29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Geciken MİT raporunu kim gizledi?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

Ne dersiniz; sözlerimize, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyerek mi başlayalım?..

Baksanıza; CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dünkü Grup toplantısında, AKP’ye yine 17 Aralık’ta patlak veren yolsuzluk ve rüşvet rezaletiyle taarruz etmiş... Demiş ki Kılıçdaroğlu;

“17 Aralık’tan sonra soyulan Türkiye gerçeğini, rüşvetin nasıl çalıştığını gördük. Diyor ki, (Erdoğan) 17 Aralık’ta bize darbe yapıldı. Ne darbesi?.. Şunu kimse söylemesin: ‘Erdoğan’ın haberi yoktu bundan.’ Bunu söyleyenin önüne 3 sayfalık MİT raporunu koyarız. 18 Nisan 2003; devletin soyulduğunu Erdoğan’a söylüyorlar, Başbakan’ı uyarıyorlar. ‘Bunu duyarsa millet, hükümet zor durumda kalır’ diye. Ama bir şey yapmıyor... Şimdi neyin yalan, neyin doğru olduğu belgelerle ortaya çıkacak.”

Kılıçdaroğlu’nun söylediklerine katılmamak mümkün değil... Evet; gerçekten 17 Aralık, Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk-rüşvet hattının rotasını deşifre eden tarihi bir sürecin adıdır...

Bu süreçte, yolsuzluğu, rüşveti ve vurgunculuğu tetikleyen tek mekanizma, siyasetçilerin pervasızlığı değil!..

Milletin; yüzde 45’lik oy oranıyla “benim hırsızım iyidir” zihniyetine alkış çalması daha da vahimdir...

Bir vahamet de adına “havuz medyası” denilen şebeke zihniyetinin, yolsuzluğu halktan gizleme operasyonudur...

Zaten bu havuzcular tayfası; adı rüşvetle anılan “Zarrab” adlı şaibeli birini, tüm rezaletlere rağmen, üstelik Türk Bayrağı’nın önünde aklamaya çalışacak kadar utanmazlığa imza atmaktan da kaçınmamıştır!..

Ancak burada eksik olan başka şeyler de var... Örneğin, Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği şu ünlü MİT raporu...

Yani “Yolsuzluğu duyuran ve devletin soyulduğunu siyasi iradeye haber veren” ve Kılıçdaroğlu’nun da “Önlerine koyarız” dediği bu rapor şimdiye kadar neredeydi acaba?..

Muhalefet neden seçim öncesi Erdoğan’ın önüne koyamadı bu raporu?.. Ve millete neden gösterilmedi, istihbaratın saptadığı rüşvet çarkının haritası...

Diyeceksiniz ki; “O kadar ayakkabı kutusu, ses kaydı, oda dolusu para, itiraflar, görüntüler vardı da ne oldu?..”

Ne yazık ki öyle değil; AKP ile cemaatin paylaşamadığı MİT gibi stratejik bir kurumun raporu, seçim öncesi tüm ayrıntılarıyla Erdoğan’ın da, medyanın da, milletin de önüne konulsaydı, hem muhalefetin eli güçlenir hem de gafiller belki uyanırdı...

En önemlisi de şu rezalet ortamında; “devlet”in bile uyarıcı raporlara rağmen siyasetin kirliliğine yenildiği görülür ve rejimin çivisinin iyice çıktığı tarihe yazılırdı...

SÜKÛNET KEMAL BEY!...

Kılıçdaroğlu’nun, CHP Meclis Grubu’nda, bir partiliyi öfkeyle salondan attırması unutulmadı...

Benzer bir tepkiyi daha önce de bir salon toplantısında dışavurmuştu...

Kılıçdaroğlu’nun, vekillerle yaptığı toplantıda Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın konuşmasının ardından sert uyarılarda bulunması da herkesin dikkatini çekmiş...

Çünkü CHP lideri, parti yönetimini eleştiren ve kurultayın acilen toplanmasını isteyen Yılmaz’ın konuşmasının ardından, sert uyarılarda bulunarak şöyle demiş:

“Bu tarz davranışlar sergileyenler bedelini ödeyecek... Bunu herkes görecek...”

CHP lideri soğukkanlılığı ve sakinliğiyle bilinirdi... Meclis’teki yumruklu saldırı öncesi ve sonrasında artan öfkesinin, 30 Mart’ta yaşanan hezimetle zirve yaptığı görünüyor...

Geçen yılki kurultay sırasında; Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, kürsünün önünde saldırıya uğramasına sessiz kalan Kılıçdaroğlu’nun, bir kadın vekilin konuşmasının ardından, “Bedelini ödeyecek” diyerek “tehdit” algısı yaratması da çelişki içeriyor!..

Anlayacağınız ne CHP eski CHP, ne de Kılıçdaroğlu eski Kılıçdaroğlu!..

DİREN YALOVA!..

Kim ne derse desin, bu işte bir şaibe var!.. Kim ne derse desin, millet bu meselenin içindeki numarayı hiçbir zaman yutmayacak!..

Baksanıza; Yüksek Seçim Kurulu (YSK), hile iddialarının zirve yaptığı Ankara Büyükşehir Belediyesi seçimleriyle ilgili CHP’nin onlarca itirazını reddederken, ana muhalafetin kıl payı kazandığı Yalova’da seçimi iptal etmiş...

Umarız Ankara’da, siyasetin zirveleri bu iptal konusunda baskı yapmamıştır ve umarız bu işin içinde bir politik tezgâh da yoktur!..

Bakınız; CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce de iptalle ilgili derin müdahale kuşkuları taşıdığından olsa gerek şöyle demiş:

“Yalova’da kimin belediye başkanı olacağına Ankara’daki hâkimler değil, Yalova’da yaşayanlar karar verir. Ne yaparsa yapsınlar, kimi devreye sokarsa soksunlar sonunda sandık yok mu? Millet sandığa gitmeyecek mi? O zaman boşuna uğraşmasınlar.”

CHP’liler de, Yalovalılar da 1989’dan sonra ana muhalefetin ilk kez seçim kazandığı Yalova’da, siyaset oyunlarına boyun eğmesinler... Yanıtı yine sandıkta vermek için bugünden tezi yok yollara düşsünler...

ERDOĞAN’IN SURİYE KAYGISI!..

Başbakan Erdoğan, dün TBMM’deki Grup toplantısında, konuyu nedense yine Suriye meselesine getirerek şöyle dedi:

“Bizim Suriye’ye uzanan elimizi görmek istemeyenler var.

Ama bunu, bu çatının altında olup anlamayan zavallılar var?..”

Suriye’den göçenler için devlet zaten kamplar kurmuş, yardımlar sürüyor... Peki; Erdoğan, bırakın bizim milleti, dünya kamuoyunun bile neredeyse unuttuğu Suriye meselesini neden açıp duruyor acaba?..

Aslında sorunun yanıtı İngiliz The Telegraph gazetesinin önceki günkü sayısına yansımıştı... Bakınız, gazetenin muhabiri Peter Osborne’nin Şam izlenimlerinde neler vardı:

“Beyrut’tan Şam’a üç saat süren bir yolculuk yaptık. Sınır geçişinde sorun yoktu. Suriye başkenti hakkındaki ilk izlenimim de, şaşırtıcı derecede güvenli olmasıydı. Yapılan nüfus sayımı, asıl göçün, Şam’ın kontrolündeki bölgelere doğru olduğunu gösteriyor. Sokaklarda silahlı adamlar görmedim, şehir merkezindeki hayat normal şekilde devam ediyor. Şehir sakinleri, Esad’ın, yaşadığı mütevazı daireden ofisine kendi başına gittiğini dahi iddia etti. Son birkaç günde, dükkân sahipleriyle, öğrencilerle, askerlerle ve bakanlarla görüştüm. Bu görüşmelerden hareketle, sadece rejime yönelik desteğin devam ettiğini değil, adil ve serbest bir şekilde yapılması halinde Esad’ın seçimleri rahatlıkla kazanabileceğini de iddia edeceğim.”

Başbakanlık’a neredeyse 100 korumayla giden Erdoğan; terör iç savaş isterken, çarşıda- pazarda rahatlıkla dolaştığı anlatılan Esad’ın Suriyesi’yle ilgili neden bu kadar kaygılanıyor, doğrusu merak konusu!..