29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Eva’nın öldükten sonra yaşadıkları

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

İdeolojik olarak sağa meyletmekle birlikte, yoksul kesimlerin, ezilenlerin, kadınların, sendikaların haklarını savunarak 20. yüzyılın en ilginç politik hareketlerinden biri haline gelen ve Arjantin’deki etkisi halen sürmekte olan Peronizm akımının “Evita”sı, yani Eva Peron...
Koyu bir yoksullukla geçen çocukluk ve gençlik yıllarının ardından Arjantin Devlet Başkanı Juan Peron’un eşi olan, milyonların desteğini arkasına alan kocasının diktatörlük yıllarında Arjantin halkının büyük çoğunluğunun sevgilisi haline gelen Eva Peron’un gerçekten çok ilginç bir yaşam öyküsü olduğu biliniyor. Özellikle “Benim için ağlama Arjantin!” şarkısıyla zihinlerde yer eden meşhur “Evita” müzikali, bu öyküyü tüm dünyaya yaymış ve tanıtmıştı anımsanacağı gibi.
Öte yandan, Eva Peron’un akıl almaz bir yükseliş ve başarı serüveni içeren 33 yıllık yaşamından daha ilginç olan bir şey varsa, o da ölümü... Daha doğrusu, 1952’de rahim kanseri nedeniyle ölümünün ardından “yaşadıkları”!
Öldükten sonra, yaklaşık iki yıl süren çok gizli bir çalışmayla mumyalanıyor Eva Peron. Bu çalışmayı tek başına yürüten İspanyol doktor Eva’yı bir azize haline getirmek için elinden geleni yapıyor, söylentiye göre de âşık olduğu Eva’dan ayrılmamak için işi uzattıkça uzatıyor. Juan Peron 1995’teki darbeyle devrilip Paraguay’a kaçtıktan sonra askerler, halkın gözünde umudun simgesi haline gelmesinden korktukları için Eva Peron’un mumyasından kurtulmak istiyorlar. Yine gizli bir operasyonla kaçırılan mumya yaklaşık 20 yıllık gizemli bir yolculuğa çıkıyor. Kimisi cesedin yakıldığını ve Eva Peron’dan sonsuza dek kurtulduklarını iddia ediyor, kimisi de bir bataklığın dibinde gömülü olduğunu... Gerçekte ise Vatikan’a kadar giden Eva Peron mumyası yıllar sonra ülkesine dönüyor. Ama bu kez de 1976’da faşist general Videla’nın ülkeyi büyük acılara sürükleyecek Amerikancı darbesi gerçekleşiyor, Juan Peron’un üçüncü eşi Isabel Peron iktidardan uzaklaştırılıyor ve Eva Peron’un mumyası bir kez daha oradan oraya taşınıyor.

ULUSAL SEMBOLMUMYA
“Salamandra” (2008) ve “Doronship 77” (2009) gibi filmleriyle tanıyıp sevdiğimiz Arjantinli yönetmen Pablo Agüero’nun 35. İstanbul Film Festivali’nde seyrettiğim “Eva’ya Huzur Yok” (Eva No Duerme) adlı son filmi, işte bu süreci sarsıcı bir sinema diliyle beyazperdeye getiriyor. Gael Garcia Bernal ve Denis Lavant gibi uluslararası yıldızlara sahip olmasına rağmen tek bir karesinde bile “ticari dil” tutturmayan film, “tüm çapulcuları sokaklara döken... ayakları baş yapan...” Eva Peron’a büyük bir nefretle “O sürtük!” diye hitap eden bir denizci subayın anlatımıyla başlıyor ve yakın dönem Arjantin tarihini, belgesel görüntülere de yer vererek büyük bir sanatsallıkla aktarıyor.
“Eva’ya Huzur Yok”un yetkin estetik boyutunun yanı sıra son derece sağlam bir politik bakışa sahip olduğunu da belirteyim. Arjantinli devrimcilerin, anti-emperyalist Peronistlerin ve komünistlerin, Eva Peron’un naaşını ulusal bir sembol haline getirip bulunduğu yeri öğrenmeye çalışmaları; hatta sol kanat Peronist örgüt Montoneros’un bunun için eylemlere girişip, mumyayla takas etmek amacıyla cuntacı faşist generallerden Pedro Aramburu’yu kaçırması, Agüero tarafından çok etkileyici sahnelerle anlatılıyor.
Bunların, bazı “devrimciler” ve bazı “komünistler” için ders niteliğinde ibretlik sahneler olduğunun altını çizeyim. Anlayacağınız, Arjantinli devrimciler, “Marksist-Leninist değil ki, bize ne?” vs. diye düşünmemiş, Eva Peron’a bir tekme de onlar atmamış.
Evet, Eva’ya huzur yok... Ama Eva’nın da kimilerinin “huzurunu kaçırmayı” sürdürdüğü çok açık.