18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Esed İdlib'te hastane bombalamış

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

2011’den itibaren “Suriye’de Esed rejimini korumak adına uzak ülkelerden Rus, Şii, Komünist, Sosyalist ve Nusayrilerden oluşan yerli yabancı asker ve militanlar, sivillere yönelik dünya tarihinde unutulmayacak katliam ve işkencelere devam ediyorlar” propagandasını tedavüle soktular.
Ruslar, İranlılar ama özellikle ‘Alevi Esed Rejimi’ Müslüman ve Sünni avına çıkmış kan emici vampirler olarak sunuldu. Bu söylem ile Sünni, sağcı, muhafazakâr, Rusya ve İran karşıtlarından oluşan geniş bir cephe oluşturmayı hedeflediler. Bu cepheyi Esad’a karşı harekete geçirmeyi umdular. Milyarlarca dolar harcandı. Tonlarca silah taşındı. Ölüm, yıkım, talan ve yalan tarihin şahit olduğu en kirli savaşın omurgası oldu. Peki, Suudi, Katar, Ürdün, İsrail, Türkiye ve ABD’nin Suriye’ye müdahalesi vuku bulduğunda uzak diyarlardan gelen Rusya, İran, Çin, Şii, sosyalist ve Nusayriler Suriye’de “Sünni” ve “Müslüman” avında mıydı? Hatırlayınız, Esad sultasının Suriye’nin 2011’den önce en yakın dostu ve müttefiki Erdoğan sultası değil miydi? Sahibine göre kişneyen medyanın Esad güzellemeleri unutuldu mu? Bu ülkelerin Irak ve Libya’da olduğu gibi Suriye için de kayıtsız kalacaklarını mı hayal ettiler? Davutoğlu’nun stratejik derinliği bunu öngöremedi mi?
Dersler alındı, mecburiyetler Türkiye’yi Rusya ve İran’a yakınlaştırdı. Türkiye, İran ve Irak arasında ciddi bir işbirliği arzulanıyor. Bu gelişmeler Suriye sahasına olumlu yansıyor. Ülkenin teminatı Suriye ordusu hâkimiyetini pekiştiriyor. İdlib meselesinin üç garantör ülkesi Rusya, Türkiye ve İran artı Suriye Devleti arasında sağlanan mutabakat ile çözülmesi bekleniyor. Bu mesele halolmadan Türkiye’nin Afrin’e uzanması ihtimal dâhilinde değil.
Peki, gerçekte İdlib’te ne olmuştu? Esad hastane mi bombalamıştı? İdlib’i kontrol ve mesken edinen El-Nusra ve şürekâsı buradan hareketle komşu Hama Vilayetine binlerce militanı ve ağır askeri mühimmatla saldırıya geçti. Her iki vilayetin arasında polis gücü görevi ifa eden Rus askerlerini ablukaya aldı. Birçok noktada Suriye askeri noktalarına saldırdı. Bu bir intihar girişimi mesabesindeydi. Bu girişim başarılı olsaydı savaşı tekrar İdlib dışına taşımak mümkün olacaktı. İdlib operasyonu başka bir bahara kalacaktı. Doğu Fırat coğrafyasında ilerleyen Suriye ordusuna çelme takılacaktı.
El-Nusra ve şürekâsı yüzlerce militan, tank, zırhlı araç ve daha nice silah türü ile askeri noktalara, Suriye Devleti kontrolündeki köy ve kasabalara freni patlak kamyon misali saldırdı. Suriye ve Rusya önce saldırıyı püskürttü. Ardından El-Nusra ve şürekâsına karşı Hama kırsalı ve İdlib’te operasyonlar başlattı. Rus askeri kaynaklarına binaen en az 850 terörist etkisiz hale getirilmiş. Askeri makineleri yok edilmiş. Lübnan merkezli bazı medya kuruluşları EL-Nusra’nın Türk istihbaratı ve Erdoğan sultasının emirleriyle bu saldırıyı başlattığını iddia etti. Rusya tereddüt etmeden bu saldırının azmettiricisi olarak ABD ve CIA’yı suçladı. Suriye tarafı bu yönde açıklamalar yaptı. Rusya’nın iddialarına destek verdi.
Bölgemizde önemli gelişmeler gündemdeyken, Suriye ve Irak ordusu IŞİD’i temizlerken, Suriye ordusu tüm tehditlere rağmen Fırat’ın doğusuna geçmişken ve bölücü projelere askeri müdahalede bulunmuşken, Irak ve Suriye ortak sınırı kontrol altına alıyorken, İdlib operasyonu için start verilecek ve terör örgütü El-Nusra (Tahrir-i Şam) kıskaca alınmışken, muhalif medya bile artık Şam ile masaya oturulmalı derken, Erdoğan ABD’de yeniden Esed moduna geçti. “Esed İdlib’te hastane bombaladı’ demeye başladı. Suriye’ye kimin hükmetmemesi gerektiğine hükmetti. Mesele “Suriye’de iç şavaş” ise ki meseleyi bu şekilde sundular, Amerikalı dostu Donald’tan “varil bombaların kullanılmadığı” tankların, füzelerin olmadığı, bomba yüklü araçlarla intihar eylemlerin yaşanmadığı Amerikan iç şavaşında kaç sivilin hayatını kaybettiğini sormalıydı. İç savaşın bir diğer adı zaten sivil savaştır. Ve her iki tarafta en çok zayiatı kadınlar, çocuklar ve sivil halk verir.
Birinci Cihan savaşı esnasında Osmanlı coğrafyasında yaşanan “İç savaşta” kaç Osmanlı sivil vatandaş öldü? Sadece PKK ile yapılan mücadele esnasında, “sehven” de olsa, kaç sivil vatandaşın burnu kanadı? Suriye Devleti ve ordusuna destek veren veya muhalefete katılmayan kaç yüz bin Suriyeliye, salt başka bir dine veya mezhebe tabi olduğu için kaç bin çocuğa, kadına kıyıldı? Devletin denetimindeki bölgelerde kaç okul, hastane, fabrika, fırın yerle bir edildi? Cumhurbaşkanı bilmiyor mu? Söylemiyorlar mı? Sadece bir tarafın acısını duyumsamak Erdoğan’ın işaret ettiği tehlike mezhepçilik fitnesini ortadan kaldırır mı, sizden olan can da olmayan patlıcan mı? Yaratılanı salt yaratandan dolayı sevmeyecek miydiniz?
Cumhurbaşkanı, Batı eğitimli olanların vefa ve bağlılığını sorguladı. Her şeyden önce sicili işgal, ölüm, yalan ve talan olan başta Beyaz Saray’ın “Karanlık Odası” ABD ile iyi geçinen onları dost belleyenlerin kimliğini sorgulamalı. Türkiye’nin genç nesillerine, o “Karanlık Oda”ya hizmet edenlerin Türkiye’de kendi hükümetine Bakan bile yapıldığını bunun ne kadar yanlış ve tehlikeli olduğunu anlatmalı.