25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gomes ile Quaresma’nın farkı...

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Beşiktaş’ın eğitimci teknik direktörü Şenol Güneş’in söylemlerine bakılırsa Mario Gomez henüz hazır değil. Alman golcü henüz hazır değilse hazır olduğunda atacağı goller sonucunda tribünlerin sevgilisi olacağı açıktır. Beşiktaşlılar ile derin gönül bağı olan Quaresma’da yavaş yavaş gözden düşecek büyük olasılıkla. Son oynanan Başakşehir maçında Gomez’in attığı goller ile Quaresma’nın kaçırdıklarından çıkardığım sonuç buduır. Ortaya bir de tez atmak gerekir. Burada tez Gomez karşı tez ise Quaresma’dır. İkisinin Beşiktaş’taki üretiminden bir melez çıkması gerekirken öyle sanıyorum ki Gomes ağırlıklı bir yapı çıkacak. Çünkü Gomes’in oynadığı futbol evrensel, Portekizlininki ise yereldir, mahallidir. Alman futbolcunun Başakşehir’e attığı ikinci gol ile Quaresma’nın kaçırdığı iki goıl durumuna bakıldığında bu gerçekle karşı karşıya kalıyoruz. Savunmanın arkasına sızan Gomez kalecinin burnunun dibine değin top sürüp golü atabilirdi. Ama o öyle yapmadı. Rakibi ve topu kontrol ederken kalecinin de hareketlendiğini gördü. Kalecinin hareket ettiği an gol vuruşu için en uygun durumdur. Gomez bunu gördü ve uzaktan temiz bir plase vuruşla golü attı. Quaresma ise iki kez kalecinin bile kalede olmadığı durumlarda gol vuruşu yapamadı. Çünkü onun derdi başka. En kısa, en ekonomik yoldan gol atmak değil, tribüne oynamaktır amacı. Sistem adamı ile mahalle arasından gelenlerin arasındaki fark da budur zaten. Alman sistemi İspanyol bir babadan olanı, Polonyalıları hatta Tunusluları bir Alman gibi yetiştirirken biz kendi insanımızın yapısal özelliklerini geliştiremediğimiz gibi bir de bize benziyenleri baş tacı ediyoruz. Böylece üretenle tüketenin ayırtına varamıyoruz, doğru ile yanlışı birbirine karıştırıp sisemsizlik içinde sistem arayıp duruyoruz. Mario Gomez sistemin Quaresma da sistemsizliğin temsilcisidir. Beşiktaş’ta bu sezon, bu iki oyuncu çok fazla tartışma konusu olacak gibi.
Erden Erem...1913 yılında kurulan Anadoluhisarı İdman Yurdu, İdmanyurdu geleneğinin en eskilerinden biri belki de birincisidir. Bugünkü kuşaklar pek bilmez ama Türk sporuna yaptığı katkılar bugünkü çoğu profesyonel kulüpten daha fazladır. Basketbol takımı birinci ligde oynamış, futbol takımı ikinci lige değin çıkmış ama kürekte her dönemde bir ekol olmuşlardır. Fenerbahçe ile yaptıkları kürek karşılaşmaları bir İstanbul derbisi niteliğindedir. Anadoluhisarı İdman Yurdu futbolda da büyük oyuncular yetiştirmiştir. Futbolu bıraktıktan sonra kulübün başkanlığını da yapan Nedim Yünar Fenerbahçe forması giyen bir Anadoluhisarlıdır. Aynı şekilde Ali Elveren Galatasaray’da forma giymiştir. Büyük müzisyen Fecri Ebicioğlu’da Anadoluhisarlıdır ve Fenerbahçe forması giymiştir. Önünde Cihat Arman olmasa bugün futbol tarihi ondan söz edecekti. Ama o da Türk müziği tarihine geçti. Fecri Ağabey ile Anadoluhisarı Kulüp Lokali’nde oynadığımız bilardo maçlarını hiç unutamam.Anadoluhisarı bir büyük oyuncuyu da Beşiktaş’a verdi. 40 yıllık dostum Erden Erem henüz 20’li yaşlara varmadan Beşiktaş forması giydi. Vedat Okyarlar, Sanlı Sarıalioğulu, Yusuf Tunaoğulu, Lütfi, Niko gibi oyuncular yanında o henüz bir yavru kartaldı. Solaçık oynardı. O oynadığı sürece hiçbir sağbek onun ayağından top alamadı, çalımla geçmediği sağbek de olmadı. Ne var ki, Erden futbola da yaşama da çok farklı bakan biriydi. Yaşam felsefesi yüzünden 20’li yaşların ortasında futboldan koptu, sonra teknik adamlığı seçti. Anadoluhisarı’nın dışında başka yerde hocalık yapmadı. Tam bir futbol emekçisiydi. Futboldan çok şey kazanmadı ama futbola yaşamını verdi. Dinlenceden döndükten sonra Onur Belge’nin arkasından onu da sonsuzluğa yolcu ettik. Erden ile Anadoluhisarı’nın her metrekaresinde bir anımız vardır. Göksu Deresi’nin dili olsa da konuşsa. Işıklar içinde yatsın.
Kınalıada’ya gitmek...Yıllardır Onur Belge ile ne zaman karşılaşsak sorduğu soru hep aynıydı: “Kınalıada’ya ne zaman gelip benim konuğum olacaksın?” Benim yanıtım ise hep aynıydı: “Hele bir bakalım Başkan”. Sonunda benim için bir karar verdi: “Sende ada fobisi var, sen adaya gelemezsin”. Oysa ben adayı da suyu da çok severim. Duşa girdiğimde bile çıkmak istemez canım. Hele su bir de soğuksa...Kınalıada’ya ilk kez 1974’ün Temmuz ayında gittim. Bizim Çeliktepe Tunaspor adında bir semt takımımız vardı. Şimdi Süper Amatör Lig’de oynuyor. O günlerde amatör liglerde oynayan takımlarla maçlar yapardık ve çoğunu da yenerdik. Bizim hiçbirimiz lisansli bile değildik. Kınalıadaspor ile bir maç planlanmıştı. Maçı 4-0 kazandık. Orta alan oyuncusu olarak iki golü ben attım. Bu çok önemli değil. Ama orta alandan çektiğim bir şutun direkten dönmesi futbol yaşamımda unutamadığım hem güzel hem de unutamadığım bir andı. Tam 41 yıl sonra Kınalıada’ya gitmek hem de Onur Belge’yi sonsuzluğa uğurlamak benim için taraifsiz bir kederdir. Aradan 10 gün geçti her sabah uyandığımda düş gördüm herhalde diye düşünüyorum. Birlikte olduğumuzda bazen, güncel konular sinir katsayımı yükseltirdi. Bu durumlarda bile dinginliği ve ağırbaşlılığı ile bizeleri doğru yola getirirdi. Giderek onursuzlaşan bir ortamda Onur’suz yaşamak çok zorlayacak bizi...