19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fondaşlara şaşırıyor musunuz?

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

Çocukluğumdaki kitaplardan aklımda kalan en dramatik sahnelerden biri Gulliver’in Maceralarında idi. Romanın ilk bölümünde gemisi batan Lemuel Gulliver, kendini küçük insanlar ülkesi Lilliput’ta bulur. Kumsalda uyandığında hareket edemez. Çünkü tüm vücudu yüzlerce küçük iple bağlanmış, etrafındaki küçük insanlar ordusu oklarını ona doğrultmuştur. Gulliver, onlardan çok daha iri ve güçlü olmasına rağmen çaresizdir, boyları on santimi bulmayan bu tuhaf yaratıklar koskoca bir kaptanı esir almıştır.

Öyküde Gulliver, Lilliput’un cücelerinden kurtulmak için onlarla bir anlaşma yapar, savaşta onlara yardım edecektir. Kahramanımız sözünde durur ama, Lilliputlular dönek çıkar, onu yine tuzağa düşürürler. Öykünün sonunda canını zar zor kurtarabilir. “Kendini şu kötü niyetli bücürlerin gündemine kaptırmasaydı, hepsini ayağının altına alıp çoktan yurduna dönmüş olurdu” diye düşünmeden edemezsiniz.

Türkiye’nin durumunu hep buna benzetirim. Batı’nın türlü çeşitli narkozlarıyla uyutulan memleket, kiralık kuklalar tarafından binlerce iple kıskıvrak bağlanıp esir alınmıştır. İmkanları ve kabiliyetleri ile gerçek bir dev olan Türkiye, saflığının ve dumura uğratılmış aklının kurbanı olmuş haldedir.

Böylesi önemli bir konuda “edebiyat parçalayacak” değilim. Sadece “vay şerefsizler, gavurdan para alıyorlarmış öyle mi” türündeki şaşırmalara, “ziyadesiyle şaşırdığımı” söylemek istiyorum. Yirmi beş yıldır anlatmaya çalıştığımız şey Gulliver’in macerası olsa daha kolay anlaşılırdı sanırım! Bizim gazeteci-akademiysen mahallesine, kendi ahbaplarının, komşularının, masa arkadaşlarının, manitalarının hikayesini anlattığımız için anlamamışlar, anlamak istememişlerdi. Kendine “bağımsız gazeteci” diyen, “muhalif aydın” rozetleri ile gezen bu çakal sürüsü, soldan-sağdan öylesine geniş bir kesimle “insani” ilişkiler kurmuştu ki “yahu bunlar ajanlık ediyor” dediğimizde “kes sesini köpek” yanıtı alıyorduk.

Zaten şu insani ilişki, dostluk, hatır bilmem ne lafının hastasıyım… Hatır, namuslu insanlar arasında olur, bunlarınki rakı masası dayanışması... Cihangir caddesini şöyle aşağından yukarıya bir turlayın bakalım, o meyhanelerin mutfaklarında hangi Gulliverler boğazlanmış, hangi masalarda hangi yamyam takımları, hangi namuslu aydının, gazetecinin, sanatçının etini yiyor…

Görüyorsunuz işte, adam gavurdan milyonlar milyonlar alıp kendine bağımsız TV, bağımsız site, bağımsız domuz çiftliği kurmuş. Kurar kurmaz da hemen ABD’den, oradan buradan “en bağımsız sensin” ödülü almış. Buradaki kankaları durur mu, onlar da hemen birkaç ödül, konferans, referans, iltifat… Al sana devleşmiş bir cüce… Aynısından üç tane, beş tane daha… Cücelerden bir ordu.

Bir de bunun akademisyen versiyonu var, beyin iğfal şebekesinin en beyinsiz ve fakat en derin elemanları, bol ünvanlı, bol ödüllü, bol demokrat, bol bağımsız… Sanatçı versiyonu? O da var. Kendine ödül veren yarışmanın jürisi, Batı’dan mamalı tüm festivallerin köşe mobilyası. Hepsi kutsal işkembe kardeşliği ile birbirine bağlı. Sıkıysa gık de, adamın ipini çekerler. Yazı yazmayı, söz söylemeyi bırak, namusundan karakterine kadar üzerine atılan iftiraları kazımak için ömrünü vermen gerekir.

Yanlış anlaşılsın istemem, geç de olsa, memlekette helal süt emmiş insanların çoğunluk olduğunu görmek güzel. Vatana sadakati her şeyin üstünde tutan, namus ehli insanlar, gavur parasının fenalıklarını konuşuyor, bu da güzel. Sülükler iş üstünde yakalanmış, rezil rüsva olmuşlar, sanatlarını itiraf etmekten başka çareleri kalmamış, bu daha da güzel…

İyi de siz ne yapacaksınız? Biz ne yapacağız, onu söyleyin?

Adamlardaki imana, azme bakın, şebekedeki gelişmişliğe, derinliğe bakın. Türkiye’nin etini yiyeceğiz, Türkiye’nin ümüğüne basacağız, paramızı hak edeceğiz diye “kasemen Batı” yemin etmişler! Bu işin aklı kendine yetmez CHP’de, Kandil kuklası HDP’de bittiğini mi sanıyorsunuz? Yetmiş yıllık bir planın parçası olduğunu ve biz müdahale etmezsek Türkiye’yi öldürene kadar sürüp gideceğini görmüyor musunuz?

Bağırıp çağırmak, ahlak dersleri vermek işin kolay tarafı. Zor olan ise kendi eksiklerimizle yüzleşmek: Bu fondaşların yaptıkları her işin yasalarımıza uygun olduğunu kabul ederek işe başlayabiliriz mesela… Türkiye’den giden paranın geri dönüşünden başka bir şey olmayan AB fonlarını tartışabiliriz… Devletin hala bir milli medya politikasına sahip olmadığını, parti, grup, hizip ve sair çekişmesi ile yerli yayıncıların zayıf düşürüldüğünü, hatta kendi aralarında bile bir dolu nifakın oluştuğunu konuşabiliriz…

Daha da açayım mı kitabı? Orta yerinden konuşalım?

Etkili yetkili insanlarımızın, bürokratlarımızın, siyasetçilerimiz bir gün zahmet edip şu yazıyı okuduğunuz gazetenin koridorlarına uğramalarını tavsiye ederim. Düşman mermisine kafa atar gibi çıkan bir gazete bu. Günde on altı saat çalışan çocukların teriyle karılıyor. Kağıt parası, maaş, kira… Bin tane fedakarlık olmasa FETÖ’yü, ABD’yi, PKK’yı yerinden zıplatan o manşetler atılabilir mi sanıyorsunuz? Fonu yok, dayısı yok, projesi yok, özel desteği yok… Ve en acısı arkasında kendi devleti de yok.

Ben kendi gazetemi, Aydınlık’ı söylüyorum. Bu durumda olan daha niceleri var. Kendini savunacak öz evlatlarına sahip çıkamayan bir ülke, sırtını düşmana dayamış hainlerin elinde hırpalanıyor…. Şaşırdığınız şey gerçekten bu ise eğer… Şaşırmamak elde değil.