29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Eskimeyen bir İran öyküsü

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

Jimmy Carter, çiftçi bir babanın ve hastabakıcı bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Şu an 91 yaşında. Ocak 1977-Ocak 1981 arasında ABD’nin 39. Başkanı oldu. 1979’da imzalanan ve Mısır ile İsrail arasındaki savaş hali-ni ortadan kaldıran ve diplomatik ilişkilerin önünü açan Camp David antlaşmasının mimarıdır. Ancak İsrail’in her uygulamasına 3 maymun mi-sali davranan birisi de değildi. Carter, Kasım 1980’de ABD Başkanlık seçimini savaş çığırtkanlığı yapan 3. sınıf Hollywood artisti Ronald Reagan’a kaybetmişti. Carter’ın hüküm sürdüğü 1979’da İran “İslam” devrimi gerçekleşti ve Tahran ABD Büyükelçiliği işgal edildi. Büyükelçilik personeli rehin alındı. Bu olay, Carter’ın siyasi hayatı için çok hassas ve önemli bir gelişmeydi. Rehinelerin kurtarılması için İran ile her türlü uzlaşı arandı. Bir el, bu görüşmelerin başarılı olmaması için hep devredeydi. Reagan’ı iktidarda görmek isteyen savaş lobisinin temsilcisi olan bu elin, ‘Carter sonrası ABD’nin İran ile kapsamlı ilişkiler kuracağı ve İran’ın ABD bankalarında dondurulan servetinin iade edileceği’ sözünü İran’a verdiği iddia edilir. İran’ın yapması gereken rehineleri serbest bırakmaması ve Carter’ın siyasi imajının daha çok tahrip edilmesini sağlamaktı.  

En nihayet Carter askeri çözümde karar kıldı. Rehinelerin tutulduğu mekânın tespit edilmesi ve gizli bir askeri operasyonla rehinelerin kurtarılması emrini verdi. Aynı el, Carter’ın bu askeri planını İran’a ifşa etti. ABD özel komando birliğini taşıyan savaş uçakları İran hava sahasında infilak etti. İçindeki herkes faili meçhule gitti. Operasyon ifşa oldu. Uçakların ‘ilahi bir güç tarafından’ paramparça edildiğine kanaat getiren İran halkı, zaferi kutlamak için sokaklara döküldü. ABD’de Carter’ın hasımları, askeri başarısızlığın faturasını anında Carter’a kesti. Amerikan halkının güvenliği ve dünyadaki askeri itibarı “Çiftçi Carter”ın rahmetine bırakılmayacak kadar önemli olduğu propagandası, özellikle Siyonist sermayenin kontrol ettiği “merkez” medya tarafından yoğun bir şekilde işlendi. “Kudretli bir ABD’ye ihtiyacımız var” naraları atan Reagan, “Çiftçi, pasif, barış çubuğu tüttüren hippi ve beceriksiz” olarak tasvir edilen Carter’ı seçimde mağlup eder.  

Irak-İran savaşı esnasında Reagan, ABD Kongresi’nin İran’a silah satışını yasaklayan kararnamesinin ardından, Albay Oliver North olarak bilinen ve İsrail ile karanlık bir ilişki yaşayan şahıs üzerinden İran’a silah temin edilmesini gizli bir emirnameyle talep eder. Silahlar, Panama’da mevcut olan ABD askeri üssü üzerinden ABD’ye taşınan ve kokain kaçakçılığından temin edilen paralarla satın alındı. Bu silahları ikametgâhı ABD olan bir Ermeni ile Türk asıllı olduğunu her fırsatta dile getiren Suudili meşhur kaçakçı Adnan Kaşıkçı temin ediyordu. Oliver North’un yönettiği bu operasyonun tedarik ettiği silahlar önce İsrail’e oradan İran’a taşındı. Irak ordusunu silahlandıran kuvvetler de Batı ve sahadaki silah mafyasıydı. Amaç bölgemizin en etkili, İsrail ve Körfez şeyh hanedanlıklarının da çok çekindiği orduların başında gelen Arap Irak milli ordusunu yıpratmaktı. Irak üzerinden de İran’ın bu savaşla hırpalanması ve istikrarsızlaştırılmasıydı.  

Ancak İran kendisine yönelik planlanan bütün kumpasları tersyüz edebilmiş ve stratejisini savunmadan saldırıya taşıyabilmiştir. Netice itibariyle, İran bölgesel gelişmelerden ülkesine en çok çıkar sağlayan devletlerin başında olmuştur. İster ABD’nin “birbirine kırdırma” taktikleri, ister İsra-il’in Vahhabi-Suudi rejimiyle işbirliği halinde “Sünni” refleksleri harekete geçirerek İran’ı kuşatmaya çalışan adımları, ister piyasaya sürülen “İran, aslında ABD ve İsrail’in gizli müttefikidir” hezeyanları, İran’ın artan etkisini izah etmekten acizdir. İran’ı bölgesel bir kuvvet yapan en temel unsur, çıkarlarına hizmet edecek bütün araçları amaç için akıllı kullanabilmesidir. Tahran merkezli, egemenlik varlığına uygun ve zengin tarihine yakışır davranmasıdır. ABD’yi masaya oturtan, Erdoğan’a U dönüşü yaptıran, Netanyahu’yu küplere bindiren, Suudi ve taşeronlarının Yemen’de burunlarını yere sürten kudret ve sihir budur.