19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Alman devlet aklı ve aşırı sağın önlenemez yükselişi

Ferhan Bayır

Ferhan Bayır

Eski Yazar

A+ A-

Alman devlet aklı ve aşırı sağın önlenemez yükselişi - Resim: 1

1930 seçimlerinde, Thüringen’de ilk kez bir eyalet hükümeti, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) ile kurulmuştu.

Bu seçimlerden sonra, 2 Şubat 1930 tarihinde, Adolf Hitler, “En büyük başarıyı Thüringen’de kazandık. Biz orada belirleyici parti konumundayız... Bugüne kadar hükümeti kuran partiler, bizim katkımız olmadan çoğunluğu sağlayamıyor” değerlendirmesinde bulunmuştu.

Yaklaşık yüz yıl sonra, yine Thüringen eyaletindeki seçimler sonucu, aşırı sağ parti AfD siyasi dengeleri belirleyecek güce ulaştı ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez aşırı sağ bir parti eyalet hükümetinin oluşmasında söz sahibi oldu.

Alman devlet aklı ve aşırı sağın önlenemez yükselişi - Resim: 2

Yüz yıl sonra tekrar eden bu olay, Alman toplumunda şaşkınlık ve panik havası yaratsa da, Marx’ın “Hegel, bir yerlerde, dünya tarihindeki tüm büyük olguların ve kişilerin, bir anlamda, iki kez ortaya çıktığını söyler. Şunu eklemeyi unutmuş: Birinde trajedi, diğerinde komedi olarak” sözlerini hatırlamamak imkânsız.

Thüringen eyaletindeki başkanlık seçimleri, Almanya’daki parlamentarizmin uzun zamandır içinde bulunduğu komediyi berrak biçimde ortaya çıkardı.

Bir yüzyıl önce zayıf Alman demokrasisinin yarattığı Weimar anayasasına güvenerek, parlamenter sistem içinde Hitler’in yükselişinin engelleneceğini düşünen liberal demokrat Almanların bugün de aynı iyimserliği paylaşmasıysa, komediyi trajik hale getirmektedir.

Alman devlet aklı ve aşırı sağın önlenemez yükselişi - Resim: 3

THÜRINGEN’DE YIKILAN SIYASI TABULAR

Thüringen eyalet seçimlerinde Die Linke (Sol Parti) en çok oyu alırken, AfD ikinci parti olmuştu. Almanya’daki Federal hükümetin büyük ortağı, Merkel’in partisi CDU (Hristiyan Demokratik Birlik) üçüncü, koalisyon ortağı SPD ise dördüncü sırada yer almıştı.

Thüringen eyaletindeki seçim krizi, Ekim ayı sonunda yapılan eyalet parlamentosu seçimleri sonucunda bir çoğunluk hükümeti kurulamamasıyla başlamıştı.

Geçen dönemin Başbakanı Sol Parti temsilcisi Bodo Ramelow, Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller ile birlikte azınlık hükümeti üzerinde uzlaşma sağlamış ve mecliste başkanlık seçimine favori olarak girmişti.

Rameolow’un, ilk iki turda çoğunluğu sağlayamasa da teamüller gereği üçüncü turda salt çoğunluğu alarak seçileceğinden şüphe edilmiyordu.

Ne var ki Thüringen Parlamentosu’nun en küçük grubunu oluşturan, yüzde beş barajı kıl payı geçerek sadece beş sandalye kazanan, Hür Demokrat Parti’nin (FDP) adayı Thomas Kemmerich, bir oy farkı ile başkan seçildi.

Eyaletteki en küçük parti liderinin başkan seçilmesi belki, normal şartlarda demokrasi şöleni ve uzlaşı erdemi olarak yüceltilirdi!

Fakat Kemmerich’in, aşırı sağ parti AfD’nin desteğiyle başkanlık koltuğuna oturması, Alman siyasetinde deprem etkisi yarattı.

Almanya’daki merkez sağ ve muhafazakâr partiler dahil tüm siyasi partiler prensip gereği, AfD ile hiçbir siyasi ittifak yapmama kararı almış ve AfD’ye parlamenter sistem içinde fiili tecrit politikası uygulanmıştı.

Thüringen eyaletindeki seçimlerde liberal parti, ilk kez AfD ile gizlice ittifak yaparak bu prensibi çiğnedi.

Küçük bir eyaletteki krizin ‘Avrupa demokrasisinin’ krizine dönüşmesinin nedeni ise, en büyük parti olan Merkel’in partisinin de AfD ile birlikte hareket ederek Kemmerich’in seçilmesini sağlamış olmasıdır.

CDU üyesi olan Federal Hükümet’in Doğu Eyaletleri Sorumlusu Christian Hirte, Thüringen’de sağ popülist AfD’nin oyu ile başkan seçilen FDP’li Kemmerich’i “merkezin adayı” diye niteleyerek, Sol Parti, SPD ve Yeşiller’den oluşan bloku yenilgiye uğrattığı için Twitter üzerinden tebrik etmişti.

Böylece, CDU’un da FDP ile birlikte AfD ile yaptığı ittifak hasır altı edilemez hale geldi.

Federal hükümetin diğer ortakları SPD ve Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partisinin sert biçimde CDU’nun desteğini kınaması sonrası, Merkel önce Hirte’yi görevinden aldı ve demokrasinin itibarı için Thüringen’de seçimlerin yeniden yapılması gerektiğini söyledi.

MERKEZİN KAÇINILMAZ ÇÖKÜŞÜ

Thüringen eyaletinde yapılacak yeni seçimlerin Alman demokrasisinin ‘itibarını’ yeniden tesis etmesi imkânsız gözükmektedir.

CDU’nun tabanının ve doğu eyaletlerindeki yöneticilerinin, geleneksel olarak Sol Parti’ye karşı uzlaşmaz tavırları ortadadır. Kaldı ki yeni bir seçimde AfD’nin oylarını arttırması da yüksek olasılıktır.

Bu noktada asıl tartışılması gereken, merkez medyanın ve koalisyon parti sözcülerinin Thüringen eyaletindeki siyasi krizi, salt Doğu Almanya’nın tarihsel ve kültürel sorunu olarak ele almalarıdır.

Bu bakışa göre, Doğu Almanya’daki komünist gelenekten dolayı Sol Parti gücünü önemli ölçüde korurken, eğitimsiz ve yoksul kesim, göçmen ve yabancı düşmanı propagandanın etkisiyle AfD’ye de yönelmiştir.

Berlin’deki siyasi elitler, kendi ülkelerinin doğusundaki gelişmeleri, sanki Ortadoğu veya Latin Amerika’daki herhangi bir ülkedeki siyasi durum gibi değerlendirmeleri çarpıcıdır.

Doğu eyaletlerinde başlayan bu yeni siyasi durumun kısa sürede Berlin’i de kuşatacağı kesindir. Elbette Berlin’deki siyasiler de bu durumun farkındadır.

Avrupa’da yükselen aşırı sağa karşı, liberaller ve demokratlar Almanya’yı, Avrupa demokrasisinin sağlam kalesi olarak görerek ve göstererek sistemin güven kaybının üzerini örtmeye çalışmaktadır.

Thüringen’de liberalizmin yalan örtüsü parçalandı, panik havasının nedeni budur.

Trajikomik olan, Avrupa’da parlamenter geçmişi en kirli ve zayıf ülkesi, Junker’lerin Almanya’sından, parlamenter geleneğin korunmasının beklenmesidir.

Zaten Dünya Savaşı öncesi anlamını ve işlevini kaybetmiş parlamenter sistem, Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra, parlamentoyu uluslar arası sermayenin yatak odası haline getiren, halkın iradesini parlamentonun bahçesine dahi sokmaktan imtina ederek kadavraya dönmüştü.

Son otuz yıl boyunca yıkıcı neoliberal politikalar uygulayan kapitalizm, ilk önce emperyalist ülkelerde çözülmektedir. Bugün Thüringen eyaletinde ortaya çıkan siyasi tablo ilk artçı depremdir.

Merkez sağ ve merkez solun yaşadığı erime, Sol Parti ve AfD gibi radikal hareketlerin yükselişini kaçınılmaz hale getirmiştir.

Almanya’nın ikinci merkezi Münih’te AfD’nin ikinci büyük parti konuma gelmesi, bu siyasi krizin ‘geri Doğu Almanya’ söylemiyle geçiştirilemeyeceğinin somut kanıtıdır.

Alman devlet aklı ve aşırı sağın önlenemez yükselişi - Resim: 4

ALMAN DEVLETİNİN GÖLGESİNDE AFD

Tartışılması gereken can alıcı nokta ise, Thüringen’de CDU, FDP ve AfD’nin yan yana gelmesini, tesadüfi ve sapma olarak değerlendiren görüşlerdir.

Thüringen’de Alman ‘derin devleti’ bir anlamda toplumun sinir uçlarını ölçmüştür, AfD’nin diğer sağ partilerle ittifakına Alman toplumunun nasıl tepki vereceğini görerek, toplumu bu sağ bloğa hazırlamaktır amaç.

Die Tageszeitung gazetesi, Thüringen’de Sol Parti’li başkanın seçilmesini engellemek için oynanan oyunun arkasında bir komplo planı olduğunu yazdı:

“Ortalıkta dolaşan iddialara bakılırsa CDU’nun en muhafazakâr kanadı olan Değerler Birliği (Werte-Union) Thüringen’de yaşanan darbeyi önceden en ince ayrıntısına kadar özenle planlamış.

Amaçları da Başbakan Merkel ile CDU’nun lideri ve Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer’i yerlerinden etmek.

Yoksa (ezeli rakipleri) Friedrich Merz’in dün tartışmalı uluslararası finansman devi BlackRock’taki denetim kurulu başkanlığı görevini bırakacağını açıklaması ve partisi CDU’daki yenilenme sürecinde daha aktif görev alacağını duyurması tesadüf değil.”

Gazetenin bu iddiasını dolaylı olarak destekleyen diğer gelişme ise, Merkel’in görevini bıraktıktan sonra yerine aday gösterdiği, şu an Savunma Bakanı olan Annegret Kramp-Karrenbauer’in, parti genel başkanlığına aday olmayacağını açıklamasıdır.

Kramp-Karrenbauer’in açıklamasında dikkat çeken noktaysa “parti içindeki bazı kesimlerin Almanya için Alternatif (AfD) ve Sol Parti ile açıklığa kavuşmamış ilişkileri bulunduğunu” söyleyerek, bu iki partiyle işbirliğine net bir şekilde karşı olduğunun altını çizdi.

Alman devlet aklı, merkez sağ ve sol partiler çözülüp dağılırken, ne kadar dağınık olsa da, kitlelerin radikal sola kaymasına seyirci kalmayacağı aşikârdır, tıpkı 1933 seçimlerden öncesinde olduğu gibi.

Liberallerin ve demokratların, bir türlü yüzleşemediği gerçek, CDU gibi merkez sağ partilerin güç kaybederken, yükselen ne Yeşiller gibi liberal sol, ne Sol Parti gibi radikal solla herhangi bir ittifaka girmeyeceğidir.

Önümüzdeki süreçte CDU içindeki, uluslararası sermayenin doğrudan desteklediği sağ kanadın, Merkel sonrası partide hakim olarak AfD ile ittifak yapacağını öngörmek, kehanet değildir.

Geçen yıl Dresden eyaleti Polis Teşkilatı’ndaki Yabancılar Şubesi amirinin, AfD’nin Dresden’deki mitingine katıldığının ortaya çıkması, yine geçtiğimiz aylarda ordu içinde anayasaya karşı örgütlenen 30 rütbeli askerin İçişleri Bakanı tarafından tespit edilip ihraç edilmesi ve şimdi Thüringen’deki seçimlerde AfD’nin siyasi tecriti delmesi....

Şüphesiz AfD ile Hitler arasında doğrudan, kesintisiz, tarihsel süreklilikten veya özdeşlikten söz etmek bilimsellikten uzaklaşmak ve yeni çelişkileri doğru okuyamamak olur.

Ancak, bürokrasi ve ordudaki Alman devlet refleksi, dün olduğu gibi bugün de sistemi ayakta tutmak için siyaseti aşırı sağda yeniden inşa edecektir ve Alman liberal demokratları dün olduğu gibi bugün de aşırı sağın yanında mevzilenecektir.

Coğrafya kaderse, tarih alınyazısıdır, toplumu dönüştürecek iradeden yoksunlar için!

Bu siyasi öngörüler gerçekleşirse, uluslararası sermayeye göbekten bağlı bu aşırı sağ eğilimlerin, daha saldırgan emperyalist politikalarla Asya’ya yönelmesi kaçınılmazdır.

Bu anlamda, AfD’den Avrasyacılık bekleyenlerin iyimserliği, Weimar anayasasının demokrasiyi koruyacağına inanan liberaller kadar trajik olur.