29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

F tipi Cemaat devleti değil, ‘hukuk devleti’ istiyoruz!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddelerinden 2’ncisi “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” şeklindedir. Hukuk devleti olmak, herkesin yasalar karşısında eşit olması, bağımsız ve tarafsız bir yargı sisteminin ve tam ve eksiksiz bir adalet anlayışının tesisi ile mümkündür kuşkusuz ki. Demokratik bir hukuk devletinde ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesinin hayata geçmesi, hukukun üstünlüğünün egemen kılınması olmazsa olmazdır. 
O nedenle, Atatürk Cumhuriyetine kasteden, ABD’nin himaye ve kontrolündeki cemaat görünümlü, Cumhuriyet tarihinin en tehlikeli gizli ve karanlık organizasyonu olan F tipi çetenin de, en önemli hedeflerinden birisi yargı ve adalet sisteminde kadrolaşmak olmuştur.
Öyle ki bazı işadamları mahkemelerdeki ve/veya Yargıtay’daki davalarını takip etmek ve lehlerine sonuçlandırmak için bu çeteye müracaat etmeye, ‘devlet içinde devlet’ kuran bu yapıya, ‘himmet’ adı altında haraç ve rüşvet vermeye başladılar. Ülkede neredeyse herkes ‘adil’ bir yargılanmadan umudunu kesti. Kamuda, sınav sorularını çalarak -yani kul hakkı yiyerek- kadrolaştıkları ve kritik birimlere (Personel, İstihbarat vb.) yerleştirdikleri militan-mürit ve şakirtleri vasıtasıyla, her türlü kötülüğü- kalleşliği ve düşmanlığı pervasızca yürütmeye başladı bu yapı. Hedeflerine koydukları suçsuz-günahsız insanları, sahte ihbar mektupları, usulsüz telefon dinlemeleri, özel hayat gözetlemeleri, uydurulmuş bilgisayar dokümanları ve toprağa gömdükleri sahte delillerle, “her şeyi- görünüşte şeklen-usule uygun bir şekilde” gerçekleştirdikleri acımasız bir “suç zinciri” oluşturdular. Çetenin polisleri tutukluyor, savcıları fezlekeleri yazıyor, hakimleri cezayı basıyor, Yargıtay’da çoğunluğu sağladıkları kritik dairelerde yuvalanmış yargıçları da bunları onaylıyordu. Devlet içinde silahlı polisler, savcılar ve yargıçlardan oluşan, TÜBİTAK-Adli Tıp gibi kritik kurumlarda da örgütlenerek diledikleri bilirkişi ve raporları temin eden bu çete, haksızlığın-hukuksuzluğun-alçaklığın ve ihanetin her türlüsünü, özelde TSK’ya, milli ve yurtsever aydınlara, Yargı mensuplarına, genelde ise Cumhuriyete karşı sürdürerek iyice azgınlaştı.
Ancak -gölgesinde kök saldığı- siyasi iktidarla da çıkar ve güç çatışmasına girecek kadar kibir ve özgüvenle hareket etmeye kalkışınca, takkeler düştü kel göründü. Siyasi iktidar ve F tipi cemaat görünümlü çete birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye ve çatışmaya başladılar. Bu, hem milletimiz, hem de Cumhuriyetimiz için çok hayırlı bir gelişme oldu. Millet bu karanlık ve tehlikeli çetenin ne boyutlarda kök saldığını, ne haltlar yediğini ibret ve hayretle görürken, siyasi iktidarın dudak uçuklatan yolsuzluk ve skandallarının da ortalığa dökülüp saçılmasına tanık oldu.
Şimdi bu karanlık ve tehlikeli çetenin tüm kamu kurum ve kuruluşlarından temizlenmesi-hukuka uygun ve adil olmak kaydıyla-soruşturulup, yargılanmaları gerekiyor. Seçimler koalisyon vb. bu yapıyla mücadeleyi asla kesintiye, gecikmeye veya ihmale uğratmamalıdır. HSYK 3. dairesi geçen gün aralarında siyaset ve devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, gazeteci ve yazarların da bulunduğu 1.348 kişinin yasa ve usul dışı dinlenmelerine karar veren 54 hakim ve savcı hakkında soruşturma başlatılmasına karar verdi. Bu çok yerinde hatta gecikmiş bir karardır. Buna benzer binlerce dinleme, özel hayatın ve haberleşme hürriyetinin ihlali bu çete tarafından gerçekleştirilmiştir. Soruşturmanın adil ve hukuka uygun biçimde yapılarak, gerekli görüldüğü halde bu savcı ve hakimlerin yargılanmaları, cezalandırılmaları ve meslekten ihraçlarına kadar giden süreç kararlılıkla sürdürülmelidir. Ben de 2007 yılından 2012 yılına kadar “sahte’’ isimlerle ve uydurma “örgüt’’ soruşturması adı altında yıllarca dinlenen ve izlenen binlerce Türk vatandaşından birisi olduğumu öğrendim maalesef. Bu konuda yapılan davet üzerine, Anayasal Suçlarla Mücadele ile görevli C. Savcılığına giderek ifade verdim ve bu çeteden şikayetçi oldum. Buradan bu çeteyle ahbap-çavuş ilişkisine giren, iktidar ve koltuk hevesiyle bunlarla ittifak ve işbirliği yapan, muhalefet partileri ve hırsı aklını aşmış bazı mebuslarına biraz akıl, biraz vicdan ve biraz sağduyu temenni ediyorum. Akreple aynı torbaya girmeyin. Dün başkalarına yaptıklarını, yarın size yapabilmek için çoktan “kayda-dinlemeye ve şantaj malzemelerini arşivlemeye’’ başlamışlardır bile. Aklınızı başınıza alın. Sonra karşımıza geçip ağlaşmayın. Sözün özü; F tipi bir cemaat devleti ve adaleti değil, bağımsız ve tarafsız bir yargı ile hukukun üstünlüğünün egemen olduğu gerçek bir hukuk devletinde yaşamak istiyoruz. Çok şey mi istiyoruz, ne dersiniz?