28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Günümüzün iki temel özelliği

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

Güç görecedir. “Emperyalizmin zincirinin zayıfladığı noktalardan kırılarak aşılması”, hem emperyalist denetimin zayıflamasını, hem de zinciri kıracak milli kuvvetlerin yeterince güçlü olmasını içinde barındırır. 20. yüzyılda iki dünya savaşı, emperyalist sistemin zayıflamasına yol açtı. Zincirin kırılması, o zinciri kıracak toplumsal, siyasal ve askeri güce sahip coğrafyalarda gerçekleşti.

GEÇEN YÜZ YILIN PAYLAŞIM SAVAŞLARI
Geçen yüzyılın iki dünya savaşı da, emperyalistler arası yeniden paylaşım savaşıydı. 2. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nın saldırısına uğrayan Sovyetler Birliği’nin de - üstelik savaşın sonucunun belirlenmesinde en önemli rollerden birini oynayan bir güç olarak - yer alması, kuşkusuz yeni bir olguydu. Ama savaşın kaynağında yatan, yine Nazi Almanyası’nın yeniden paylaşım talebiydi. Sovyetler Birliği’ne saldırısı, bu ülkeyi de yeniden paylaşımın konusu haline getirme hedefinden kaynaklanmaktaydı.
Yirminci yüzyılda başlayan “Emperyalizm, Milli Demokratik Devrimler ve Sosyalizme Açılım Çağı” günümüzde de hükmünü sürdürmektedir. Ama 21. yüzyıl, bu çağın artık geçen yüzyılın kimi kalıplarını geçersiz hale getiren yeni bir evresine tanıklık etmektedir. Bu evreyi daha öncesinden farklı kılan iki önemli özellik vardır.

EMPERYALİST SİSTEM İÇİNDEKİ SAFLAŞMALARA YÖN VEREN ETKEN
Birincisi, emperyalist sistem içindeki bölünme ve yeniden saflaşmalara yön veren temel etken artık emperyalist ülkeler arasındaki rekabet olmaktan çıkmıştır. Ezilen Dünya, emperyalist denetimin dışına çıkıp, bağımsızlığını korumaya odaklanmanın çok ötesine geçerek, içinden emperyalist sisteme alternatif oluşturan bir Gelişen Dünya çıkarmıştır. Emperyalist sistem içindeki yeniden saflaşmalara yöne veren temel etken, artık Gelişen Dünya’nın yükselişine karşı takınılan tutum haline gelmiştir. Farklılaşma, yalnızca ülke tutumlarında değil, her ülkenin kendi içindeki yeniden konuşlanmalarda da görülmektedir. Uluslararası neoliberal düzenin çöküşünün yol açtığı “yeni bir dünya düzeni” arayışı, bu farklılaşmaya ivme kazandırmaktadır.

MİLLET’İN YENİDEN VE DAHA DERİNDEN KEŞFİ
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kısa bir süre için de olsa dünyanın tek kutuplu hale gelmesi, devrimi her yerde görece daha geri mevzilere itmiştir. Amerika, dünya hakimiyetinin önündeki temel engeli “doğru” belirleyerek, milli devletleri yıkma ve milletleri dağıtma programını yürürlüğe koymuştur. “Yanlış”ı ise, insanlığın devrim birikimini küçümsemek olmuştur. İnsanlığın bütün önemli ileri atılımlarının en azından bir dönemecinde “kulun sıkışıp, Hızır’ın yetişmesi” yatar. ABD’nin saldırısı, Ezilen Dünya’nın çağımızın Hızır’ı olarak milleti yalnızca “yeniden” değil, ama bu kez “daha derinden” keşfetmesine yol açmıştır. İçinden geçmekte olduğumuz evrenin ikinci temel özelliği de budur.

BİRİKİM İNSANLIĞIN EN DEĞERLİ VARLIĞIDIR
Atatürk Devrimi’nin birikiminin özeti, “Altı Ok”tur. Atatürk Devrimi, ülkemizin varlığını koruma ve gelişmesinin toplumsal temeli olarak “milletleşme sürecinin ilerletilmesini” almıştır. Bu sürecin karşılaştığı sorunları, kimilerinin iddia ettiği gibi “pragmatik” bir yaklaşımla değil, ama “pratik içinde” çözerek ilerlemiştir. Bugün dünya, “Altı Ok”un pratik içinde yeniden doğrulandığı bir süreci yaşamaktadır. Avrasya coğrafyasının milletleşme sürecinin farklı aşamalarında bulunan ülkeleri, kendi koşulları içinde Altı Ok’u keşfettikleri ölçüde gelişmektedirler.
Bu durum, kuşkusuz bizim için de geçerlidir. Nesnel zorunluluklar, her geçen gün Altı Ok’u yeniden ve daha güçlü bir biçimde dayatmaktadır. Öznel düzlemde bu gelişmeye eşlik eden, milletin büyük çoğunluğu içinde yaşamını sürdüren Atatürk birikimidir. Tasarımı ve oluşumu ABD tarafından ve Atatürk Devrimini tasfiye amacıyla şekillendirilmiş olan siyasal kuvvetlerin bile yükselen bu dalgadan güçlü biçimde etkilenmeleri, olsa olsa içinden geçmekte olduğumuz evrenin temel özelliklerinin karşı konulmaz niteliğinin bir göstergesidir.
Atatürk Devrimi yükseliş, emperyalizm ise hızlı bir gerileyiş süreci içindedir. Öte yandan bu sürecin ikirciklere, yalpalamalara ve Atatürk karşıtlığında diretmeye tahammülü yoktur. Atatürk’ün yola Atatürk karşıtlığıyla çıkmış olanları bile hizaya zorlayan gücü, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan güçtür.