25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ekonomide hangi hesaplar çuvallamaya koşuyor?

Uğur Civelek

Uğur Civelek

Eski Yazar

A+ A-

Finansal eğilimler ile ekonomik beklentiler arasındaki ilişkilerin farklılaştığı, kısa vadede sorunların ağırlaşması pahasına günün kurtarılabilmesinin giderek olanaksız hale gelmeye başladığı bir süreçten geçiyoruz. Temmuz ayı güven endekslerinde gözlenen eğilimler ile finansal piyasalardaki talimatlı yönlendirmeler arasındaki etkileşimin giderek yok olması, neden böyle devam edilemeyeceği konusunda çok şeyler söylüyor! Böyle olmayacağı varsayımına dayalı tüm hesaplar ise çuvallamaya koşuyor!

Temmuz ayı tüketici güveni bir ay öncesine göre yüzde iki oranında gerilemiş! Reel kesim güvenindeki erozyon yüzde 4.2 düzeyine ulaşmış! Hizmet sektörü güveni yüzde 2.2 ve perakende ticaret konusundaki güven ise yüzde üç azalmış! Sadece inşaat sektörü güveni yüzde 3.8 kadar artmış; bu sektör finansal eğilimlerdeki iyimser zorlamalar nedeniyle herhalde bir mucize olabileceğine inanıyormuş gibi görünmek durumunda kalmış!

Son yirmi yıl genelindeki finansal eğilimler, güven endekslerindeki değişim üzerinde büyük ölçüde belirleyici oluyordu; fakat artık bu etkinin anlamsız sayılabilecek düzeylere gerilemiş olduğu gözleniyor. Bu durum genele yayılan güvensizliğin kritik eşikleri aşmış olmasından, kredi mekanizmasındaki aksaklık ve tıkanıklıklardan, gelir dağılımındaki tehlikeli bozulmanın doğrudan ve dolaylı etkilerinden kaynaklanmış olabilir.

Eğilimlerin sürdürülebilir olduğu ve kurallı piyasa anlayışının etkin bir şekilde çalışabildiği normal koşullardaki işleyiş basittir. Güven endekslerindeki eğilimin yönü, ekonomik beklentilerdeki değişim üzerinde belirleyicidir, finansal eğilimler ise ekonomik beklentilerin türevidir. Fakat 1995 sonrasında eğilimlerin sürdürülebilir olmaktan çıkması ile her şey kötüye gitmeye başlamıştı; doğal olarak artan güvensizlik önce ekonomik beklentileri ve daha sonra finansal eğilimleri olumsuzlaştırarak kırılganlık yaratan krizler döneminin sahne almasına sebep olmuştu.

2000’li yılların başında ABD’nin de durgunluğa girmesi ile birlikte, söz konusu ilişkileri sorunları ağırlaştırmasına rağmen zaman kazandıran bir kurguya geçildi. Rasyonel davranışlar anlayışı, gerçekler konusunda eksik bilgilendirme ve kısa vadeli spekülatif bakış açısı kokteylinden oluşan bir yönlendirme dönemine geçildi. Ne kadar gerçekçi olduğu önemli olmayan iyimser senaryolara ilişkin beklentiler ile finansal eğilimler şekillendirildi; para otoriteleri bu süreci desteklediği sürece ciddi sıkıtılar yaşanmadı. Güven endeksleri ve ekonomik beklentiler bu kısır sürecin türevi haline getirilerek, geniş kesimler nefsi azdırılmış akılsız yaratıklar sürüsüne dönüştürüldü! Bu işleyişte kurallı piyasa sadece şekil şartıydı ve etkin çalışması olası değildi; sorunların ağırlaşması ve küresel krizlerin kronikleşerek büyük yıkımlara sebep olması kaçınılmazdı.

Sene başından bu yana sıklıkla gözlemlediğimiz ve Temmuz ayında bir kez daha yinelenen finansal eğilimler ile güven endeksleri arasındaki ilişkinin bozulması, farklı bir döneme geçiş aşamasında olduğumuzu düşündürüyor! Güven endekslerinin katılımcıları finansal iyimserlik zorlamalarına kanmıyor ve ekonomik beklentilerdeki olumsuz eğilimler düzelemiyor.

Geniş kitleler, artık akılsız yaratık sürüleri gibi yönlendirilemiyor. Aldatma ve aldanma üzerine kurulu işleyiş çalışmıyor, güç konusundaki algılar farklılaşıyor, istikrarsızlık endişeleri artmasına rağmen önemsizleşiyor. Doğal olarak sosyal ve siyasi algılar da farklılaşıyor ve dayatmalara yönelik tepkisellik güçleniyor. Bu tablo, isabetli tahmin yapılabilmesini olanaksızlaştırdığı için riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi ve yıkıcı olmasını engellemek pek mümkün olamayacak gibi görünüyor.

Bu hafta içinde yapılan Merkez Bankası Para Piyasaları Kurulu'ndan çıkan faiz kararını da, bu çerçevede değerlendirmek daha isabetli olabilir! Oldukça uzun bir süredir şekil şartı olmaktan öteye gidemeyen, küresel sermaye ile yerel hükümetler arasındaki çekişmeler nedeniyle yıpranan para otoritelerinin lafta kalan özerkliğini bir kenara bırakalım. Faizlerdeki sert gerilemeye rağmen makroekonomik görünüm bozulmaya ve güven endeksleri zayıf kalmaya devam eder ise, neler yaşanacak ve bizler için ne tür risklerden kaçınmak daha iyi olacak? Meçhule yolculuğun kronikleşen milatları ve hesapsızlıkları, direnme yeteneklerini tüketiyor!