29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Erdoğan hangi kasetten korkuyor?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

Bu ülkede işsizin, açın, yoksulun, garibanın ve ekmeğe muhtaç olanın ağlamaya hakkı vardır ama devleti yönetenler ellerinde sürekli ıslak mendille dolaşamazlar!..

Yani devletin koltuğu, çocuk parkındaki bank değil!.. Cumhurbaşkanlığı, hele Başbakanlık makamı da ağlama-sızlama yeri olamaz!..

Tüm bu gerçeklere rağmen AKP lideri Erdoğan son üç aydır sürekli ağlıyor!.. “Benim oyuncağımı alacaklardı” diye isyan eden çocuklar gibi, “Devlete sızdılar, iktidarımı ele alacaklardı” diyerek, birilerine her fırsatta, “yaparım haaa” dercesine uyarı mesajları gönderiyor...

Örneğin Erdoğan; aylardır cemaate “çete” diyor “kumpasçılar” diyor, “örgüt” diyor... “Para-lelciler, ahlaksızlar, utanmazlar” diyor; diyor da diyor...

Hata bu söylemi son dönemde iyice ağırlaştırarak, “bekleyin görün, operasyon yapılacak, hadleri bildirilecek, hesabını verecekler, yaptıkları yanlarına kalmayacak, bunlar affedilecek şeyler değil” diyerek cemaate tehdit içerikli sert mesajlar da gönderiyor...

Peki; Erdoğan bu kadar ağlayıp sızladı da, bu kadar isyan etti de tehdit savurdu ve öfkelendi de ne oldu?..

17 Aralık’tan bu yana; birkaç vali ve emniyet müdürü ve yüzlerce polisin görevden alınması ve birkaç bürokratın da kızağa çekilmesinden başka ne yapabildi ki Erdoğan?.. Koca bir hiç!..

CEMAATE ‘TESLİM OL’ ÇAĞRISI!..

AKP lideri önceki gün de adeta ağladı ve isyan etti, konuyu yine cemaate getirerek bakınız neler söyledi:

“Bunların elinde şantaj kasetleri var... Bu devletin en tepesinden en aşağısına kaset... Cumhurbaşkanı’nın da şantaj kaseti vardı... Benimle ilgili de, Genelkurmay Başkanı’nın da... Benimle ilgili varsa açıklayın diyorum... Açıklamazsanız namertsiniz... Şahsımla alakalı aradıklarını bulamadılar, bulamayacaklar. Çünkü bunlarda o şeref yok. Düşman bile bu şerefsizliği yapmaz. Bunlar bunu yaptılar... Ama AKP olarak gereğini yaparak bu devleti, bu ‘Haşhaşilerden’ Allah’ın izniyle temizleyeceğiz.”

Yukarıdaki satırların benzerlerini Erdoğan’dan onlarca kez duyduk... Erdoğan belli ki, bu tür açıklamaları yapmaya devam edecek...

Hem de iddiasına göre; kendisinin, Cumhurbaşkanı’nın ve hatta Genelkurmay Başkanı’nın da kaseti olduğunu bildiğini iddia ederek, konuşmakla yetinecek!..

Ama sürekli isyan etmesinden de anlaşılıyor ki, beklediği sonucu alamıyor ve Erdoğan belli ki, “kaset” şantajcılarıyla ilgili hiçbir şey yapamayacak...

Peki neden mi?.. Ya gerçekten Erdoğan’la ilgili kaset var ve bu kaygıyla cemaati geri püskürtmek için “inlerine girme” operasyonunun hazırlığında...

Ya da Başbakan, kasetin boş olduğunu biliyor ve cemaatin, tövbe ederek Cumhurbaşkanlığı ve 2015 seçimleri öncesinde tamamen AKP iktidarına “teslim” olmasını bekliyor!..

Başka bir seçenek olamaz... Olsaydı Erdoğan bu kadar ağlayıp sızlayacağına, laf söyleyeceğine cemaatle ilgili gereğini çoktan yapmış olurdu...

Aklıma gelmedi değil hani; ne dersiniz acaba Erdoğan, devletin içindeki “sinsi” cemaati bir türlü bulamıyor mu?..

OKUS POKUS, KUALA LUMPUR!..

Konu bulamamaktan açılmışken; cemaat kadar gizemli bir vakanın, akıllara durgunluk veren “kayıp” meselesine de dikkat çekelim...

Günümüz dünyasında teknoloji parmak ısırtıyor değil mi?.. Artık okyanusların ortasında çekilen fotoğraflar, dünyanın bir ucuna tek bir dokunmayla gönderilebiliyor...

Uçaklar ve trenler neredeyse ışık hızına ulaşmış... Ayda keşfedilmemiş nokta kalmamış, “Kızıl Gezegen” Mars’ta su aranıyor...

Bilgisayarlar insan yerine geçmiş; bir tek gidip banyoda duş alamıyorlar!..

Sanal dünya milyarlarca insanı teslim almış, internet ve cep telefonuyla yapılmayacak bir şey kalmamış...

CIA, FBI, MI6, El Muhaberat ve MOSSAD’ın girmediği delik, dinlemedikleri insan, bilmedikleri mesele yok gibi!..

Google amcanın objektifi, sokakta çişini yapan garibanı bile tespit edip dünyaya rezil edebiliyor!..

Otomobillerimizdeki küçük cihazlar, gideceğimiz güzergâhı bize taraf ederken, velhasıl teknoloji insanı teslim almış, gizlimiz saklımız da kalmamış!..

Peki kardeşim; Kuala Lumpur-Pekin seferini yaparken 227 yolcu ve 12 mürettebatı ile 8 Mart Cumartesi günü ortadan kaybolan “MH370” sefer sayılı Malezya uçağı nerede ve nasıl bulunamıyor?..

20 ülkenin köşede bucakta, hatta Hint Okyanusu’nun diplerinde bile haftalardır aradığı kocaman uçak nereye kayboldu ki, izine bir türlü ulaşılamıyor?..

Teknoloji nasıl teslim oldu, Google amca nasıl bu kadar uyudu ve anlı şanlı istihbarat örgütleri yanlarından “vınnn...” diye geçen uçağın izini nasıl oldu da bulamadı?..

Uçağın yerini söyleyeyim mi size; kesin Mars’a kaçmıştır; istihbaratı, teknolojiyi, bilgisayarı ve bilimi nasıl mars edebildiğini göstermek için!..

BALLI RÜŞVET!..

Peki; gıda teröristleri de mi gizli yerlerde acaba, o yüzden mi bulunamıyor ve gereği yapılamıyor?.. Yooo... Hepsi göz önünde!..

Peki, acaba bu ülkenin Sağlık Bakanı ve Tarım Bakanı ile anlı şanlı bürokratları, taşra teşkilatlarının yöneticileri televizyon izlemiyorlar mı?..

Televizyonlar üzerinden pervasızca yürütülen gıda maddesi pazarlaması -pardon terörünü- daha ne kadar görmezden gelecekler acaba?..

Düşünsenize; bu ülkede RTÜK gibi bir kurum, muhalif kanalları susturmak için filmlerdeki sigara sahnelerine bile “sağlığa zararlı” iddiasıyla ceza yağdırırken; bu memlekette televizyonlardan zehir pazarlanmasına göz yumuluyor...

Zayıflatma hapları, uyduruk “her derde deva kremler” vs... Hele bir de şu “bal” meselesi var ki, arılar bile ortaya çıkan rezaletten utanıyor da Türk bürokrasisi utanmıyor...

Merdiven altındaki sanal peteklerde üretilen şeker sakızlarının “bal” diye pazarlanmasına kim daha ne kadar izin verecek?..

Düşünebiliyor musunuz; bu ülkede “7 kilo balı 100 liraya” satanlar, üzerine “pırlanta” yüzük, saat ve küpe de hediye ediyorlar!.. Yetmedi bir de “ev ve otomobil” çekilişiyle baldaki zehri, tatlı hale getirmeye çalışıyorlar ki, tam şenlik!..

Çok açık yazacağım; muhatabı kimse, bu gıda terörü madem bu kadar pervasızca sürebiliyor o halde buna yol açabilecek tek güç “rüşvet”tir!..

Diyeceksiniz ki , “be kardeşim bu ülkede rüşvet legal hale gelmiş, sen ne diyorsun?..”

Peki o halde, hepimizin ağzına birer parmak bal çalınabiliyorsa; biz de halk sağlığını göz ardı ederek susalım mı?..