29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fatih Terim’e gerek var mı?

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

Letonya ile yaptığımız ulusal futbol karşılaşmasını izlerken nasıl utandım tahmin edemezsiniz. Bu yargıya varırken rakibi küçümsemek, onların emeğine saygısızlık etmek gibi bir yanılgı içinde olduğum düşünülmesin. Tersine, saygının en büyüğü onlara gösterilmelidir. Çünkü futbol alanına çıktıkları ilk dakikalardan oyunun sonuna değin her biri, bir emekçi gibi mücadele ettiler. Leton futbolcuların içinde en kötü koşanı bizim en iyi koşanımızdan çok daha kaliteli koştu. Yeri gelmişken koşunun sıradan bir eylem değil, belli bir amaca doğru en ekonomik, en hızlı ve devinim içeren bir hareket şekli olduğunun altını çizmeliyim. Futbolda amaca yönelik doğru koşular yapmadığınız sürece topla çok başarılı bir şekilde oynasanız bile hazırladığınız gol durumlarından yararlanamazsınız. Çünkü rakip doğru koşular yaptığı için son vuruş anında sizi hep rahatsız edecek, istediğiniz vuruşları yapmanıza engel olacaklardır. Bu noktada kaçıranların değil attırmayanların da hakkını teslim etmek gerekir. Futbol yazmaya başladığımdan bugüne (1984) saptadığım ve hep arkasında durduğum bir gerçek bugüne değin değişmedi. Zaman zaman edinilen rastlantı başarıları bir yana koyarsak uluslararası alanda karşımızda hep bu sorunu bulduk. Türk futbolcusu doğru koşmayı bilmediği gibi topla doğru ve zamanında oynamasını da bilmiyor. Arda Turan’a, Gökhan Töre’ye, Burak Yılmaz’a, Selçuk İnan’a, Volkan Şen’e dikkatli bakın. Hepsi bilgiyle değil de içgüdüyle futbol oynuyorlar. O nedenle karma karışık bir görüntü ortaya çıkıyor, sadece koşmaya çalışan bir rakibe bile diş geçiremiyorlar. Peki, böyle bir takımın başında ayda bir milyon lira alan Fatih Terim’i tutmanın ne gereği vardır? Yürümeyi, koşmayı, gol vuruşu yapmayı bilmeyen futbolculardan kurulu bir takım ancak çorba futbolu oynayabilir, nitekim de oynadılar. Hal böyle olunca Letonya maçını izlerken düşündüm. Türkiye’de bir yalan rüzgârı estiriliyor. Görünen şudur: Futbolun etrafında çeteyi anımsatan bir birleşme olmuş. Birileri öne çıkmış, diğerleri ona hizmet ediyor. Başta bulunanlar işin nimetlerinden de yararlanıyor, ülkenin en üst yönetiminde olduğu gibi kendilerine karşıcıl (muhalif) davrananları yanlarına bile yaklaştırmıyorlar. Futbol Federasyonu’nda çalışanların büyük çoğunluğu salt bulundukları yeri korumak için Fatih Terim’e seslerini çıkartmıyorlar. Terim korkusu futbolun en başında fırtına estiriyor. Korkunun egemen olduğu bir yerde üretim olmaz, olsa olsa yakarış olur. Öyle de oluyor. Letonya karşılaşmasının son dakikalarında Fatih Terim’in yardımcılarından biri ellerini açıp Tanrı’ya dua ediyordu. Aklın ve bilginin kullanılması gereken yerde Tanrı’ya sığınan insanların bu yerlerde işi olamaz. O görevli titreyerek yakardığı sırada Letonya golü attı. Tanrı kimseye futbol oynamayı da topa vurmayı da öğretmez. Olsa olsa siz aptallığınızla kalırsınız... Bu kafayla Hollanda’yı yenseniz bile hiçbir şey olmaz...