19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Amerikan ırkçılığının anatomisi

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

79 yaşındaki rahip Charles Moore, 23 Haziran 2014 günü Teksas’ın Grand Saline kasabasındaki bir alışveriş merkezinde üstüne benzin döktü ve kendini ateşe verdi. “Irkçılığı ve ayrımcılığı protesto etmek için” intihar etmişti, bıraktığı notta “ömrüm boyunca Amerika’da şahit olduğu ırkçılık” azalmadı diyordu.

Siyahlar Amerika’ya köle olarak getirildiler. Modern ırkçılığın çıkış noktalarından sayılan kölelik düzeni, Amerikan iç savaşına kadar sürmüştür.

Kölelik karşıtı Kuzey’in kazandığı iç savaştan sonraki yıllarda siyahların haklarında gelişmeler oldu. 1864 -1877 aralığında çıkarılan “yeniden yapılanma yasaları” ile siyahlara vatandaşlık ve oy hakkı verildi. Siyahların oy hakkına sahip vatandaşlar olması Amerikan bağımsızlığını ve birliğini de garanti altına alıyordu.

IRKÇILIĞIN KULUÇKA DÖNEMİ VE ÜÇ “İ”

1890’lara kadar bu iyimserlik havası ile gelen Amerikan toplumu, bu tarihten itibaren yeniden “geriye sarmaya” başlar. 1890-1940 arasında kalan dönem, Amerika’da ırkçılığın zirve yaptığı- dönem olarak ele alınır (Nadir era). Modern Amerikan ırkçılığının temellerini oluşturan bu dönem, üç etkenle başlamıştır. Bunlar İngilizce isimlerinin baş harflerinden hareketle “3 i” olarak adlandırılırlar.

Birincisi Amerikan yerlileridir (indians). ABD, anayasası gereği yurttaş kabul ettiği yerlilerin topraklarına dokunmayacağına söz vermiş olmasına rağmen, 1890’da Yaralı Diz katliamını yapmış ve Kızılderililer’in elindeki toprakları gasp etti. Bu, beyaz adamın kafasında “aşağı bir ırka mensup insanların haklarının gasp edilebileceği” fikrini canlandırdı.

İkincisi göçmen (immigrant) faktörüdür. ABD’ye, 19. Yüzyılın sonunda çok sayıda Avrupalı göçmen geldi. İrlandalı, İtalyan, Polonyalı göçmenler kısa sürede “beyaz olmanın” avantajlarını keşfettiler ve ırkçı politikaların sosyal tabanını oluşturdular. O dönemde, siyah haklarının savunucusu Cumhuriyetçi Parti’ydi. Demokratlar ise ırkçı söylemlere sahip çıkarak göçmenlerin oylarını almayı başarıyorlardı. Büyüyen göçmen nüfus, Cumhuriyetçilerin de oy kaygısı ile aynı söylemleri kabul etmesine yol açtı.

Üçüncü etken ise emperyalizmdir (imperialism). ABD’nin emperyalist bir devlet olarak tarih sahnesine çıkışı 1890’lı yıllardır. Önce Havai, ardından Porto Riko, Küba, Filipinler, Nikaragua, Haiti, ve Dominik derken, onlarca Pasifik ve Orta Amerika ülkesi ABD’nin sömürgesi haline gelmiştir. Böylece Amerikalı beyaz, Avrupalı kardeşinin dört yüz yıldır bildiği bir ‘üstünlük’ duygusu ile ilk kez tanışmıştır: Uzak diyarlardaki kahverengi derililer kendilerini yönetmediği için Beyaz Amerikalı onlara medeniyet götürmektedir! Tüm Batı dünyasında olduğu gibi ABD’de de emperyalizmin “doğal” sonuçlarından biri ırkçılık olmuştur.

1890-1940 arası dönemde, ABD’deki tarih yazımı, sanat ve popüler kültür de siyahların aşağı bir ırk olduğu fikrine hizmet etmiş, bugüne aktarılan yeni ırkçılığın zemini oluşturmuştur.

AKŞAM KENTLERİ VE IRKÇILIĞIN MAYASI

İşte bu dönem, Amerikan tarihinin az bilinen bir başka karanlık sayfasının açıldığı zamandır. Bu sayfanın adı “akşam kentleri” (sundown towns)’dir. Bunlar, linç, cinayet, tecavüz ve tehdit yolu ile siyahlardan “arındırılmış” kentlerdir. Girişlerine “siyahsanız gece dışarı çıkmayın, başınıza bir şey gelebilir” uyarısı asılan bu kentlerin sayısı 1890’da 119 iken, 1930’da 694’e çıkmıştır. Bu “gri kentler” bugün bile varlıklarını sürdürmektedir. Rahip Moore’un doğduğu ve intihar ettiği yer olan sevimli Grand Saline kasabası da aslında onlardan biridir.

Dikkatli bir göz, ABD’de ırkçılığın kuluçka dönemindeki koşulların bugün de geçerli olduğunu görecektir. Evet, ırkçılık gökten zembille inmez. Hem sosyal, hem siyasi bir fenomendir ve mutlaka tarihsel bir arka plana dayanır. Bu bakımdan, ABD toplumunda ırkçılığın nüvesi mevcuttur, arada bir tekrar dişini göstermesi kimseyi şaşırtmamalıdır.

Haftaya, Batı’da mümkün olan ırkçılığın Türkiye’de neden mümkün olmadığını, Türklerin neden ırkçı olamayacağını izah etmeye çalışacağım.