28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Enflâsyon raporu, ocak ayı enflâsyonu ve stagflasyon beklentisi

Ersin Dedekoca

Ersin Dedekoca

Eski Yazar

TC Merkez Bankası (TCMB)Ocak Ayı Enflâsyon Raporu’nu yayınladı.i Aynı hafta içinde 30 Ocak günü de Hükümet’e yazdığı “açık” mektupta da, enflâsyon hedefini neden tutturamadığını açıklayarak, anılan Raporu da, her zaman olduğu gibi yazıya eklemiştir.ii

HÜKÜMET’E YAZILAN AÇIK MEKTUP

1211 sayılı TCMB Kanunu’nun 42. maddesi, enflâsyon hedefine ulaşılamaması halinde TCMB’nın, hedeften sapmanın nedenlerini ve alınması gereken önlemleri Hükümete yazılı olarak bildirmesi ve kamuoyuna açıklaması gerektiğini hükme bağlamıştır.

TCMB yıllardır, düzenli olarak Hükümet’e bu tür mektup yazmaktadır. Doğaldır ki bunu, gönüllü olarak değil, zorunlu olduklarından yapmaktadırlar. Son olarak geçtiğimiz hafta Çarşamba günü yazdığı mektupta da özetle, enflâsyon hedefini tutturamama nedenlerini açıklamaktadır.

Bu bağlamda pek çok gerekçe sıralanmaktadır. Ama bunlardan en ilgi çekici olan, “2018 yılı enflâsyon hedefi hükümetle birlikte yüzde 5 olarak belirlenmiştir” denilerek, Banka’nın sorumluluğunun da sınırlı olduğunu, bir diğer ifadeyle, “müşterek sorumluluğu” vurgulayan cümle olmaktadır. Doğaldır ki burada sorulması gereken en yalın soru, “eğer tek başlarına hedef belirliyor olsalardı, bu sayıdan daha farklı bir tahminde mi bulunurdunuz?” olmaktadır.

Mektupta belirtilen genel gerekçe, “Türk Lirası’ndaki değer kaybı ve buna bağlı olarak fiyatlama davranışlarında gözlenen bozulma temel belirleyiciler olmuştur. Yılın ilk yarısında güçlü seyreden talep koşulları da enflasyondaki yukarı yönlü seyri desteklemiştir.” şeklinde kaleme alınmıştır.

Ancak hiçbir neden, yüzde 5 olarak belirlenmiş olan bir hedefin, yüzde 400 oranında bir sapmayla, TÜFE’de yüzde 20,30 ve ÜFE’de yüzde 33,64 olarak gerçekleşmiş olmasını açıklayamaz.

İşin bir diğer yönü de, belirleyip duyurduğu hedeflerinde bu ölçüde şaşmış olan bir yönetimin, görevinden ayrılmak zorunda oldukları gerçeğidir. Kaldı ki mektupta belirtilen “yükselen kurlar” olgusunun başat nedeninin, çarpık ekonomik yapının yanında, yükselen kurlara karşı “faiz” aracının, TCMB’ca yeterince ve zamanında kullanılmaması olduğu, herkesçe kabul edilmektedir.iii Ama söz konusu TCMB olunca, “yaz bir mektup iş tamamdır” şeklinde sonuçlanmaktadır.

YAYINLANAN ENFLÂSYON RAPORU

Raporda TCMB, yıllardır tutturamadığı hedeflerine bir yenisini daha eklemekte ve 2019 yılı sonunda enflâsyonun yüzde 14,6 seviyesine gerileyeceğini, 2020 yılında ise yüzde 8,2’ye düşeceğini öngörmektedir. Raporda böylesine yalın belirtilmemesine karşın, 2018 yılına göre enflâsyonun düşeceğini beklemesinin temel destekleyicisi, ülkenin ekonomisinin durgunluğa girmiş ve fertlerin harcayacak parasal olanaklarının olmamasıdır.

Söz konusu raporda bu konudaki gerekçeye, “son dönemde iktisadi faaliyette yurt içi talep kaynaklı olarak süregelen yavaşlamanın enflâsyon üzerinde aşağı yönlü risklerin de söz konusu olduğuna işaret ettiği” ve “gelişmiş ülke para politikalarına ve küresel iktisadi faaliyet görünümüne yönelik son dönemde artan belirsizlikler sermaye akımları ve dış ticaret kanalı üzerinden büyümeye dair aşağı yönlü risk oluşturduğu” şeklinde, diplomatça ve kapalı ifadelerle yer verilmektedir.

Raporda sık kullanılan ifadelerden biri de, “ekonomik dengelenme” dir. Aslında bu sözcük bir süredir Hazine ve Maliye Bakanı B. Albayrak tarafından da sıkça kullanılmaktadır. Böylece, para ve maliye politikası uygulayanlar arasında bir “söz uyumu!” olduğu daha net ortaya çıkmaktadır. Aslında “ekonomik dengelenme” örtük sözcüğüyle kastettiklerinin, ülke ekonomik faaliyetlerindeki “yavaşlama” olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Yine aynı örtüklükle, “talep koşullarındaki zayıflamanın enflâsyon üzerindeki etkisinin belirginleştiği ve 2019 yılı boyunca enflâsyondaki düşüşü destekleyeceği…” söylenmektedir. Bu cümlenin açık anlamının da, “ülke ekonomisi küçüleceği için tüketici gelirlerde bir azalma olacağı ve bu yolla yurt içi talepte ciddi bir daralmanın yaşanacağı ve bu yolla da enflâsyonun düşeceği” gerçeği olduğu, ek bir yorum gerektirmeyecek kadar açıktır.

Bugün Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ocak Ayı enflasyonunu açıkladı. TÜFE Ocak’ta aylık yüzde 1,06 ve yıllık yüzde 20,35 seviyesinde gerçekleşti. Beklenti aylık yüzde 1.12 ve yıllık yüzde 20.47 yönündeydi. Her ne kadar 2019 yılının ilk ayı sonuçları, yukarıda belirtilen beklentiyi doğrulamasa da, Rapor’daki öngörüyü kıracak ağırlıkta değildir.

OCAK AYI ENFLÂSYONU

Bu sabah açıklanan Ocak Ayı enflasyonu, manşetler itibarıyla beklenenden çok farklı çıkmadı. Antalya’da oluşan olumsuz hava şartlarının verdiği zarar bir yana, hükümetin geçtiğimiz iki haftadır marketler üzerinde gıda fiyatlarını kontrol çabalarını yoğunlaştırması, gıda fiyatlarında sert bir artış beklentisi yaratmıştı. Bu nedenlerle aylık yüzde 1,1 TÜFE enflasyonu beklenirken, açıklanan yüzde 1,06, ne çok fazla sürpriz oldu, ancak ne de çok fazla olumlu algılandı.

Ocak Ayı verisiyle birlikte, geçen yıl içinde yüzde 25,4’e yükselmiş olan TÜFE (manşet) enflasyonu, Ocak sonu itibariyle ulaştığı yıllık 20,35 sayısıyla, 2018’i kapattığı 20,3 seviyesine göre yerinde saymış oldu. Yıllık bazdaki gelişmeyi aşağıdaki grafikte daha net olarak izleyebiliriz.

Kaynak%3A%20T%C3%9C%C4%B0K
Kaynak: TÜİK

Gıda fiyatlarında Ocak Ayı’nda yaşanan yüzde 6,43 aylık artış çok yüksektir (bazı ürünlerde yüksek çift hanelere ulaşılmaktadır). Keza, gıda fiyatlarındaki yıllık manşet enflasyonu, ulaştığı yüzde 31 sayısıyla, yerel seçimler öncesi Hükümetin hiç arzulamadığı bir sonuç olarak değerlendirilmektedir.

Ocak Ayı fiyat artışları içinde beklenmeyen gelişmelerden birisi de, konut fiyatlarındaki aylık 3,1 ve yıllık yüzde 17 oranlarındaki düşüş olmuştur. Vergi indirimleri, destekli krediler, arz fazlası, talepteki zayıflık hepsi birleşince, konut fiyatlarında gerilemenin artarak devam etmesi beklenmelidir.

Sağlık tarafında aylık 3,6 oranındaki fiyat artışı, yıllık oranı da yüzde yüzde 18’e taşımaktadır. Gıda fiyatları kadar sağlık tarafında yaşanan yüksek enflasyonun da, tüketici ve seçmen davranışı üzerinde etkili olması beklenmelidir.

Üretici fiyat enflasyonu ise, yine TÜFE tarafındaki potansiyel yayılma gücünü koruduğu görülmektedir. Yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE), 2019 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 0,45, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 32,93 artmış; 2018 yılsonundaki yüzde 33,64’ten çok az gerilemiştir. Bunu anlamı, maliyet baskılarının yüksek seyri, olası bir talep canlanması halinde, TÜFE tarafına yansıyacak potansiyel taşımasıdır.

Diğer yandan Türk Lirası’nın Amerikan Doları’na karşı, olup olabilecek dip seviyelerini temsil eden 5,0-5,30 aralığında oluşu, enflasyondaki hızlı geri çekilmenin gelemeyeceğinin habercisi gibi durmaktadır. Bozulan beklentiler, artan döviz mevduatı, politik / ekonomik belirsizlikler, oluşan güven sorunu ve Yİ-ÜFE oranının taşıdığı yayılma potansiyeli karşısında TÜFE artışı, yüksek seviyelerde seyretmeye devam edecek gibi durmaktadır. TCMB’nın 2019 ilk yarıda gerçekleştireceği bir faiz indirimi de dikkate alınırsa enflasyon, öyle Ekim-Aralık 2018 döneminde olduğu kadar “kolay” aşağıya inmeyecek gibi durmaktadır.

31 Mart yerel seçimleri için Ankara tarafından sunulan çeşitli parasal tatlandırıcıların etkisini de dikkate aldığımızda, 2019 yıl sonunda manşet enflâsyon oranının, yukarıda bahsettiğimiz son Enflâsyon Raporunda belirtilen yüzde 14,6 seviyeye inmesi çok iyimser bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Şimdilerde yaşananlar, iç-dış çevre koşulları ve beklentiler dikkate alındığında, bu oranın 18-20 aralığında gerçekleşeceğini bekleyebiliriz.

GÜÇLENEN STAGFLÂSYON BEKLENTİSİ

Bilindiği gibi “stagflasyon”, durgunluk (resesyon) ile enflâsyonun aynı anda görüldüğü bir ekonomik durumdur. Bu durumdaki bir ekonomide, bir tarafta işsizlik oranı artarken, diğer yandan fiyatlar da hızla yükselmektedir.

Yazımızda ele aldığımız TCMB’nın en son Enflâsyon Raporu’nda, “iktisadi faaliyetlerdeki yavaşlama ve zayıf seyreden istihdam imkânlarının ücretler üzerindeki hafifletici etkisinden…” bahsedilmiştir. Burada da ekonomi durgunluğa girdiği için işsizlik oranının artacağı ve mevcut çalışanların ücretlerinde de çok fazla bir iyileşme olmayacağı ifade edilmektedir.

Diğer yandan, ülkede yaşanan enflâsyonun kısa dönemde düşmeyeceği argümanını da yukarıda ele almıştık. Kısaca, durgunluk döneminde yüksek enflâsyonun yaşanacağı bir yıl deneyimlemiş olacağız.

Özün özü: Gerçekler perdelenemez, yaşanacak yaşanır..

i “Enflasyon Raporu, 2019-I”, TCMB

ii “1211 sayılı Merkez Bankası Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca Hükümet’e gönderilen açık mektup”, TCMB, 30.01.2019

iii Ersin Dedekoca, “Ey Bağımsız Merkez Bankası, Daha Önceleri Neredeydiniz?”, Aydınlık.com.,17.09.2018