20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Frankfurt Türk Film Festivali

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Ahmet Haşim meşhur “Frankfurt Seyahatnamesi” kitabında, İngilizlerin Almanlar için dile getirdiği bir nükteyi aktarır... “İki kapı olsa ve birinin üzerinde ‘cennet’, diğerinde de ‘cennet hakkında konferans’ yazsa Almanlar kesinlikle ikinci kapıya saldırır” dermiş İngilizler.Daha önce 2002’de ve 2009’da da birer konuşma yapmak için davet edildiğim Frankfurt Türk Film Festivali’ne bu üçüncü gidişimde de Almanların konferans verdiğim salona hücum ettiklerini söylemeyeceğim ama katılım Türkiye ölçüleriyle kıyaslanırsa hiç fena değildi. “Türk Sinemasında Almanya ve Alman İmajı” hakkında söylediklerimin kimi Alman dinleyicileri biraz üzdüğünü öğrenmek ise çok da şaşırtmadı beni. Çünkü 1960’lı yılların başlarındaki işçi göçü ve sonrasını öyküleyen film örneklerinde Almanlar genel olarak çok da sevimli gösterilmiyorlar gerçekten de. Gurbetçilerimizi anlatan filmler “minnet”ten başka duyguları dile getiriyorlar. Düşünün ki Türk argosundaki “hanzo” deyimi bile “Hans”tan türetilmiş vaziyette. Öte yandan bu yıl 15. kez düzenlenen festivalin, başta Nürnberg olmak üzere diğer bazı Alman kentlerinde düzenlenen benzerleriyle birlikte başlı başına büyük bir kültür çalışması olduğuna bir kez daha tanıklık ettim. Türkiye’nin en köklü film festivalleri ciddi krizler, iptaller yaşarken ve açık söylemek gerekirse durum hiç de iyiye gitmiyorken, sinemamıza dönük yurtdışı film festivalleri uzun sakin bir ırmak gibi akışını sürdürüyor. Avrupa’nın en önemli finans merkezi olmakla birlikte alabildiğine sakin, huzur verici ve sevimli bu Alman kenti, her yıl festival başkanı Hüseyin Sıtkı’nın ve genç festival ekibinin yoğun çabalarıyla filmlerimizi, sanatçılarımızı, eleştirmenlerimizi, gazetecilerimizi konuk ediyor, sinemamızın son ürünlerini Türk sinemaseverlere olduğu kadar Alman seyircilere de sunuyor. 15. yılında Filiz Akın’dan Serap Aksoy’a, Nilüfer Açıkalın’dan Vildan Atasever’e Korhan Abay’a açılan yelpazede kalabalık bir konuk topluluğunu her zamanki samimiyeti ve dinamizmiyle ağırlayan festival, Almanya’da birlikte ve uyum içinde yaşam doğrultusunda yaptığı çalışmalar nedeniyle geçen yıl Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un elinden Üstün Liyakat Nişanı alan Hüseyin Sıtkı’nın başkanlığında tıkır tıkır işliyor yıllardır.
ÖDÜLLERYarışma bölümü de içeren festivalin bu yılki sonuçlarına da değinmek gerekirse... En İyi Film Ödülü, Emine Emel Balcı’nın yönettiği, başrollerinde Esme Madra, Rıza Akın ve Sema Keçik’i gördüğümüz “Nefesim Kesilene Kadar”ın oldu. Bir tekstil atölyesinde çalışan ve ablasının evinde yaşayan genç kızın babasıyla ilişkileri üzerinden etkili bir öykü anlatan film Esme Madra’ya da En İyi Kadın Oyuncu ödülü getirdi. En İyi Yönetmen Ödülü, geçen yıl Altın Portakal’da seyredip hayli beğenmiş olduğum “Neden Tarkovski Olamıyorum”la Murat Düzgünoğlu’na giderken, Düzgünoğlu, Şebnem Vitrinel’le birlikte En İyi Senaryo Ödülü’nün de sahibi oldu. Çağan Irmak’ın “Unutursam Fısılda”yla bu ödüle ortak olduğunu da ekleyeyim. Tansu Biçer’in En İyi Erkek Oyuncu seçildiği festivalde En İyi Müzik ödülü ise “Şarkı Söyleyen Kadınlar”la Avo Part’ın oldu. Son olarak, her türlü ayrıntıyla büyük titizlik ve samimiyet göstererek ilgilenen genç festival ekibine, koordinatör Serap Gedik’e ve sinema tarihçisi Alican Sekmeç’e de özel teşekkürlerimi ileteyim.