25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fatih Terim’i ayakları üzerine kaldırmak için Marx olmak mı gerekiyor?

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Türk futbolunun eğitim sorumluluğu Ersun Yanal’a verildiği sırada yapılamayan Uluslararası Teknik Direktörler Semineri iki yıl gecikmeyle 6-7 Ocak 2014 günleri Haliç Kongre Merkezi’nde yapıldı. 2000’i aşkın teknik adamın katıldığı seminere çalıştırıcılar yıllardır büyük bir umut ve beklentiyle gelip düş kırıklığı ile ayrılıyorlar. Dört yıl aradan sonra yapılan seminere teknik adamlar yine koşarak geldiler ama salonda konuşmalar sürerken büyük çoğunluğu Kongre Merkezi’nin girişinde çay, kahve içerek ayaküstü sohbetleri yeğlediler. Bu durum Fatih Terim’i de rahatsız etmiş olmalı ki, ikinci gün konuşmasına geleneksel üstü örtülü “fırça atma” eylemi ile başladı hocamız. Ders almayacağını, ders vereceğini söyleyen Terim herkesin ders almasını istiyor. İmam, cemaat söyleminin tam da sırası, değil mi?

Salonda konuşmacıların sunumu sürerken teknik adamların dışarıda sohbeti yeğlemesi yeni karşılaşılan bir şey değil, yıllardır katıldığım bu tür seminerlerde alışkanlık haline gelmiş bir durumdur. Yıllardır birbirini görmeyen, görenlerin ise çekişme (rekabet) içerisinde birbirleri ile sürtüşmeleri nedeniyle kafa karışıklıklarını gidermek için seminer günlerini fırsat olarak görmeleri gereksiz konuşmalardan daha anlamlı bulunmaktadır.

Teknik adamların salondaki konuşmalara ilgi göstermemeleri ise eskiden beri bilinip, yineleniyor: Konuşmalarda yeni bir şey yok. Hiç unutmam. Yaklaşık 25 yıl önce bu kez İstanbul İl Genel Meclisi Salonu’nda Menajerlik Semineri vardı. Alman konuşmacı futbolda yenilikler üzerine konuşuyordu. Arka sıralardan Tamer Güney ayağa kalkıp “Bunları biliyoruz, yeni bir şey yok mu?” demiş, Alman ise “İnsan eşekten bile bir şey öğrenir” şeklinde yanıtlamıştı Güney’in çıkışını. Tamer Hoca “Sen bana eşek mi diyorsun” deyip salondan ayrılmış, adamın ne demek istediğini bile anlamamıştı. O Tamer Güney bugün Fatih Terim’in danışmanıdır, çok büyük olasılıkla Fatih terim ve federasyonun yabancı futbolcu düzenlemesi Tamer Hoca’nın parlak düşüncesinin bir sonucudur...

İki gün, iki ayrı konuşma yapan Fatih Terim’in konuşmalarının içinde de yeni bir şey yoktu. Özellikle ikinci gün Terim’i dinlerken sanki 20-25 yıl boyunca kendisine anlattığım, gazetelerde yazdığım altyapı modellerinin bir yinelenmesi algısına kapıldım. Terim’in sunumunda bir yenilik vardı; altyapıyı değiştirip, Gençlik Geliştirme Programları yapmasıydı. Fatih Hoca gençlerin ve altyapıların korunması üzerine sözlerini sürdürürken 2006 yılında yaşanan bir olay belleğimde belirdi.

Akatlarspor polis zoruyla yıllardır barındığı spor tesislerinden çıkartıldığında 480 çocuğu ile Karanfilköy Camisi’ne sığınmak zorunda kalmıştı. Akatlarspor’un başkanı Necati Avcılar çırpınıp durmuş bir sonuç alamayınca da yıllardır yaptıkları gençlik hizmetlerini bir kitapçık haline getirip, fotoğraflarıyla başta cumhurbaşkanı olmak üzere devletin tüm yetkililerine, valilerine, belediye başkanlarına, bakanlarına, başbakanına, emniyet müdürlerine ulusal takım teknik direktörü Fatih Terim’e de göndermişti. Terim ve futbolcuları o günlerde Şükrü Saracoğlu Stadı’nda İsviçre ulusal takım futbolcularını dövme girişiminde olduklarından Avcılar’ın çığlığını dikkate bile almamışlardı. Ama Cumhurbaşkanı Ahmet Nejdet Sezer bu çığlığa kulak vereceğini iletmişti kulüp yetkililerine...

Ne oldu biliyor musunuz? Akatlarspor’un elinden halk kültürünün geliştirileceği gerekçesi ile Özel İdare tarafından alınan tesisler iki yıl kapalı kaldı, sonrasında ise halı saha olarak bir yandaşa verildi. 480 gencin camiye sığınmasına karşı kılını kıpırdatmayan bir Fatih Terim’in “gençleri korumalıyız” demesi oportünizmden başka bir anlama gelmez ki, biz ona fırsatçılık, halk avcılığı diyoruz.

Fatih Terim’in Türk futbolunun gelişmesi için reçete olarak sunduğu ve kendisinden başka salonda bulunan hiç kimsenin yenilik olarak görmediği sunumunda eğitim piramidinin ters döndüğünü söylemesi komikti. Konfüçyus “Hiçbir zaman geç değildir” dese de, Terim’in baş aşağı duran piramide vurgu yapması komiklikten de öte garipti.. Çünkü 25 yıldır Türk futbolunun başında o bulunuyor ve futbolumuzun geldiği nokta ortada. Eğitim dünyasında bu piramit 30 yıldır takla attırılıyor ama Terim’in haberi yok.

Ülkelerin spordaki gelişimini gösteren piramidin, gelişmiş ülkelerde altı geniş üstü ise dardır. Yani beş yaşından 20 yaşına değin var olan sporcular piramidin altını dar olan profesyonel kısım ise üstünü gösterir. Bizde ise profesyoneller altta altyapı ise üsttedir. Yani piramit tersine dönmüştür. Fatih Hoca Türkiye’nin bu durumunu İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya ve Almanya ile karşılaştırıp bilmeyenlere önemli bilgiler verdi!

Nüfusumuz yaklaşık olduğu için Almanya ile karşılaştırma yapıldı. Grafiklerle anlatılan iki ülkenin futbol durumu karşısında bizim sütunumuz hep cüce kaldı. Almanları salt profesyonel futbol takımı sayısında geçtik. Onların 36 profesyonel kulübü var bizim ise 127. Bir de Löw ile Terim’in aldığı ücret karşılaştırılsaydı. Eminim ki, Fatih Hoca’nın aldığı ücret grafiklere, sütunlara sığmazdı, Löw’ünkü ise cüce kalırdı.

Madem Almanlardan söz açıldı ben de Almanlardan bir başka örnek vereyim. Büyük Yunan filozof Aristotales’ten sonra insanlık tarihine 24 yüzyıl sonra adını yazdıran Alman Hegel diyalektik felsefeyi bir disiplin haline getiren ilk filozof olarak kabul edilir. Ancak hemen arkasından felsefe tarihine giren Karl Marx “Hegel’in diyalektiği kafasının üstünde duruyordu, ben sadece onu ayaklarının üzerine kaldırdım” demişti. Bana yazıklar olsun ki, bunca yazıya, Hocaya yol göstermeye karşın 2000 yılından beri kafasının üstünde dolaşan Fatih Terim’i ayaklarının üzerine doğrultamadım...

FUTBOLUMUZUN EMEKTARLARI...

Seminerde benim için duygulu anlarda oldu. Türk futbol antrenörlüğünün emektarları Metin Türel, Özkan Sümer, Tınaz Tırpan, Fethi Demircan ve Çetin Güler ile de sohbet etme olanağı buldum. O salondaki üçbine yakın hocanın tümüne ders vermiş olan Metin Türel inanılmaz bir alçakgönüllülük içinde... Teknik direktörlük kursunda benim de hocalığımı yapan Türel bana “Emret istediğin yere gelirim. Mutlaka görüşelim” dediği anda yüzümün kızardığını duyumsadım, eğilip elini öpmek istedim, izin vermedi. 1989’da ulusal takımımızın teknik direktörü olan, İzlanda’ya birlikte gittiğimiz Tınaz Tırpan’ın şahsım için söylediklerini sizlerle paylaşamam. Benim için onur verici sözlerini yanaklarım kızararak dinledim. Dostumuz, ağabeyimiz, meslekten büyüğümüz Özkan Sümer ile hasret giderdik.

1983 sezonunda bugünkü PTT Ligi’nde rakip olduğumuz, Samsunspor’un benim çalıştırdığım Beykoz’u 3-0 yendikten sonra Fethi Hocamın bana söyledikleri aklıma geldi. “Bu iş futbolcu meselesi. Sen Samsunspor’un başında olsaydın, ben Beykoz’un, bu kez sen 3-0 galip gelirdin.” Maçtan sonra beni Samsun 19 Mayıslılar Derneği’de ağırlamalarını hiç yadsımam.  Kürsüde konuşup ders verdiğini sanan insan ile bu, duruşları ile etrafına birçok şey anlatan, öğreten insanlar arasında ilişki kurmaya çalıştım. Hey gidi yalan dünya, demek geldi içimden...