16 Nisan 2024 Salı
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

F tipine ‘yetmez ama evet’!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Hatırlanacağı üzere, Yargıyı, ABD iltisaklı-ülkenin gördüğü en karanlık ve tehlikeli Cemaat görünümlü bir çeteye teslim eden referandumda “yetmez ama evet” diye yazıp-konuşanlar vardı.
Bunlar, etki ajanı -vatansız-bayraksız sözde solcular, dönek Marksist sonradan olma liboşlar, 2’nci cumhuriyetçiler, asker ve cumhuriyet düşmanı, yobazlar-bölücüler korosuydu.
Polis-savcı-Adli Tıp-Tübitak-Yargıtay-zinciri ile insanları diri diri Silivri zindanında fiilen ölüme mahkum edecek bir zalimlik zincirinin oluşmasında, o referandum olmazsa olmazlarıydı bunların.
Pensilvanya’dan “yetmez ama evetçilerin” çakma şeyhi ve piri de o satılmış koroya katılmıştı.
Hatırlayalım ne demişti Anayasa referandum öncesinde bu şahıs; “...imkan olsa mezardakileri bile kaldırarak “evet” oyu kullandırmak lazım...” İşte o referandumda, yargıyı-bağımsız-tarafsız ve adil olmaktan çıkaracak, şakirt ve militanlarıyla doldurup ele geçirerek, silahlı polisleri ve şakirt savcı ve yargıçlarıyla, ülkenin milli-yurtsever gerçek aydınlarını, akademisyenlerini, gazeteci ve yazarlarını-siyaset ve devlet adamlarını ve kahraman askerlerini kumpaslarla, iftiralarla, sahte dijital verilerle, sapık ve katil yalancı tanıklar ve “Saman” gazetesi ve “Yalanyolu” Televizyonu yoluyla yürüttükleri acımasızca-alçakça ve hayasızca saldırılarla zindanlara atarak, ölüme mahkum etmeye kalkıştılar.
Ancak -gölgesinde kök saldığı- siyasi iktidarla da çıkar ve güç çatışmasına girecek kadar kibir ve özgüvenle hareket etmeye kalkışınca, takkeler düştü kel göründü. Siyasi iktidar ve F tipi cemaat görünümlü çete birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye ve çatışmaya başladılar. Bu, hem milletimiz, hem de Cumhuriyetimiz için çok hayırlı bir gelişme oldu. Millet bu karanlık ve tehlikeli çetenin ne boyutlarda kök saldığını, ne haltlar yediğini ibret ve hayretle gördü. Öyle k,i bazı işadamları mahkemelerdeki ve/veya Yargıtay’daki davalarını takip etmek ve lehlerine sonuçlandırmak için bu çeteye müracaat etmeye, ‘devlet içinde devlet’ kuran bu yapıya, ‘himmet’ adı altında haraç ve rüşvet vermeye başlamıştı. Ülkede neredeyse herkes ‘adil’ bir yargılanmadan umudunu kesmiş, kamuda, sınav sorularını çalarak-yani kul hakkı yiyerek- kadrolaştıkları ve kritik birimlere (Personel, İstihbarat vb.) yerleştirdikleri militan-mürit ve şakirtleri vasıtasıyla, her türlü kötülüğü- kalleşliği ve düşmanlığı pervasızca yürütmeye başlamıştı bu yapı. Hedeflerine koydukları suçsuz-günahsız insanları, sahte ihbar mektupları, usulsüz telefon dinlemeleri, özel hayat gözetlemeleri, uydurulmuş bilgisayar dokümanları ve toprağa gömdükleri sahte delillerle, “her şeyi- görünüşte şeklen- usule uygun bir şekilde’’ gerçekleştirdikleri acımasız bir “suç zinciri’’ oluşturmuşlardı. Çetenin polisleri tutukluyor, savcıları fezlekeleri yazıyor, hakimleri cezayı basıyor, Yargıtay’da çoğunluğu sağladıkları kritik dairelerde yuvalanmış yargıçları da bunları onaylıyordu. Devlet içinde silahlı polisler, savcılar ve yargıçlardan oluşan, TÜBİTAK-Adli Tıp gibi kritik kurumlarda da örgütlenerek diledikleri bilirkişi ve raporları temin eden bu çete, haksızlığın-hukuksuzluğun-alçaklığın ve ihanetin her türlüsünü, özelde TSK’ya, milli ve yurtsever aydınlara, Yargı mensuplarına, genelde ise Cumhuriyete karşı sürdürerek iyice azgınlaşmışlardı.
Şimdi bu yapı deşifre oldu. Biat ettikleriyle birbirlerine girdi ve bir şekilde hesap verme durumuna geldi.
Bu karanlık ve tehlikeli çetenin tüm Kamu kurum ve kuruluşlarından temizlenmesi-hukuka uygun ve adil olmak kaydıyla- soruşturulup, yargılanmaları gerekiyor. Bu yapı hukuk katledilirken, yargı siyasallaştırılırken ve TSK’ya asimetrik psikolojik harekat yapılırken yanılmıyorsam ‘Yetmez ama evet’ diyordu etki ajanı dönek solcularla kolkola. Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız Sn. Süleyman Demirel’e bile hiç utanmadan saldırmış olan bu yapıya yine Sn. Demirel’in ünlü sözünü hatırlatarak geçmişte uyarmıştık. “Keser döner sap döner gün gelir hesap döner!’’ diye.
İşte o günler geldi. Kimse bize bu çeteyi “demokrasi-basın özgürlüğü-insan hakları” gibi güzel ve modern kavramların arkasına saklanarak savunmaya, mazur göstermeye veya bunlara yardıma kalkışmaya çalışmasın.
Bunlara yapılanlar için diyebileceğimiz tek şey “F tipine yetmez ama evet” demekten ibarettir.