25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Güneş Yanığı’

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Başlık, sanırım on yıl kadar önce izlediğim bir filmin adıdır (Burnt by the sun). Sovyetler Birliği’nde Stalin’in önemli subaylarından biri gönenç (mutluluk) içinde emekliliğini yaşarken, hayatını sürdürdüğü küçük kasabada KGB’nin hışmına uğrar, başına gelmedik kalmaz. Onca yıl geçtikten sonra bile anımsadığım zaman yüreğim yanar. Kuşkusuz Şenol Güneş’in de büyük futbol yürüyüşü sırasında canını ya da yüreğini yakan olaylar olmuştur. İlk aklıma gelenler, ciğerlerinden rahatsızlandığı zaman Akçaabat Sebatspor’a gönderilmesi ve Trabzonspor’un başında bulunduğu sırada Fenerbahçe’ye yitirilen iki şampiyonluk... Teknik direktörlük yaşamında henüz şampiyonluk yaşamadığı için eleştirilen Şenol Güneş’in üç büyük kulüpten birinde görev yapmasını her zaman istemişimdir. Ligden sonra Bursaspor ile kupada da final yaşayan ama kupa kaldıramayan Güneş’in başarısı kadar özyapısından kaynaklanan sağlam duruşu da önemlidir. Büyük takımların başında görev yapan teknik adamların çoğu, kulüp gücünü de arkalarına alıp şiddet içeren davranışlarda bulunurken Şenol Güneş’in bulunduğu yerde genellikle erinç (huzur) içinde bir yaşam vardır. Bu yaşamı üç büyük takımın başında daha geniş kitlelere aktarabileceği için güneşin bu yerlerden doğması gerekirİnsana gönenç veren özlü sözleri ile Trabzon futbol takımının çıkardığı üç filozoftan biridir Şenol Güneş. Diğer ikisi ise Özkan Sümer ve Köksal Mesçi’dir. Üçünü de çok yakından tanırım. Sevgili Köksal Ağabey’im büyük olasılıkla köy evinde Hegel, Albert Camus ya da Bertrand Russell okuyordur. Şenol Güneş’in felsefeye düşkün olmasında hocalığını yapan Özkan Sümer’in etkisi oldu mu bilemiyorum, ama “Güneş herkese doğar, yeter ki yararlanın” söylemi salt kendi takımına değil tüm futbol dünyasına gönderdiği çok özel bir iletidir. Kulüp olarak Beşiktaş ve onların özel yandaş grubu Çarşı ile özdeşleşen Şenol Güneş’in eleştirileri, rakiplerine bile ağır gelmiyor. En fazla güneş yanığı gibi iyileşmeye yüz tutmaya başlayınca tatlı tatlı kaşındırır. Hepsi o kadar! Bu bağlamda Şenol Güneş’i şampiyonluklar peşinde koşan bir teknik direktörden çok, futbolumuzun kültürel altyapısının oluşmasında öğretmen rolü üstlenen bir “kültür adamı” olarak görmek öncelikli düşünce olmalıdır. Altyapılarından ürettikleri genç oyuncularla futbolumuzda ve kendi dünyalarında devrim yapan Trabzonspor ile Beşiktaş Şenol Güneş’in söylemlerine salt kulak vermek bir yana sahip de çıkmalıdırlar.
Çok şükür Melo’dan kurtulduk...Sporculuk etiğinden haberi olmayan Brezilyalı futbolcu Felipe Melo’nun tekrar Galatasaray’da antrenmanlara çıkması, kadroya alınması beni ne denli rahatsız ettiyse, son anda İnter’e transfer olması da o kadar sevindirdi. Geçen hafta bu köşede Galatasaray’da kalma olasılığına karşı sitem eden bir yazı yazmıştım. Futbol alanında meslektaşlarına yapmadığını bırakmayan, Futbol Federasyonu Başkanı’nın elini sıkmayan futbol yokedicisi Hamza Hamzaoğlu’nun da onay vermesiyle İtalya’nın yolunu tuttu. Zaten oradan defolu bir şekilde gelmişti. Türk futbolu bir futbol teröristinden kurtuldu. Türk futboluna geçmiş olsun...
Trabzonspor’da çiftbaşlılık...Bilmem dikkatinizi çekiyor mu? Birkaç gündür çok satan gazetelerin Trabzonspor’a ilişkin haber yaptıkları sayfalarında hep Süleyman Hurma var. Hurma öylesine fazla öne çıkıyor ki, neredeyse Türkiye Futbol Direktör’ü Fatih Terim’i sollayacak. Ayrıca bu durumu Türkiye direktörü Terim içine sindirebiliyor mu bilemiyorum. Terim hocamız Hurma’nın kulağını çekmesin sonra! Süleyman Hurma, idari kararlar bir yana teknik işlere de ciddi şekilde karışıyor. Salı günkü Hürriyet gazetesinin manşetindeki sözleri şöyle: “Koşun, mücadele edin, rakibi ısırın, şampiyon olun.” Trabzonspor Teknik Direktörü Şota Arveladze Kasımpaşa’yı çalıştırdığı günlerde bir maç sonu söyleşisi için yayıncı kuruluşun kamerasının karşısındadır. Görevli Şota’ya soru sormak üzere giriş yapar: “Çok koştunuz, iyi savunma yaptınız, orta alanı kontrol edip kanatlardan başarılı ataklar geliştirdiniz...” Muhabir bir türlü soruya geçemeyince gülmece ustası Şota şöyle der: “Bunları benim söylemem gerekmiyor mu?” Ben de Gürcü teknik adama soruyorum: Süleyman Hurma’nın dediklerini senin söylemen gerekmiyor mu? Bu çitbaşlılık nereye kadar gidecek? Yazın yenilen hurmalar kışın başınıza iş açmasın...