20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fonlanan medya ve basın özgürlüğünün yolu

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

Amerikan merkezli Chrest Vakfı’nın Türkiye’deki bazı medya organlarına sağladığı fonlarla ilgili haberler, Türkiye’de bağımsız ve özgür bir medya ortamının oluşması için hayırlı bir tartışmaya neden oldu.

CAP’IN 'ÖZGÜR MEDYA RAPORU'NDAKİ GERÇEKLER

Fonlanan medya kuruluşlarının yöneticileri ve onların destekçileri, yabancı kuruluşlardan para almayı “bağımsız ve özgür medya” diye savunuyor. Oysa Biden yönetimine yakın Amerikan İlerleme Merkezi (Center for American Progress-CAP) adlı kuruluşun, tam da bu tartıştığımız konuda hazırladığı Haziran 2020 tarihli raporu, “özgür medya” savunusunun üstündeki örtüyü kaldırıyor. Türkiye’nin Değişen Medya Manzarası başlıklı CAP raporunda, Türkiye, dünyanın en büyük gazeteciler hapishanesi olarak niteleniyor. Raporda, sosyal medya başta olmak üzere yerel gazetelerin ve alternatif medya araçlarının fonlanması ve böylelikle Türkiye’de “demokratik yönetişimin” desteklenmesi öneriliyor. Amaç ise açık bir şekilde “Türkiye’yi trans-Atlantik ittifak içinde demirlemek” diye tarif ediliyor. Raporda bu amaca uygun olarak öneriler arasında, “Yerel gazetelerin, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve Gazeteciler Cemiyetleri vasıtasıyla 'eğitim' vb. projelerle desteklenmesi”, “Halihazırda Batı desteği alan, T24, Medyascope, Bianet, Duvar gibi çevrim içi haber platformlarına desteğin artırılması”, “Kürt sorunu ile ilgili habercilik faaliyetinin desteklenmesi” dikkat çekiyor.

Raporda, bütçesi ABD Kongresi’nce sağlanan Ulusal Demokrasi Vakfı’nın (National Endowment for Democracy-NED) Türkiye’deki kitle örgütü, vakıf, medya organı gibi kuruluşlara verdiği desteği 2016 yılından 2019’a kadar 6 kat artırdığı, desteğin çoğaltılması gerektiği belirtiliyor.

(https://www.americanprogress.org/issues/security/reports/2020/06/10/485976/turkeys-changing-media-landscape/)

SİVİL TOPLUMCULUK VE ÖZGÜRLÜK

Fonlama makinesi olarak çalışan NED başta olmak üzere, Chrest Vakfı ve onun gibi onlarca vakfın bir tek amacı vardır: ABD çıkarları için hedef ülkelerde Amerikan yandaşı şebekeler oluşturmak! Kitle örgütlerinin, medya organlarının finansmanı ise, “bağımsızlık ve özgürlük” kılıfıyla meşrulaştırılmak istenir.

Türkiye’de 1980’lerle başlayan sivil toplumculuk, “bağımsızlık ve özgürlük” kavramlarının içini kabaca, “devletten ve her türlü otoriteden bağımsızlık, dolayısıyla özgürlük” diye doldurur. Burada dikkatinizi “devlet” kavramına çekmek istiyoruz. Kastedilen bizim gibi ezilen dünya ülkelerinin devletidir. Sivil toplumculuk, bu ideolojinin pompalandığı Atlantik sisteminin devletlerini kutsarken, Türkiye, Rusya, İran, Çin, Irak, Suriye gibi devletleri “ceberrut, baskıcı, basın özgürlüğünü sınırlandıran” devletler olarak kötüler. Onlara göre, “ABD’de, Avrupa’da basın özgürdür”, Türkiye’de ise milli güvenlik ile ilgili önlemler alınması, emperyalist tekellerin denetiminde bir psikolojik savaş aracı olarak kullanılan sosyal medya araçlarına düzenleme çabası “basın özgürlüğünü sınırlandırma girişimi” olarak damgalanır.

Bu yaklaşıma göre örneğin, LGBT’yi savunursanız “özgür medya”sınız, LGBT savunuculuğunu eleştirirseniz gerici ve “yandaş medya”sınız. Türkiye’de rejimi değiştirmeyi hedefleyen FETÖ’nün medya araçlarının kapatılması, yöneticilerinin içeri atılması “basın özgürlüğüne darbe”, elinde binlerce insanın kanı olan Amerika’nın kara gücü ilan ettiği terör örgütü PKK’nın uyuşturucu geliri ve CIA fonlarıyla çıkardığı gazeteler ise “özgür basın”dır.

BAĞIMSIZ VE ÖZGÜR MEDYA NASIL OLUR?

FETÖ ve PKK savunucularının “özgür basın” propagandasının arkasında Atlantik sistemi vardır. Atlantik sisteminin ve onun Türkiye’de örtülü destekçisi konumunda olan “özgür basın”cılarının karın ağrısı, Türkiye’de ABD’den uzaklaşan bir medya ortamının oluşmasından kaynaklanıyor. 2003’teki Irak işgalinde ABD Ordusu’na eklemlenmiş gazetecilik yerine Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de, Irak’ta, Suriye’de, Karabağ’da hak ve çıkarlarını savunan bir medya ortamının oluşmasıdır asıl onları rahatsız eden. Solculuk, Atatürkçülük kisvesiyle yapılan “yandaş medya” yaygarasının nedeni de, AK Parti karşıtlığı üzerinden “yaratıcı yıkıcılık” mangalarına kuvvet toplamaktır.

Bağımsız ve özgür medya olmanın ilk şartı, emperyalizme karşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve tüm halk sınıflarının hak ve çıkarlarını savunmaktır. Emperyalizme ne kadar uzak olursanız, Türkiye’ye ve halkın çıkarlarına o kadar yakın olursunuz. Editoryal bağımsızlık, esas olarak halkın gücüne dayanarak sağlanır. Görev Vakfı bünyesindeki Aydınlık, Ulusal Kanal, Teori, Bilim ve Ütopya gibi halk desteği ile kurulan ve ayakta duran medya araçlarının alameti farikası budur.

Tarafımız Türkiye, gücümüzün kaynağı halk olduğu için, gelişmelere halkın iktidar davası penceresinden bakarız, bu nedenle bağımsız ve özgürüz!