25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Düze kıran mı girdi?

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Meşhur atasözümüzdür; Deveye “inişi mi seversin, yokuşu mu?” demişler. O da “şunun düzü yok mu, düze kıran mı girdi” demiş.
Şimdi bize de piyasa tapınıcısı-vahşi kumarhane kapitalizmi ile gümrük duvarlarının arkasına gizlenen kapalı-tamamıyla devletçi bir kolektif ekonomik model arasında seçim yapmamız söyleniyor hem de yıllardan beri.
Hâlbuki bu çağda artık çok az kimse, gümrük duvarlarının ardına gizlenen, kapalı-tamamıyla devletçi bir ekonomik modeli savunabiliyor. Böyle bir anlayışın başarı şansının olamayacağı açıktır.
Ancak kendi üretim dinamiklerini gözetmeyen, ulusal çıkarlarını yok sayan, sınırsız yabancılaşmaya, ölçüsüz serbestleşmeye, kontrolsüz finansal deregülasyonlara boyun eğen, ekonomiler bugün iflas noktasındadırlar.
Uluslararası, tanınmış iktisatçılardan Prof. Dr. Dani Rodrik “Kapitalizm 3.0” isimli çalışmasında; piyasaların ulusal ekonomilerin öncelikleri gözetilerek kurumsal yapıların içine alınmasını, ulusal ekonomilere kendi önceliklerini oluşturan imkânların sağlanmasının gerektiğini söylüyor. Sınırsız ticari ve finansal serbestleşmenin ulusal ekonomik ölçeklerde denetlenip, kontrol edilmesinin gereğini vurguluyor. Globalleşmeye mola verelim, ulusal ekonomiler yeniden güçlensin diyor.
İşte bu uluslararası çapta saygınlığı olan ve bilinen önemli iktisatçıların söylediğinin Türkiye versiyonu da “ekonomide 3’üncü yol mümkün” anlayışıdır.
Ne piyasa tapınıcılığı ve kumarhane kapitalizmine dayalı, üretimden kopuk finansal cambazlıklar, borsa manüplasyonları, finansal mühendislikler. Ne de gümrük duvarlarının arkasına saklanan, kapalı-tamamıyla devletçi kolektivist bir ekonomik model.
Esasında Atatürk bu yolu yıllar önce bize göstermişti; kamu-özel karma bir ulusal ekonomik anlayış!
Akıl ve bilimin, yaşadıklarımızın ve ulusal çıkarlarımızın bugün bizi Atatürk yolunda yeniden birleştirmesi gerekiyor.
Bizim ekonomide 3’üncü yol mümkün dediğimiz, özel-kamu karşıtlığı ya da piyasa-planlama çatışması yerine her ikisinin de belirli bir program ve dengede bir arada yürütüleceği yeni bir ekonomik programa, politika değişikliğine ve bakış açısına ihtiyacımız var.
Atatürk’ün “karma ekonomik” modeli esasında bizim bir manada “Amerika’yı yeniden’’ keşfetmemize gerek bırakmayacak kadar akılcı ve doğru.
Adam Smith’in, vahşi kapitalizminin ideolojik ve çıkarcı rüzgârına kapılırsak, yani “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” dersek, “bırakınız ölsünler” manasına gelen bir felsefeyi, yani vahşi kapitalizmi de savunmuş oluruz.
Geçmişte de yazdığım gibi, yanlış anlaşılmak istemem. Ben ideolojik olarak komünist ya da sosyalist değilim.
Ama altta kalanın canının çıktığı, vahşi kapitalizme, kumarhane kapitalizmine, ahbap-çavuş kapitalizmine de asla razı değilim.
İdeolojik saplantı ya da önyargılardan uzak, ulusun çıkarlarını, milli ekonomiyi, içinde “insan” olan ekonomik programları ve felsefeyi savunuyorum.
Rekabet edebilir, sermayenin tabana yayıldığı, gerçekçi kur uygulayan, üretimi ve istihdamı, ithalat ve borçlanmanın önüne koyabilen, piyasaya giriş engellerinin tekel ve kartellerin olmadığı, bölgesel ve sektörel desteklerin verildiği, planlama ile piyasaların, özel ile kamunun, yerine ve şartlarına göre bir arada olduğu, bir orta yol, bir 3’üncü ekonomik “karma” yol olduğu ve olması gerektiği düşüncesindeyim.
Biliyorum ki, sistem ve zihniyette köklü bir değişiklik yapamazsak kapitalizmden “vicdanlı” bir adım beklemek aşırı iyimserlik olacaktır.
Çünkü son kitabımın isminde yazdığım gibi “vicdanlı kapitalizm yoktur”!