18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Futbolumuzun eğitiminde tutarlı kurallar var mı?

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Futbolun içinde bulunan çoğu insanın bildiği gibi, futbolda “büyük oyuncu” olarak tanımlanan futbolcular henüz 5-6 yaşlarında doğuştan getirdikleri yapısal özelliklerini sergilemeye başlarlar. Bu özelliklerinin ilk belirtisi de düzgün top sürmeleridir. Etkin top süren küçük futbolcu adayı daha futbol yaşamının başında diğer arkadaşlarından ayrılmaya başlar, topla oynarken sorumluluk alır, sorumluluk aldıkça da özgüveni yükselir. Doğuştan gelen top kontrolü becerisi onların teknik ve yaratıcılık yönlerinin gelişmesinde bilinçsiz bir temel oluşturur. Gerçek anlamda eğitimcinin üstlenmesi gereken görev işte bu noktada ortaya çıkar. Teknik adam bilinçsiz olarak çocukta var olan becerileri bilinçli kullanabilmesi için yol gösterir. Onu kendi başına bıraktığınızda profesyonel yaşama yaklaştıkça geriler, başına buyruk, aklına geleni yapan bir oyuncu konumundan sıradanlığa doğru gider.

Bu nedenle, bir yandan çocuğun kendi futbol stilinin oluşmasına yardımcı olunurken diğer yandan da oluşturulacak antrenman izlencesinin içerisinde olabildiğince topla buluşması sağlanmalıdır. 11’er kişilik oyunlarda çocuk yaştaki oyuncu adayının topla buluşması çok azdır ve onun teknik ya da yaratıcılık açısından gelişmesine yetmez, hatta zamanını boşuna geçirmiş olur. Çocukların eğitiminde dayanıklılıktan önce topla olan ilişkileri geliştirilmelidir. Geçen hafta da yazdığım gibi Türk futbol eğitiminin temel eksikliği buradadır. Çocukların topla olan ilişkileri pekiştirilip, yaratıcılık geliştirilmeden güce yönelik antrenmanlar yaptırılıyor, neden, bir an önce kazanacak hale gelmesi için... Bu Türk Futbolu’nun tutarlı kurallarının (standart) olmamasının en basit göstergesidir. Buna bağlı olarak çok fazla koşan futbolcularımız yaratıcılıktan yoksun olduklarından enerjilerini boşa harcıyor, gol durumu yaratmada becerili olamıyorlar.

Çok iyi biliyoruz ki, kulüplerde çalışan teknik adamların tamamına yakını kazanmayı ön planda tutuyor. Bu anlayış oyuncuların beceri, yetenek gelişiminden daha önde gelmektedir. Özünde böyle bir anlayışa karşı olan teknik adamlar bile çeşitli sosyal ya da ekonomik kaygılarla ilkelerinden ödün veriyorlar. Çünkü onlar için uzun süreli çalışmanın koşulları yoktur. Tutarlı kuralların yerleşmiş olduğu kulüplerde teknik adamlar uzun süre çalışarak çocukların kazanma duygusunu geliştirmekten daha çok kişisel becerileri ve yaratıcılıkları üzerine yoğunlaşırlar. Bu yaklaşım sağlıklıdır ve profesyonel futbol yaşamında görsel özellikleri hoşluk yaratan oyunculara sahip olmak anlamına gelir.

Futbola başlangıç yaşı olarak bilinen 5-6 yaşlarındaki çocuklara uygulanan futbol eğitiminde onları teknik ve yaratıcılığın gelişmesinden uzak tutuyorsanız gelecek düşünüldüğünde değersiz profesyoneller üretiyorsunuz demektir. Bilimsel açıdan kanıtlanmıştır ki, futbol spor dalları arasında en geniş kapsamlı ve koordinasyonu en zor olanıdır. Bu bağlamda yaratıcı futbolculara sahip olmak için çok kapsamlı, sürekli, uzun erimli, dayanç (sabır) içinde çalışmalar yapılmalıdır. Dayanç gereklidir çünkü başlangıçta çocukların koordinasyon eksikliği vardır, topla ilişkileri yetersizdir.

Genç oyuncuların yetiştirilmesinde kulüplerin kurumlaşma yetersizliği belirleyici olsa da, çalıştırıcıların düzenli antrenman yaptırması ve bu çalışmaların çocukların becerilerinin gelişmesine yönelik olması çok daha önemlidir. Bu yöntemi benimseyen ve zaman içinde ürününü de alan çalıştırıcı gelecek günlerde büyük bir coşkuyla görev yapacak profesyonel bir yaşamı aklına bile getirmeyecektir büyük olasılıkla. Çocuklar başarılı oldukça daha iyisini yapmaya istekli olurlar. Yeter ki onların gelişimini tamamlaması için gerekli bilimsel koşullar oluşturulsun. Bu düşünce bir ilke haline gelmezse beğeni düzeyi düşük, abartısı yüksek güdük futbol uygulamalarını izlemeye devam edeceğiz...

ZEKERİYA ALP

Zekeriya Alp denilince aklıma iki şey gelir. Birincisi, sağ ayaklı olduğu halde altın sarısı saçlarıyla Beşiktaş’ta sol savunmacı oynaması ile aynı yıllarda futbol oynadığı Almanların unutulmaz sol beki Breitner’i anımsatması... İkinci olarak da futbolculuğunda olduğu gibi yöneticiliğinde, yaşamında da beyefendi olması... Zekeriya Alp MHK Başkanı olduğunda futbolumuz adına sevinmiştim. Önce Beşiktaş’ı sonra da Türk Futbolu’nu batırma noktasına getirmiş olan Yıldırım Demirören’ın iş bilmezliğini Zekeriya Alp ve Saygın Hocam Prof. Dr. Fethi Heper ile giderebileceğini düşünmüştüm.

“Hakemin halinden hakem anlar” anlayışına ilişkin söylemlere çok da kulak asmadım. Çünkü maçları Zekeriya Alp yönetmeyecekti. Yani bu genel söyleme göre erkeklerin doğum uzmanı olmaları için çocuk doğurmaları gerekecekti. Oysa kurulları doğru çalışan MHK’nın atamaları Zekeriya Alp’in dürüstlüğünden ve adalet anlayışından etkilenebilirlerdi. Öyle olmadı. Çünkü Alp, görev yaptığı sürece “hakem dünyasının dışından biri” olarak görülüp acımasızca eleştirildi. Batma noktasına gelen Türk Futbolu’nun içerisinden olağanüstü hakemlerin çıkması beklenildi. Bu olanaklı değildir. Türk Futbolu’nun tüm unsurları bir geminin içinde batmaya doğru giderken hakem eleştirmenlerinin kendini kurtarmaya çalışması etik de değil, insani de... Batan futbolumuzun tüm yükünü Zekeriya Alp’in omuzlarına yüklemek sağduyu ve insan aklıyla bağdaşmamaktadır. Zaten işin ilginç yanı da burada... Futbolumuzda sağduyu da insan aklı da kalmamıştır...