26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Faiz’ sonuçtur sebep değil!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Ağustos 2016 ayına ilişkin enflasyon rakamları açıklandı. Isınma ve giyim masraflarının asgariye indiği, meyve-sebzenin bol ve ucuz olduğu, turist ve işçi döviz girişlerinin arttığı yaz aylarında bile yıllık yüzde 8.05 olarak gerçekleşen TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) esasında hiç de düşük değil. Çünkü Avro Bölgesi ülkelerinde, Japonya’da, ABD’de vs. enflasyon düzeyi ya “eksi” ya da “yüzde birler” seviyesinde seyrediyor.

Siyasi iktidar ve T. Erdoğan ise ekonomiyi canlandırmak, kredileri ve buna bağlı olarak yatırımları artırabilmek adına “Faizlerin düşmesi/düşürülmesi” yönünde konuşuyor, bankacılık sektörüne ve T.C. Merkez Bankası’na adeta “tam saha baskı” uyguluyorlar. Ancak unutulmamalıdır ki, fiyatlar, talimatlarla inmez ve çıkmaz.

Fiyat istikrarını, kâğıt üzerinde tutturabilmek uğruna, finansal istikrarı ve dolayısıyla makro istikrarı göz ardı etmek ise, son derecede hatalı bir politika tercihidir.

İşsizliğin kangren haline dönüştüğü, insanların iş aramaktan umudunu kestiği, kırsal kesimden kente göçen işsiz milyonların giderek sosyal bir drama dönüştüğü günümüz konjonktüründe, ağır borç yükü, rekor cari açık ve dış ticaret açıklarıyla oldukça kırılgan bir halde görünen ekonomimiz için, sağduyulu, yeni ve doğru hedefler ve vizyonlar ortaya konulmalıdır.

Bu yapıldığı takdirde, piyasalar, “kumarhane kapitalizmi” yerine “ahbap-çavuş kapitalizmi yerine”, gerçek bir karma ekonominin tüm kurum ve kurallarıyla uygulandığı, kur rejiminin, rekabetin ve istikrarın kendi doğal dengelerinde oluştuğu, sağlıklı, arz yanlısı ihracata ve üretime dönük doğru ekonomi politikalarını kimsenin kuşkusu olmasın ki destekleyeceklerdir.

Yoksulu daha yoksul yapan en haksız ve adaletsiz vergi olan enflasyonu kalıcı olarak düşürmek yerine, bugünkü gibi -sıcak para girişleri ile- “düşmüş gibi” göstermek orta ve uzun vadede hiç kimsenin yararına değildir.

Ancak bizim gibi kayıt dışı ekonominin anormal boyutlarda olduğu, vergi adaletinin olmadığı, hızla artan genç nüfusun ihtiyaçlarının katlanarak arttığı, sosyal güvenlik ve kamu açıklarının ağır borçlanmayla finanse edildiği bir ekonomide, enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarını sağlayacak politikalar biraz daha farklı olmalıdır.

NE YAPILMALI?

Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde yüzde 4-5 gibi bir “enflasyon hedeflemesi” sadece fiyat istikrarının sağlanmasına yönelik bir konsantrasyona neden oluyor.

Ama makro-ekonomik istikrar, finansal istikrar göz ardı ediliyor, büyüme ve istihdam olumsuz yönde etkileniyor.

Türkiye’nin sürdürülebilir bir büyüme ve bunun getirdiği istikrarlı istihdam artışını sağlayabilmesi hayati öneme haiz.

Bizim gibi ülkelerde enflasyonun yüzde 5’in altında olması da, yüzde 10’un üzerinde olması da, büyüme ve istihdamı negatif etkiliyor.

O nedenle bizim gibi -gelişmekte olan ve fakat ne hikmetse bir türlü gelişemeyen- ekonomilerde “makul” enflasyon oranının yüzde 8-10 aralığında olması büyüme ve istihdamın göz ardı edilmesini önleyebilir.

Hatadan dönmek fazilettir. Gerçekçi kur (reel kur) uygulamasına geçilmesi, enflasyon hedeflemesi inadından vazgeçilmesi, sıcak paracı, el parasıyla borçlanıp, ithal eden bir borç ekonomisi yerine, katma değer üretebilen, istihdam yaratabilen, kalıcı sermaye yatırımlarının önünün açıldığı doğru ve gerçekçi ekonomi politikaları uygulanması gerekiyor.

Ayrıca, yatırım iklimini yeniden tesis etmek, terörle-darbelerle yok edilmek istenen güvenlik ortamını sağlamak, tasarruf oranlarını arttırmak, katma değeri yüksek-ileri teknolojili ürün ve sektör yelpazesini genişletmek de şart.

Bugün, tartışılması gereken bir “sonuç” olan “faiz” seviyesi değil, bunun nedeni olan “enflasyon hedeflemesi” ve sıcak paracı hatalı “kur” politikalarıdır.

Son söz, enflasyon yüksekse, faizleri emir-komuta ile kalıcı olarak düşürmeye çalışmak gerçekçi bir yöntem değildir.