29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fırat Kalkanı

Soner Polat

Soner Polat

Eski Yazar

Sınır ötesi her harekât için TSK’ya bir siyasi direktif verilmelidir. Çünkü böyle bir direktif olmadan askeri harekât planlanamaz! Bu direktifi alan asker planlama çalışmalarına başlar. Her plan, somut verilere, nirengi noktalarına dayanır. Harekât alanı, kullanılacak kuvvetler, lojistik faktörler bu çerçevede planlanır. “Kervan yolda düzülür!” mantığı ile başlamak, harekâtı hassas ve kırılgan bir duruma düşürür.

SİYASİ DİREKTİF

Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçları, stratejik kaygıları ve jeopolitik çıkarları dikkate alındığında, TSK’ya verilecek direktifin aşağıdaki şekilde olmasının uygun olacağını değerlendiriyorum: “PYD/PKK kantonları arasındaki irtibatın kesilmesi suretiyle Türkiye’nin güvenliğinin sağlanması, bu bölgeden ülkemize yönelik saldırıların engellenmesi.”

ASKERİ PLANLAMA ÇALIŞMALARI

Böyle bir direktif alan asker önce sınırlayıcı faktörleri belirler. Harekât alanında bulunan YPG, ABD tarafından “kara gücüm” olarak tanımlanmaktadır. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Suriye rejimi tarafından gayrimeşru olarak kabul edilmektedir. Bu koşullar içinde, Türkiye’nin harekâtı tek başına yürütmesinden başka bir seçenek yoktur! Bu durumda dost ve düşman unsurlar kesin olarak ortaya konulamadığından faraziyeler devreye girer: “Harekât alanındaki çatışmalara bölgede bulunan devletlere ait unsurların müdahil olmayacağı farz ve kabul edilmiştir!”

SİYASİ VE ASKERİ HEDEFLER

Bu kapsamda şu şekilde bir siyasi hedef belirlemek herhalde yanlış olmaz: “Ayn el Arap (Kobani) ile Afrin kantonları arasındaki bölgenin temizlenmesi ve korunması!” Bu amaca yönelik olarak IŞİD ve PYD’nin askeri kanadı olan YPG hedef alınacaktır. Askeri hedefleri ise siyasi direktifin doğasına baktığımızda, üç gruba ayırmak en uygun hal tarzı olur.

Taktik Hedefler: Cerablus, Menbiç ve Al Bab.

Operatif Hedef: Cerablus-Azez arasında, Türkiye sınırından itibaren 15 km. derinliğinde bir güvenlik kuşağı oluşturmak!

Stratejik Hedef: Kantonlar arasındaki sınırdan 45 km. derinliğindeki bölgede mutlak bir askeri denetim sağlanması ve bu bölgenin bir anlaşma zemini oluşuncaya kadar güçle korunması!

HAREKÂTIN BAŞARISI!

Askeri açıdan bakıldığında, bir harekâtın başarı ile sonuçlanması için düşmanın direnme gücü kırılmalıdır. Direnme Gücü, Kaynak Gücü ile Azim ve İrade Gücünün çarpımına eşittir. IŞİD ve YPG’ye ait Kaynak Gücü özel ve örtülü ilişkiler nedeniyle sıfırlanamaz. O halde Azim ve İrade Gücü yok edilmelidir.

Askeri coğrafi açıdan muharebe sahasındaki en kritik bölge Menbiç’tir! Psikolojik açıdan da Menbiç kırılma noktasıdır. Harekâtın ağırlık merkezidir. Bu nedenle Joe Biden’ın sözleri havada asılı olarak durmaktadır. Türkiye destekli ÖSO’nun güneye doğru ilerlemesi nedeniyle PENTAGON devreye girmiştir. Savunma Bakanı Ashton Carter, Türkiye’nin Güney’e değil, Batı’ya doğru ilerlemesini talep etmiştir. Ayrıca Merkezi Kuvvetler Komutanı Org. Votel bir soru üzerine, “Suriye Demokratik Güçleri (SDF) içinde ABD Özel Kuvvetlerinin bulunduğunu (embedded)” itiraf etmiştir. Türkiye Sajur nehrinin güneyine geçerse, ABD’nin bütün planları bozulur.

Çünkü Menbiç düştüğü ve gerçek anlamda savunulduğu takdirde, Güvenli Bölge olarak da adlandırılan harekât alanında koridor kurma hayalleri sona erer. Al Bab da kendiliğinden düşer! ABD bütün imkânlarını zorlayarak Türkiye’yi stratejik hedeften vazgeçmeye ve operatif hedef içinde kalmaya zorlayacaktır.

SONUÇ

Türkiye stratejik askeri hedefinden vazgeçtiği takdirde, sınırları boyunca dar bir güvenlik kuşağı oluşturabilir. Bu kısa bir süre için göreli bir rahatlama da sağlayabilir. Ama jeopolitik ve stratejik düzeyde adım atma şansını kaybeder. ABD ve Batı çıkan ilk fırsattan faydalanarak kantonları birleştirir. Bu ise Türkiye için felaket senaryosunun başlangıcıdır.

Diğer taraftan bu bölgede denetim, mevcut kantonlar içindeki PYD/YPG ile daha etkin mücadele için ilk aşamadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, “YPG’nin her yerde Türkiye için tehdit olmaktan çıkarılacağını” ifade etmiştir. Türkiye için asıl tehdit, münferit terör eylemlerinden ziyade sınırları boyunca bir PKK devletçiğinin kurulmasıdır. Çünkü böyle bir devletçik mevcut oldukça, Türkiye içindeki terör olayları artarak devam eder.

Büyük bir risk alınarak başlatılan Fırat Kalkanı Harekâtı, ABD-İSRAİL-PKK/PYD Koridoru dağıtılmadığı sürece amacına ulaşmış sayılamaz!