24 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fatih Terim her zaman böyle olmalı...

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

20 Mart 2000 tarihinde İstanbul’da oynanan Galatasaray-Leedes United UEFA Kupası karşılaşması futbolumuzdaki kara lekelerden biridir. Bu maçın öncesinde Taksim’de yaşanan şiddet olayları sonucunda iki İngiliz yandaşı boğazları kesilerek öldürülmüştü. O gün Radikal gazetesinde yazdığım yazının içinde geçen bir tümce şöyleydi: “Dünyadaki en büyük şampiyonluklar ve kazanılan kupalar bile bir insanın yaşamından daha önemli değildir.” O günlerde Fatih Terim ile düşünsel anlamda konuşmalarımız, zaman zaman da uzun sohbetlerimiz olurdu, yazılarımı da okurdu. Fatih Hoca bu düşüncemden etkilendi mi bilemiyorum, ama Ledds’te oynanan ve Galatasaray’ın 2-2’lik bir sonuçla tur atladığı maçtan sonra yapılan basın toplantısında benzer bir söylemde bulunarak İngiliz yandaşların yaşamının anlamına vurgu yapmıştı.Çoğu insanın tansık (mucize) olarak gördüğü, algıladığı İzlanda karşılaşmasından sonra da Fatih Terim çok güzel konuştu: “Bir tek evladımız yaşamını yitirmeseydi de biz Avrupa Kupası Finalleri’ne gitmeseydik” dedi. Türkiye Cumhuriyeti Ulusal Takımı’nın teknik direktöründen beklenen, beklediğimiz budur. Yaşanan olaylar karşısında özdenetim yapmaya özen göstermek, başkalarını anlayabilmek, yaşanan olaylar karşısında duyarlılık gösterip tepkisel davranmaktan kaçınmak, futbol günümüzün önemli bir işkolu olsa da, insanların yaşamdaki boşluklarını doldurması anlamına da gelen “oyun” unsurunu hiçbir zaman yadsımamak, yaşanılan güncel olaylara ilişkin özlü iletiler (mesaj) vermek... Bugüne değin Fatih Terim’i eleştirmemizin nedeni de budur zaten. Çek Cumhuriyeti ve İzlanda karşılaşmalarından sonra yaptığı duyarlı ve duygusal davranış çizgisine gelmesi, ortaya genel bir felsefe koyması, yere ve zamana göre konuşmaktan, davranmaktan kaçınması toplumun aklı başında kesiminin duyarlı olduğu konulardır. Bu iki maçtan önce bir söylemi var ki, en sıradan teknik adamlar bile böyle konuşmaz. Ne demişti Terim? “Önümüzdeki iki maçı kazanırsak hedefimize varırız”. Oldu mu şimdi? Ne çabuk yadsıyor daha önce Ulusal takımın başında uzun süreli kalmak, turnuvaya gitmek için gelmediği söylemini... Şöyle konuşmalı Terim Hoca: Her kurumun, kuruluşun, takımın kısa, orta ve uzun dönemde hedefleri olmalı. Bizim kısa dönemde amacımız iki maçı kazanmak. Orta ve uzun dönemde ise futbolumuza aşama yaptıracak köklü değişiklikler, devrimler yapmak...Tansıka (mucize) gelince... Nedir tansık? Doğaüstü olay, insanın aklının alamadığı olaylar. Sözlükler böyle yazıyor. Ancak ne yaşamda ne de futbolda tansık vardır. Her şey yaşamın ve futbolun doğasına uygundur. Bu denli çok karşılaşmanın içinde bazıları arka arkaya gelip birilerinin işine yarayabilir. Bu olasılık futbolda vardır. Az gerçekleştiği için anlam yüklenip edinilen başarının değeri büyütülmek istenir. Medya mensupları böyle konularda ustadırlar ama futbol adamları neyin ne olduğunu bilirler. Kazanılan başarıyı olduğundan daha büyük göstermek sonra yaşanılacak kazanımların değerini düşürür, kayıplarda ise yıkım yaşanır. Terim’in “alçakgönüllü (mütevazı) olmalıyız” demesi de yaratılan olayları büyütme durumunun önüne geçme çabası gibi geldi bana. Umarım yanlış anlamamışımdır. Mucizeye benzer gerçek yaşanmış bir öyküye tanıklık etmek istiyorsanız geçen yıl sinemalarda gösterime giren, Mahzun Kırmızıgül’ün “Mucize”sini bulup izleyin. Futbolda yaşanılanların son derece sıradan olduğunu anlayabileceksiniz... Teknik direktörlük yaşamı boyunca Fatih Terim’i çok, zaman zaman da ağır eleştirdim. Bütün düşüncem onu bugünkü çizgiye taşıyabilmekti. Bazen başarılı oldu da. Ama işler kötü gittiği zaman çoğunlukla benim sırtımı yere getirdi, şiddetin odak noktası oldu. Artık bugünkü konumuyla örnek davranışlar sergilemek zorundadır. Önümüzdeki dönemlerde yine kayıplar yaşanacaktır. O günlerde de bugün olduğu gibi sağduyuyu elden bırakmazsa bulunduğu yerin hakkını veren insan konumuna gelir. Bekleyeceğiz, bakacağız ve göreceğiz...
İzlandalılar...1989 yılında 300 yolcu sığasını (kapasitesini) aşan bir uçak ile İzlanda’ya gitmiştik. Eğer İzlanda’yı yenebilsek İtalya’da yapılacak olan 1990 Dünya Futbol Şampiyonası’nın finallerine gidecektik. Fatih Terim o maça Ulusal takımın eski kaptanlarından olduğu için çağrılıydı. Henüz Ankaragücü ve Göztepe’de ısınma turlarındaydı. Salt balık ve yünün dışında ulusal hiçbir üretimi olmayan İzlanda o günlerde, Avrupa’nın bolluk ve gönenç içinde yaşayan ülkelerinden biriydi. Ama futbolu aynı düzeyde değildi. Gene de çoğunlukla bizi yenerlerdi. Elbette ki bir nedeni vardı. Sabahın köründe kalkıp çevremde küçük gözlemler yaptığımda henüz altı yaşlarında çocukların buz gibi havada futbol eğitimi aldığını gözlerimle gördüm. Bizde 10 yaş altı çocuklara futbol bugün bile yasak. Sonra İzlanda ekonomik bunalım yaşadı. Ülke neredeyse çöktü. Gelgelelim futbol kalkındı adada. Hemen hemen bütün oyuncuları ülke dışında oynuyor. Grup maçlarının bitimine iki oyun kala finalleri güvencelik altına (garanti) alması çok ilginç. Ancak böylesine bir gücü olan; Hollanda, Türkiye ve Çek Cumhuriyeti’nin olduğu grupta bu başarıyı gösteren bir takımın bize karşı tek anlamlı atak geliştirememesi de o denli ilginç... İşin isteklendirme (motivasyon) gerçeğini yadsımıyorum ancak Çekler de bize karşı gol durumu bulamadan maçı tamamladıktan sonra gidip Hollanda’yı kendi evinde yendi. İlginç ama çok ilginç... Bu bir mucize olamaz...