24 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Foma Fomiç’in tezahürü

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Dostoyevski’nin 1859’da yazdığı “Stepançikovo Köyü” romanı, sonrasında gelecek o büyük eserlerden, “Yeraltından Notlar”dan, “Suç ve Ceza”dan, “Budala”dan, “Ecinniler”den, “Karamazov Kardeşler”den önemli bir farkla ayrılır. İnsan ruhunun derinliklerine inme ve o derinliklerde kopan fırtınaları betimleme konusunda “zalim bir yetenek” sergilemiş bulunan, yarattığı karakterleri tüm çelişkileriyle sergileyen Dostoyevski, “Stepançikovo Köyü”nde tek boyutlu, hiçbir derinliği olmayan, çöpten adam özelliklerine sahip bir karakteri, bir yarı aydın karikatürü olan Foma Fomiç Opişkin’i çıkarır karşımıza. En kötücül karakterlerine bile belli bir empatiyle yaklaştığı bilinen Dostoyevski, yalnızca külliyatının değil, neredeyse tüm edebiyat tarihinin en mendebur, en ruhsuz, en karaktersiz şahsiyeti olarak çizmiştir Foma Fomiç’i.

Bir generalin “okuyucu” olarak tuttuğu, kitap okumanın yanı sıra efendisine her türlü soytarılığı sergilemeyi de görev bilmiş olan Foma Fomiç, generalin ölümünden sonra bu kez dul karısına dalkavukluk yapmayı sürdürmüş, bir sığıntı olarak evdeki yerini garantiye almıştır. Bir zamanlar edebiyata heves etmiş, hayal kırıklığına uğramış, arzuladığı şöhrete bir türlü ulaşamamıştır. Yazdığı birkaç roman alay konusu olmuştur ama o kendisini gene de edebiyat dehası olarak pazarlamaya çalışmaktadır. Dostoyevski, “haşin, hastalıklı, bütün dünyadan öç almak isteyen” biri olarak tanıtır Foma Fomiç’i. Kıskançlığından, tembelliğinden, sürekli kendi kendisini yüceltmeye çalışmasından, Avrupa’dan parasını velinimetinin ödediği dergiler getirtmesinden ama hiçbirini okumamasından uzun uzun söz eder.

KENDİNİ ÖVME HASTALIĞI

Şu satırlar da Foma Fomiç’in portresini tamamlayacak cinsten:

- “Fazla heyecanlanmıştı, saçmalıyordu. Zaten belagatli konuşmaya kalkıştığı zaman hep böyle saçmalardı.”
- “Son derece değersiz, son derece korkaktır. Kimsenin ihtiyaç duymadığı, faydasız, korkunç, mendebur bir adam, ama ölçüsüz derecede de izzetinefis sahibi. Ama bu izzetinefsini böyle hastalık derecesine varan bir titizlikle korumasına pek de hak verdirecek bir meziyeti yoktur.”
- “Ne pahasına olursa olsun, baş olmak, birtakım kehanetlerde bulunmak, palavra atmak onun başlıca ihtiyacıydı. Methedilmediği yerde kendi kendini övmeye başlardı.”
- “Bir zamanlar Moskova’da edebiyatla uğraşıyormuş. Bunun şaşılacak bir tarafı yok: Foma Fomiç’in kara cahilliği edebi çalışmalarına elbette engel olamazdı. Bununla beraber Foma Fomiç’in hiçbir işte başarı kazanamadığı kesin olarak biliniyordu.”
- “Bir adam ki, edebiyatta başarı gösteremeyince, bir lokma ekmek için işi soytarılığa dökmüş; bütün değersizliğine, bütün aczine rağmen, ruhen baskıcı bir adam olmuş, daima yüksekten atmıştı.”
- “Bir şahsiyete sahip olabilir mi şu mendebur hiç? Şahıs değil, kepazenin kepazesi!”
- “Zaten bütün civar bu melun yüzünden selamı sabahı kesti. Çünkü herif gelene geçene hakaret ediyor. Önüne gelene öğüt, ahlak dersi vermeye kalkışıyor kerata! ‘Yalnız beni dinleyin’ diye söylenip duruyor.”

ETEK ÖPEN SIĞINTI

Buğdayı arpadan ayıramamasına rağmen tarla işlerinde köylülere ukalalık taslayan, çarşambayı perşembeden ayıramadığı için perşembeye de çarşamba denmesini isteyen, kendisine mutlaka “Ekselans” diye hitap edilmesini buyuran, köy sakinlerinin hangi şarkıyı söyleyip hangi dansı etmesi gerektiğine karar vermeye kalkan Foma Fomiç, Dostoyevski sayesinde ölümsüzlük kazanmış bir karaktersizlik abidesidir kısacası. Hem herkese hakaret edip hem de oturduğu koltuktan ikide bir fırlayıp “Hakaret ettiler bana!” diye bağırması da tipik davranışlarından biridir.

Doğrusu şu bizim mütekait şair Muammer Mızrap da bu adamın hık demiş burnundan düşmüşü. Ne ne zaman kendini övmeye başlasa, ne zaman “Canım ben o kitabı ta gençlik yıllarımda okumuştum, ötekiyle karıştırmam gayet normal” dese ve ne zaman “Hakaret ettiler bana!” diye koltuğundan fırlasa, tüm yarı aydınlara, biraz edebiyatçılara, çeyrek şairlere vs. tutulmuş bir ayna olarak Foma Fomiç Opişkin geliyor aklıma. General Krahotkin’in yerine bir “Şiir Generali”ni ve onun dul eşinin eteklerini üç beş kuruş için öpen bir sığıntıyı, bir tımarhaneyi andıran Stepançikovo Köyü yerine de Şiir Generali’nin adını taşıyan tımarhaneden beter bir derneği koyun, aynı romanı okur gibi olursunuz zaten.