16 Nisan 2024 Salı
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gölgenin sıcaklığı kar tanesi gibi aklıma düşüyor!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Birkaç gündür gökyüzü insanlıkla ve yaşamla adeta kavga halinde yar!..

Kendinden geçmiş gökyüzü, bulutlar bile kayıp çünkü gün beyazın asıl tadında!..

Sen de yoksun ya; küsmüş zamana sabah ve her şey gizlemiş kendini soğuk bir yalnızlığın üşüyen anlarına...

Ve belli ki, yar sıcağı terk etmiş kendini o vicdansız kar isyanına...

Baksana yar; dağların her zamanki kış hüsranına dönmüş her yer... Örtü serilmiş dünyamızın üzerine ve pusa teslim olmuş sokaklar, caddeler ve teni kırılgan şehirler...

Renkler tüm canlılığıyla külliyen kaybolmuş, sevecenlikler eski bir fotoğraf gibi donmuş, zaman beyaza bürünmüş ve saatler de sanki soğuktan durmuş...

Uçsuz bucaksız virane dağların o sahipsiz fotoğraflarına nakşolmuş gün...

Ormanların eskimiş şavkı vurmuş kentlere, yaşam kendi içinde esaret altında, çünkü şehir günlerdir ölümün beyaz rengi, ebedi kar yasında...

HÜZNE TESLİM MANZARA!..

Hiçbir şey görünmese de gökyüzüne baktım seni düşlerken yar... Hiç kıpırdamadan, kardan adamda donmuş, cansız bir bakış tadında baktım derine!..

Pus içinde gizlenen zamana, çatılardan bulutlara dolanan dumana ve güneş çıkınca eriyecek o beyaz yalana baktım!..

Çektim önüme, beni hüzne teslim eden hayali tül perdeyi... Gözlerimin kahverengisiyle esir aldım, senin gölgene bile hasret kalmış o yoksul manzarayı!.. Yokluğunun siste kaybolmuş viranelerinde şaşırırcasına, ısrarla baktım... Ve kar isyanına rağmen, içimde garip ve suni bir ateş yaktım... Gelişine, gelme anına belki de küçük ve sıcak bir ihtimal kattım!.. İsyan ettim belli ki neden her yer beyaz diye... Kahrettim bulut rengine bulanmış yerlere... Ve kar tanelerini alkış çalarcasına savuran rotasız yellere!..

TUFANA TUTUNMUŞ TİPİ!..

Sonra gelişini haber verircesine düşen kar tanelerini avuçlarımın içinde yan yaya getirdim!.. Papatyadan fallara bakarcasına, eriyen damlalara odaklandım...

Zincirler geldi aklıma yüreğimi kelepçeleyen... İşte o, bizi birbirimize bağlayan ve bizi, zulmederek bir birimizden uzak tutan küs halkalara isyan ettim...

İşte o an sanki bir paslı kilidin üzerine düştü zamana tutunmuş utangaç ve masum bir kar tanesi... Kilidinden koptu sanki, içimde hapsolmuş yürek yarası!..

Yetmedi içimdeki sarsılışım; zincirlerinden savruldu tufana tutunmuş kızgın tipi... Ve sanki talan vardı tenimdeki rüzgarda, sanki kendinden kopmuştu gökyüzü...

KUŞLARIN TALAN ZAMANI!..

Bak işte yar, merhamet arayan sokaklara... Beyazın zulmü altında sevdaları bile ayıran o garip sokaklara...

Caddelere bak yâr, görünmeyen ormanlara, sise teslim olmuş zamanın yalnızlığına bak!..

Fırtınaya direnen kara şemsiyeler, kar taneleriyle beyaz beneklere kavuşmuş, buz tutmuş yollar belki apansız zamanı da aşındırmış...

Ağaçlar artık beyaz kefenlerini giymiş, çiçeklerin boynu bükük, dallar el pençe divan, toprak bile ne çare ki bembeyaz bir mezara girmiş!..

Kuşlar sanki viran zamanında yollarını kaybetmiş, çatılar bulut selinde, pencereler buhar denginde... Ve sabah geceye teslim sanki buhrani renginde...

KAR GİBİ YÜREKTE ERİYEN!..

İşte böyle yar... Günlerdir kar taneleri camlardan savrulurken, sokağın her köşesinde bir insan telaşı, bir korku koşuşturması ve bir de geride evsizlerin yaşama tutunması var... Hele dün var ya dün... Beyazın griye döndüğü gün... Esaretin mola verdiği dün...

İşte dün, pervasız bir günün zamanı teslim aldığı andaydık yar... Gökyüzü insafsızlık tadında, yaşam kar altında ve insanlar her şey beyaz olsa da, belli ki mutsuzluk yollarında...

Ya sen yar?.. Mevsimlerin birbirini vurduğu, zamanın amansız günlerinde gibi misin halen?..

Kar gibi mi halen soğuk yüreğin tane tane eriyen, yağmur gibi mi özlemin, içinde çaresiz sellere dönen?..

Şöyle aksa dedim gölgen beyaza yar... Bir gelinlik sarsa üzerini kar taneleriyle ve ak mendiller sallayarak gelsen önüme...

İşte o an düşse yakamdan ezeli buhranım, hüznüm tipilerde savrulsa, donsa içimdeki ince sızı ve eskise artık buz tutmuş narin öfkelerim...

Artık sen bilirsin yar... Gün soğuk, çevre beyaz, toprak gizlenmiş, kuşlar biçare ve yüreğim her zamanki gibi üşüyor...

Sen bilirsin yar; gelmesen de, gölgenin sıcaklığı kar tanesi gibi hep aklıma düşüyor!..