23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Futbolda Fransız devrimi...

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Avrupa'nın önemli futbol ülkelerinden biri olmasına karşın başarılarını son 15 yılın içine sığdırabilmiştir Fransa. 1964 yılında Fransa'da düzenlenen ilk Avrupa Futbol Şampiyonası sırasında 19. olan Fransa 1998 Dünya Kupasını kazanıp iki yıl sonra yapılan Avrupa Şampiyonası'nda da ipi göğüsleyince, iki büyük futbol organizasyonundan şampiyon çıkan ilk ülke olma unvanını almıştır. Bu tam bir futbol devrimiydi.

1789'da Fransız Devrimi'ni gerçekleştirip tüm Avrupa'nın hatta insanlığın yazgısını değiştirmek gibi yüce bir görevi başarıyla gerçekleştirmiş Fransızlar için futbol devrimi belki de geç kalmıştı. 14 Temmuz'da herkesin sokaklara dökülüp özgürlük dansları ederek birlik gösterisi yapan Fransızlar futbolda birlik için de kafa yormaya başlamışlardı. Özgürlüğün yıldönümünde Bastill basılır, sokaklar yine o günde olduğu gibi dolar. Yüzyıllar boyunca kraliyet adaletinin kurbanı olan insanlar, adaleti kendi eline geçirir.

Marseillaise o günlerden kalmıştır, Fransız Devrimi'nin ateşleyici gücü ile canlanan, canlılık taşıyan hemen hemen başka bir marş yok gibidir. Periyodik bir olayın, her yıl yinelenen ve her yıl beklenen özgürlüğün patlak vermesinin, bir ulusun kitle simgesi olarak büyük avantajları vardır. Marseillaise gerçek devrimin ta kendisiymiş gibi savunma güçlerini harekete geçirir.

Fransızların futbolda harekete geçmeleri de devrim geleneğine sahip olmalarından kaynaklansa gerek. Ernst Jacky önderliğinde Paris'te kurulan, toplamda 450 bin çocuktan oluşan üç ayrı futbol okulu Fransız Devrimi'ni bir kez daha gerçekleştirdi. Bu okullardan yetişen çocukların oluşturduğu Fransız ulusal takımı Dünya ve Avrupa şampiyonu olmakla kalmadı, aynı zamanda tüm Avrupa futbolunu etkiledi. Fransız futbolcular şampiyonluktan sonra Avrupa'nın en önemli kulüp takımlarında başarıdan başarıya koştular.

Birkaç kuşak önce herkes "Devrim" sözcüğüne "Fransız" sözcüğünü eklerdi. Devrim Fransızların en karakteristik eserleriydi. Bu yüzden Ruslar Sovyet Devrimi'ni yaparak Fransızların ulusal bilincinde derin bir hasar yarattılar. Aynı Fransa'nın futbol devrimini örnek alıp İspanyolların sporda yaptığı devrimin yaptığı hasar gibi...

Matador korkusuz olmalıdır...

Dünya Kupası tarihinde sadece bir kez final oynayıp onu da kazanan tek takım İspanya'dır. Salt futbol değil sporun alt yapısına büyük önem veren İspanyollar, bu sayede her alanda şampiyonlar yetiştirmekle kalmayıp, kazandıkları dünya kupasının önünde ve arkasındaki iki Avrupa Şampiyonası'nı da kazanan tek ülkedir. Bir başka değişle dünyadaki en önemli iki şampiyonada üç kez üst üste kazanmak onuru İspanya'nındır.

İspanyollar son on yıla kadar Avrupa'nın sıradan futbol ülkelerinden biriydi. Kendi evinde düzenlenen 1982 Dünya Kupası'nın dereceye giren takımlarını tribünden izlemişlerdi. Yapılması gereken Matador'un boğaya karşı başkaldırmasıydı. Boğa güreşçisi hiçbir korku belirtisi göstermemelidir. Her şey onun kendisini kontrol etmesine bağlıdır. 2010 Dünya Kupası öncesinde başlatılan Barcelona öncülüğündeki alt yapılardan yetişen gençler bir bakıma kendini kontrol, kendini gerçekleştirmenin başlangıcı oldu. İspanyollar kendi öz güçlerini öylesine devreye soktular ki, İspanya Ligi'nin dışında oynayan futbolcuları kadroya çağırmadılar, çağırdıklarını ise yedekte beklettiler. 2010 Dünya Kupası'nı kazanan takımın 23 futbolcusundan 20'si İspanya Ligi'nde oynamaktaydı.

İspanya yarattığı çok paslı ama amaca yönelik oyun şekliyle, Matadorun şaşkına çevirdiği boğa örneğinde olduğu gibi rakipleri topu bulmakta da kullanmakta da zorlanıyorlardı. Karşılıklı ilişkiler içerisinde Matador'un kölesi durumuna düşen boğanın, bu soylu güç karşısında baş kaldırması bir yana, yazgısına razı olmaktan başka seçeneği kalmıyordu. Matador sanatından o denli emindir ki, ortaya koyduğu eserin ayrıntılarını izleyicilere sunmaktan asla geri durmazdı. Alana çıktığı zaman tam olarak ne yaptığını bilir, adımları ve koşu hızı hesaplıdır hareketleri de bir dansçının ki denli gizemlidir.

İspanyolların futbol oyununu izleyen ya da oyuna katılan her insan aynı anda hem boğayla, belki de futbol topuyla oynaşan Matador'dur hem de onu alkışlayan kitlenin bir parçasıdır. İspanyollar için pek çok şeyi temsil eden arenadaki matador aynı zamanda ulusal bir kitle simgesi haline gelmiştir. Ancak son birkaç yıldır boğanın gözünden çıkan ateş Matador'u olumsuz etkilemiş, bu nedenle 19. Kupanın şampiyonu, 20. Kupaya özgüven yitirmiş olarak gitmektedir...