28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fransız Dışişleri’nin personel seçim kriterleri

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

Berlin Galeri’nin kahvesinde genç bir Fransız kadın, Alman arkadaşı ile sohbet ediyor. Küçük ve sessiz mekanda yüksek bir ses tonu ile konuştuğu için hepimiz kulak misafiri oluyoruz.
Uluslararası ilişkiler okuyan bu genç kadın, arkadaşına hangi dersleri geçtikten sonra hariciyede teşrifat memuru olabileceğini anlatıyor. Fransız Dışişleri Çince bilen elemanlara öncelik verdiği için kendisi de Çince öğrenmiş. Ama bu konuda çok zor bir dizi sınavı geçmesi gerekiyormuş. Konuşma, anlama vs. Bir de özel olarak uzmanlaşması gereken konular varmış: Azınlık hakları, basın özgürlüğü ve hayvan hakları en fazla puan getiren alanlar olduğu için o dersleri almışmış...

Emperyal çıkarlara göre kurgulanan temel tez
Fransız devletinin istihdam gereksinimi ile üniversitenin ders yapısının birbiri ile uyumlu olduğunu görüyoruz. Bu bize hayli ilginç bir “ters mühendislik” fırsatı sunuyor. Fransız okullarında okutulan ve bazı evrensel doğrulara dayandığı düşünülen derslerin aslında Fransız devletinin emperyal ihtiyaçlarının bir yansımasından başka bir şey olmadığını söylesek çok mu abartmış oluruz?
Tüm Batı dünyası gibi Fransa da Çin’in küresel egemenlik yarışına girmesinden rahatsızdır. Fransız dış politikasının hedeflerinden biri Çin’in etki alanının zayıflatılmasıdır. Fransız devleti, ekonomik, siyasi ve askeri imkanlarını bu hedefe yöneltmekle yetinmez. Entelektüel birikimini de bu amaca göre “ayarlar”. Bu ayarlama işi aslında bir önceki yazımızda sözünü ettiğimiz “emperyalist temel tezin” devlet ve onu kontrol eden elit tarafından inşasından başka bir şey değildir.
Entelektüel emperyalizmin bir numaralı aracı olarak temel tez, iki işe yarar. En önce, emperyalist müdahaleler için bir meşruiyet alanı yaratır. Örneğin, Fransa’nın Libya’yı bombalaması “Libya’da insan hakları ihlalleri var” tezi ile meşrulaştırılır. Temel tezin ikinci işlevi, muhatabın zayıf karnına dürtülecek bir sopa olmasıdır. Örneğin, Çin’deki basın özgürlüğü sorunu Çin’in yumuşak karnıdır ve uluslararası pazarlıklarda elinin zayıflatılmasına yarar.

Batı’nın doğal gelişimi, Doğu’nun ‘suçu’
Temel tezin inşasında kritik rol oynayan üç ayak bulunur: üniversiteler, medya ve sivil toplum kuruluşları. Tüm Batı dünyası şu temel tezler çevresinde fikir birliği içindedir: Çin’de azınlıklara zulmediliyor, Çin’de basın özgürlüğü yoktur ve Çin’de hayvan hakları yoktur. Bu temel tezlerle ilgili, STK’lar kampanyalar düzenler, medyada kapsamlı yayınlar yapılır ve üniversitelerde dersler okutulur, sempozyumlar düzenlenir. Özellikle üniversiteler ürettikleri bilginin “bilimsel” olması sebebi ile çok önemlidir. Çünkü temel tez, tamamen uydurulmuş bir teori değildir, varlığı bilinen bazı gerçeklerin çarpıtılması ile üretilir. Örneğin, Çin’de köpek eti yenildiği doğrudur. Ancak yaygınlığı yüzde 1’i bile bulmayan bu garabet, Çin’in ulusal politikasıymış gibi yansıtılır. Fransa’nın yüz yıl önce milyonlarca sokak hayvanını sistematik biçimde katletmesi ise sadece “tarihsel bir olgu” olarak zikredilir. Çin’deki marjinal bir olgu “cürüm” olurken, Fransa’nın devasa soykırımı uygarlığın ilerlemesinde önemsiz bir detaydır.
Entelektüel emperyalizmin bir sonucu olarak, Doğulu aydının tutsak edilmiş aklı, yukarıdaki tabloyu ahmaklık düzeyinde bir saflıkla okur. Ona göre üniversitelerde okutulan bu tezler insanlığın ilerlemesinin doğal bir sonucudur. Fransa da bilimsel ilkelerle yönetilen çağdaş bir devlet olduğu için bu sese kulak vermektedir!
Bunun için Doğulu aydın adeta bir papağan gibi Batılının tezlerini tekrar eder. Bizim seçkin üniversitelerimizde de aynı konular okutulur, basınımızda aynı tezler işlenir, bizim aydınlarımız da bu tezlerin savunucusu haline gelir. Tüm Doğu, emperyalizmin tezlerine gönüllü olarak hizmet eden beyinlerle doludur.
Emperyalist, devlette çalışacak memurunu bile bir aydın kadar donanımlı yetiştirir. Sadece ona en son parçayı, “istikamet melekesini” eklemez. İstikamet emperyal düşüncenin temel tezi ile çizilir. Sizinse aydınlarınız bile istikamet meleksinden mahrumdur. Entelektüel anlamda sömürge olmak tam olarak bu demektir.