23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gazetelere seçim paketi yok mu?

Recep Erçin

Recep Erçin

Site Yazarı

A+ A-

Borsa Kralı Nasrullah Ayan bu başlığı görünce eminim o meşhur "Mahalle yanarken deli kız saçını tararmış!" sözünü patlatıverecek. Ancak gazetelerin durumu, bugün açıklanan ve dördüncü çeyrekte daralmaya işaret eden sanayi üretim verisinden çok daha vahim. Yükselen kur ve malum kağıt krizi yüzünden sayfa sayıları düştü, birçok gazetede tenkisat yaşandı, yıl içerisinde birçok yerel gazete kapandı. Habertürk ve Vatan gibi holding medyasının gazeteleri bile krize dayanamadı. Gelinen süreçte Basın İlan Kurumu ilan gelirlerinde enflasyonun neredeyse yarısı kadar artışa gitse de yaraya merhem olmadı. Gazeteler baskı sayılarını azalttıkça azaltıyor. O görünen tirajların hepsi hikaye!

DİK DUR EĞİLME OKURLARIN SENİNLE!

Şükür ki ülkemizde basılı gazete alıp okuyan kültürlü bir kesim hala mevcut. Biz de bu sayede yıkılmadık, ayaktayız. Ancak nereye kadar? Duyuyoruz, görüyoruz ve okuyoruz. 2019'da birçok gazetenin daha basılı yayın hayatına son vereceği konuşuluyor. Sözcü gazetesindeki sendikalı emekçilerin "ya sendikadan istifa et ya da kovul" baskısıyla yasal haklarından el çektirilmeleri malum. Daha bu sabah bir basın toplantısı sonrası havuz medyasında çalışan bir basın emekçisi arkadaşla sohbet ederken, "Bizim basın sigortamız bile yok. Bu benim hakkım ama yok. Böyle saçma iş olur mu?" diye dert yandı. Gazeteciler hep sahipsizdi zaten de, belki de hiç bu kadar sahipsiz olduğumuz bir dönem olmadı. Vurulduk, kovulduk, baskı gördük ama okurlarımız hep yanımızdaydı. Artık okurlar da sanallaştı!

BİR AVUÇ KAHRAMAN MIYIZ?

Geçen cuma TÜSİAD ve Koç Üniversitesi Ekonomik Araştırmalar Forumunun toplantısından bir grup gazeteci arkadaşımla ayrılırken TÜSİAD Kurumsal İletişim Sorumlusu Başak Solmaz Karaüç, "Sizler kahramanlarsınız" dedi. Gerçekten de şu zor koşullarda bu mesleği inatla sürdürenler olarak sevgili Başak'ın dediği kadar varız. Her geçen gün eriyen bir topluluğun en genç mensupları olarak gelecek bizler için oldukça belirsiz şu günlerde...

O yüzden meşhur şarkıdaki gibi "Artık yeşerecek bir dalım yok yağmurlar yağsa da hoş yağmasa da.."

Holding medyası bir yana bağımsız gazetelerin suçu büyük bu sürece gelinmesinde. İşte kağıt krizi diyoruz. Bu konuyu ilk gündeme taşıyan kişiyim. Gazete Ekonomi'de Aralık 2016'da kaleme aldığım "Kağıdı ithal arsız medya" başlıklı yazımda bu krizli günlerin geleceğine işaret etmiştim. Daha sonra Aydınlık'taki köşe yazılarımda meseleyi ele almayı sürdürdüm. (Mart 2018, Kahve 10 lira, gazete 1 lira; buna nasıl can dayana! - Temmuz 2018, Habertürk ilk düşen mi? ve Gazete ve PR dünyasında gidişat iyi değil. - Ağustos 2018, Gazeteciler son ütücü olacak!)

Bu yüzden diyorum; her yıl aidat için mesaj atan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) bir gün olsun "Halınız nicedir?" diye sormuyor. Gerçi çok da haksızlık etmeyeyim değerli üstatlar Vahap Munyar, Hakan Güldağ ve Şeref Oğuz geçen aylarda Beştepe'ye çıkarak basındaki krizin çözümü için etraflıca bir dosyayı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'a sundular.

KİMSE ŞİMDİ AĞLAMASIN!

Şimdi efendim "Bağımsız medyanın suçu ne?" derseniz anlatayım. Bir öngörüsüz olmaları. İki birlikte hareket etmekten çekinmeleri. Oysa şimdi ayrı ayrı saymayacağım. A, B, C, ... gazetelerinin yöneticileri bir araya gelip ortak bir girişimle kendi dağıtım şirketlerini zamanında kurabilirler, dağıtım da tekelleşti diye hayıflanmazlardı. Yine kağıt ithalatı konusunda -yerli ve milli kağıdımız yok zaten- yine ortak sermayeli bir dış ticaret şirketi kurularak şimdi tek tek herkesin akreditif almaya zorlandığı konu halledilebilirdi. Hani büyük projelerdeki ortak girişim gruplarını ha bire haber yapıyoruz ya "Bu işi biz niye akıl edemedik?" diye sormuyoruz! Hem böylece Mart 2018'de kaleme aldığım "Karteller ve medya çeteleri" başlıklı yazımda dikkat çektiğim kağıt kartellerine muhtaç duruma düşülmezdi. Neyse Prof. Dr. Güven Sak hocamızdan öğrendiğim ve pek sevdiğim şu sözle bu faslı kapatalım ve Beştepe'ye topu atalım; Vakıa ile kavga edilmez.

ZİRAAT BANKASI BU İŞE DE EL ATSIN

Olan oldu. Şimdi esnafı, KOBİ'si, kart borçlusu, futbol kulübü, vergi borçlusu derken seçim öncesi her kesime az çok kamu bütçesinden destek atan Hükümet basına üvey evlat muamelesi yapıyor. Başkanlık Sistemi için "İki buçuk parti/iki buçuk medya" düzeni eleştiri de böylece sanki haklı çıkıyor. Oysa medyamızın şu zor günleri sağ salim atlatabilmesi için Hükümet mesela gazetelerin yükümlülüklerini azaltmak için basın sigortalıların sigorta prim ödemelerinin tamamını veya bir kısmını karşılayabilir. Zaten bir avuç insan kaldı! Şu ithal kağıt konusunda kartelleri devre dışı bırakıp Basın İlan Kurumu gözetiminde bir dış ticaret şirketi kurularak gazete, dergi ve yayın evleri için kağıt tedariği sağlanabilir. Mesela Ziraat Bankası kağıt ithalatı için akreditif açarak tüccara gerek kalmadan basın kuruluşlarının kağıt ithal etmelerini sağlayabilir. Konunun uzmanları elbette farklı öneriler de sunabilirler. Bu minvalde Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'ın kenevir ekimi konusundaki çıkışını da çok önemsiyorum. İsmail Tokalak'tan öğrendiğime göre selüloz bakımından zengin olan sanayi keneviri, yerli kağıt üretimi için hammadde de sağlayabilir.

İŞ DÜNYASI HAREKETE GEÇMELİ

Her şeyi devletten beklememek lazım ayrıca. İş lafa gelince "kıymetli basın mensuplarımız" diyen iş dünyası örgütleri de o çokça nutuk attıkları tam demokrasi ve basın özgürlüğünün sağlanması için ellerini biraz ceplerine atmalı. Mütemadiyen daralan reklam pastası ve medyadaki tekelleşme yüzünden bağımsız gazetelere uygulanan reklam ambargosunu aşmak için inisiyatif almalı. "Haberimizi yapar mısınız, toplantımıza gelir misiniz, basın gezimizde yer alır mısınız, bülten attık aldınız mı?" diye her gün ailemizden çok görüştüğümüz sevgili halkla ilişkiler ajanslarımız da mesela çalıştıkları şirketlere ve onların kurumsal iletişim departmanlarına şu krizde basının ve basın emekçilerinin daha çok yanında olmalarını telkin edebilirler. Elbette bunu yapanlar da var. Çünkü durumun farkında olanlar kopyala-yapıştır/ucuz haber ve habercilik ortamında en güvenilir kaynağın yine gazeteler olduğunu biliyorlar. Ne olursa olsun kalemi elden düşürmek yok!