19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fenerbahçe ne ile karşı karşıya kaldı?

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Fenerbahçe’ye yapılan toplukıyım(katliam) eyleminin ne niteliği, ne boyutları ne de derinliği anlaşılabildi. Olayın yönetim, insani, sporsal ve toplumsal boyutları anlaşılmış olsaydı, bugün Türkiye’de yerin yerinden oynaması gerekirdi. Ne var ki olay kanıksanmış bir olgu gibi sıradanlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bırakın takım sevgisini yüreğinde biraz insan sevgisi olan herkes Fenerbahçe’ye yapılan aşağılık kıyım eylemi karşısında dünyayı ayağa kaldırırdı. 

Toplumsal boyutuyla bakıldığında, İstanbul’un Trabzonlu valisinin evinin yakınlarında Fenerbahçe’ye toplukıyım tuzağı kuruluyor, bundan devletin Milli İstihbarat Teşkilatı’nın(MİT) haberi yok. Nasıl olmaz? MİT’in görevi nedir? Ülkemize içerden ve dışarıdan gelebilecek tehlikeleri önceden saptamak, önlem almak, verilebilecek zararların önüne geçmek değil midir MİT’in görevi? MİT kulağının üzerine yatarsa o ülkede güvenli bir ortam olabilir mi? Hadi bizim insanlarımızı geçelim, bizim bir değerimiz yok. Peki, Hollandalı Kuyt’ın başına bir iş gelseydi dünya Türkiye’ye nasıl bakardı. Bu durumda Türkiye hangi yüzle olimpiyat düzenleme hakkını arayabilir? Ülkenin en büyük spor kurumlarından birine toplukıyım eylemi yapılıyor, siz olimpiyat yapmak istiyorsunuz. Hadi canım sen de... 

İşin federasyon ayağına baktığınızda tam bir rezaletle karşı karşıyasınız. Bu da ülke futbolunun yönetilemediğin göstermektedir. Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nda olayları değerlendirip, çözümleyen, birbirleriyle ilişkilendirerek doğru karar verecek bilgiye, kültüre ve bilişsel esnekliğe sahip tek bir kişinin olmadığı bu eylem sonucunda kanıtlanmıştır. Fenerbahçe yöneticilerinin gösterdiği kararlılık ve tutarlılık karşısında federasyonun yaptığı salt karşılaşmaları bir hafta ertelemek oldu. Sanki kar yağışı sırasında erteleme yapıyorlar. Fenerbahçeli yöneticiler bu koşullarda futbol oynamayacağız diyerek olağanüstü duyarlılık gösterirken federasyonun yapması gereken en azından bundan sonraki lig maçlarını oynatmamak olmalıydı.  

Yabancı futbolcuların durumu, sözleşmeler, anlaşmalar UEFA ve FİFA ile ilişkiler gibi gerekçeler öne sürülebilir. 29 Mayıs 1985 günü Brüksel’de oynanan o günlerdeki adı Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası olan kupanın finalinde Liverpool ile Juventus karşılaşacaklardı. Maçtan önce Liverpool yandaşları karşıtlarına saldırınca çöken bir duvar sonrası tel örgülere sıkışan 38 İtalyan bir de Belçikalı yaşamını yitirmişti. Futbol tarihine Heysel faciası olarak geçen bu olaydan sonra İngiltere Başbakanı Margaret Thatcer UEFA’nın kararını beklemeden tüm İngiliz takımlarını kupadan çekmiş ve 5 yıl Avrupa kupalarına katılmama cezası verdirtmişti. İşte yöneticilik budur! Bizi, Fatih Terim İsviçre ile savaş konumuna getirdi. Kendimize ceza vermek bir yana olayların üstünü örtmek, delil karartmak için elimizden geleni yaptık.  

Fatih Hoca’dan söz açılmışken bir konunun daha altını çizmem gerekiyor: Ulusal takımlar teknik direktörlüğünü, tek seçiciliği kabul etmeyip kendini Türkiye Futbol Direktörlüğüne yükselten Fatih Terim Fenerbahçe’ye yapılan aşağılık saldırıyı nasıl yorumluyor? Bana pek sesi soluğu çıkmıyor gibi geldi. Araştırdım, bir yerde “kötü bir olay” demiş. Bakar mısınız? Bu kadarını benim baldızın torunu üç yaşındaki Bilge Deniz Dündar’da söylüyor. 2009 yılında Ermenistan’ın başkenti Erivan’da oynanan, 2-0 kazandığımız Ermenistan-Türkiye karşılaşmasından önce “tarihin yükünü bizim omuzlarımıza yükleyemezler” gibi politik ve felsefi bir görüş ortaya koyabilen Terim, Fenerbahçe takımını yok etmeye yönelik eylem için “kötü bir olay” diyebiliyor. Kurnazlığın bu kadarına da pes doğrusu... Konuşamıyor. Çünkü bir yerleri ürkütüp içinde bulunduğu tatlı hayattan uzaklaşmak istemiyor çok belli ki... 

Fenerbahçe yandaşlarının durumuna gelince... Ben yıllardır kulüp yandaşlığının olmadığını salt kulüpler etrafında kendilerini oyalayan, bazı gereksinimlerini gideren renk körlerinden oluşmaktadır kulüp yandaşlığı şeklinde görüş belirtirim. Bu görüşümün ne denli doğru olduğunu Fenerbahçe’nin başına gelen olaydan sonra bir kez daha gördük. Eğer öyle olmasaydı şu anda Türkiye kaynıyordu. Fenerbahçe’ye uzanan elleri kırmak için yönetenleri uyarma hakkını kullanırdı gerçek yandaşlar. Ülkede isteyen istediği gibi at oynatıyor, sesi soluğu çıkan yok. Ülke genelinde elektrikler kesiliyor, devletin savcısı 10 kurşunla öldürülüyor kimsenin sesi çıkmıyor. Topluma biçim vermek için Fenerbahçe’ye bile el uzatılıyor. Bu tutsaklık bu duyarsızlık neden? Ülkenin elektrik idaresini ve telefonunu yabancılara satanlar ülke insanlarını tutsak ettiklerinin ayırdında değiller mi? Haberleşme sistemi yabancılara satılan bir ülkenin MİT’si özgür olabilir mi?