güçlendirmek ya da en azından gücünü korumak anlamına gelecektir.

Merkez Bankası’nın güçlenmesi, ekonomik krizler bağlamında emperyalizmin yerel siyasal otoriteye karşı dile getirdiği bir taleptir. Siyasal risklere rağmen alacaklıların çıkarlarının izlenmesi anlamına gelir.

 5. MİLLİ DİRENME EKONOMİSİNİN EN ÖNEMLİ MADDESİ: DÜŞÜK FAİZ

Faiz politikası hükümetin krize vereceği yanıtı yansıtır.

a. Doların peşinden koşma iradesi, faizi kura ve ABD Merkez Bankası’na göre yükseltir, beraberinde “kemer sıkma” olarak bilinen, tasarruf oranını artırma, bütçe açıklarını kapatma, ücretleri sermayeye dönüştürme gibi faaliyetler izler. Bunun sonucunda Türkiye ekonomisi, ABD Merkez Bankası’nın belirlediği yeni orana göre bir asgari kâr oranı belirler, yeni oranda küçülür, dışa bağımlılık (yatırım ve gelir endeksi olarak dolar) daha da artar.

b. Milli Direnme Ekonomisi ise, milli sermayeyi ABD’nin baskısından ve dikte ettiği faiz oranından korumak için döviz kurlarının kötüleşmesini kabul ederek faizleri düşük tutar. Bu politikanın kaçınılmaz ve olumlu sonuçları, ithal ikameci üretim, alternatif yatırım kaynakları, dolar dışı dışticaret ve içüretimin genişlemesidir. Bu politikayı izleyen hükümet, dış borcun yeniden yapılanmasını ya da en azından kısmen ödenmemesini göze almak zorundadır. Burada milletine güvenen siyaset belirleyici olacaktır.

c. Bu bağlamda İstanbul Sanayi Odası, İstanbul Ticaret Odası veTürkiye İhracatçılar Meclisi başkanlarının 1 Ocak günlü Yeni Şafak gazetesinde (sayfa 9) dile getirdikleri faiz indirimi talebine dikkatinizi çekerim.

 ÖZETLE

- ABD ekonomisinin kendisi için karamsarlığınızı paylaşmıyorum;

- Dolara ödeme aracı olarak talebi düşürmek, çözümün ilk adımıdır. Dolar saltanatına karşı mücadele doğru hedeftir. Ancak sadece dönüşüm aracı işlevine karşı mücadele yeterli olmaz. Sermaye birikimini bölgesel işbirliği ve yatırım araçları alanında genişletmek gerekecektir;

- Çin’in konumu diğer gelişen ülkelerden farklıdır;

- Türk Lirası ve Merkez Bankası’nı güçlendirmek, ancak ayrıntılı ele alındığı zaman öne sürülebilecek hedeflerdir;

- Faizleri düşük tutarak ABD’nin ekonomimizi boğmasını engellemek, kanımca Milli Direnme Ekonomisinin başlangıç noktasını oluşturacaktır.