26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atatürk Afganistan cephesinde-2: Korkulu Rüya: Mazlum milletlerin birleşerek güç oluşturması

Şule Perinçek

Şule Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Yıl 1919.

Temmuz'un 23'ü. Çarşamba günü.

İstanbul'umuz işgal edilmiş. Hükümet haysiyeti, millî izzeti nefsimiz tecavüz ve saldırıya uğramış. Osmanlı tebasından Rum ve Ermeni unsurlar gördükleri teşvik ve yardım neticesinde millî namusumuzu yaralayacak taşkınlıklar ve küstah tecavüzler yapıyor.(1) Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış. Memleketin her tarafında Hıristiyan unsurlar gizli, açık özel emel ve maksatlarına ulaşmak için devletin bir an önce çökmesine mesai sarfediyorlar.

Çare aranıyor.

İngiltere himayesi?

Amerikan mandası?

Mahalli kurtuluş çareleri?

Seçenekler bunlar gösteriliyor.

Oysa tek bir karar olabilir!

O da millî hâkimiyete dayalı yeni bir Türk devleti kurmak.

Ya istiklal ya istiklal kararlılığıyla İstanbul'dan kopuş ve zorlu bir yolculuk...

Mazlumlar dünyasının başarıya ulaşacak ilk başkaldırısı.

Bütün zalimlere karşı.

Onları “mahvetmek ve yoketmek” üzere yola çıkılmış.

Erzurum Kongresi, 23 Temmuz'da Atatürk'ün tanımıyla “milletin, mutlak ve müstebit idarenin yıkılması zaferini idrak ve Mukaddes Meşrutiyet'in doğuşunu kutladığı” o yüce günde ve “vatanın kurtarılması ve bağımsızlığı uğrundaki milli emellerde ve mukaddes çalışmalarda başarılar”ın(2) eşiğinde toplandı.(3)

Mustafa Kemal, Heyet başkanı seçilmiş. Kürsüde ilk konuşmasını yapıyor.

Yollarda gazeteleri okuyabilmiş midir? Ajansları izleyebilmiş midir?

Bandırma vapuruna binene kadar ve sonrasında yaşadıklarını biliyoruz.

Ancak o koşullarda bile dünyadaki “genel ve özel vaziyet” hakkında “faydalı” bilgilere sahip.

Atatürk Afganistan cephesinde-2: Korkulu Rüya: Mazlum milletlerin birleşerek güç oluşturması - Resim: 1

O kahraman kadınlarımızın kağnısı bile yok.

MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN YÜREĞİ YOKSUL ÜLKELERLE ÇARPIYOR

Hem de iletişimin o günlerin koşullarında en zor olan yerlere ilişkin. Gözü Mazlumlar Dünyasındadır, Doğudadır. Mısır, Hindistan, Afganistan, Suriye ve Irak, Arabistan, yüreği o yoksul ülkelerle birlikte çarpıyor:

“Dört aydan beri Mısır'da millî bağımsızlığın temini ve geri alınması için pek kanlı vakalar ve ihtilaller devam ediyor...

“Hindistan'da bağımsızlık için geniş ölçekte ihtilaller oluyor, milli maksatlarına ulaşmak için bankalar, Avrupa müesseseleri, demiryolları bombalarla tahrip ediliyor.

“Afganistan ordusu da, İngilizlerin milliyeti imha siyasetine karşı harp ediyor... İngilizlerin bel bağladıkları sınır kabilelerinin de Afganlılara katıldığını ve bu yüzden İngiliz askerlerinin de dahile çekilmeye mecbur olduğunu, gazeteleri itiraf etmişlerdir...”

“Suriye'de ve Irak'ta, İngilizlerin ve yabancıların tahakküm ve idaresinden tekmil Arabistan galeyan halindedir. Arabistan'ın her yerinde yabancı boyunduruğu reddediliyor...”(4)

Konuşmanın tamamını ayıracak kadar önemi ve faydası nedir bu bilgilerin?

Kafkasya, Rusya, Macar ve Bulgarlar... ne kadar “milli varlıklarıyla” yabancı istilaya mücadele veren milletler varsa hepsini sayıp döküyor. Çünkü onlar bir anlamda örnek, bir anlamda onların başarısı bizim başarımızın yolunu açacak. Bizim başarımız da onlarınkini...

Afganistan'la Türkiye'nin ilk yapılan anlaşmanın maddelerinden birini okuyunca size anlamsız gelebilir. İki ülke arasında siyasi durumlarına, eğitim, ticaret gibi konulardaki ihtiyaç ve isteklerine ilişkin birbirlerine en hızlı biçimde bilgi vermek için düzenli ve özel posta kurulmasına karar verildi.

Hiç de anlamsız değil. Tam tersine çok anlamlı bir dış politika uygulaması.

Birbirlerinin ihtiyaçlarını ve dertlerini bilecekler.

Çünkü;

Yekdiğeriyle hemdert milletler dayanışma içinde olmalılar. Ayrı ayrı güçlü ve bağımsız olurlarsa emperyalist devletlerin ellerinden silahları alabilir, baskı ve zulümlerine dur diyebilirler.

Değerlendirme ölçütleri bunlar olunca bu ülkelerin başlarındaki yöneticiler bağımsızlıktan yana ve emperyalist devletlere karşılar mı değiller mi, ona bakılıyor.

Tıpkı milli mücadelenin Kongrelerine katılanlar gibi.

Atatürk Afganistan cephesinde-2: Korkulu Rüya: Mazlum milletlerin birleşerek güç oluşturması - Resim: 2

Mustafa Kemal Sıvas Kongresi sırasında Sivas Kadısı Hasbi ve Şeyh Fevzi Efendi ile birlikte.

DOĞU MİLLETLERİ İSTEDİĞİ HÜKÜMET BİÇİMİYLE KENDİNİ YÖNETİR

Afganistan'la 1921'de yapılan anlaşmadaki maddelerden biri de bu anlayışı belgelendiriyor:

Taraflar “bütün Doğu milletlerinin istediği hükümet biçimiyle kendini yönetmekte özgür” olduğunu kabul ediyorlar.

Hemen her siyasi adımda bu mücadelenin önüne çıkacak engeller ve bunların ortadan kaldırılması önemlidir. Değerlendirmeler ve kararlar bu hassas terazide tartılır. İstanbul hükümetleri bile bu açıdan, “hükümet ve milletin millî emellerinin ahenki” açısından değerlendirilir. Ferit Paşa ve Ali Rıza Paşa hükümeti arasındaki fark ve tercih nedeni 9 Ekim 1919'da millete yapılan açıklamada vurgulanır.(5)

Aynı tarihte Suriyelilere de bir beyanname yayımlanır.(6)

Hedef ve amaç aynıdır.

Bugüne de ışık tutmaktadır.

Hedefte her zaman emperyalist düşman olmalıdır. Doğu'nun hemdert mazlum milletleri sorunlarını kendi aralarında çözmelidir.

Beyannamede Suriyelilere aramızda kışkırtılan ve bizleri birbirimizden ayıran “husumete” önem vermeyin diye bir din kardeşi olarak seslenir. Bütün anlaşmazlıkları ortadan kaldırabiliriz. Silahlarımız ülkemizi bölmek isteyen hainlere karşı çevrilmelidir. Düşmanlarımızı ancak böyle perişan edebiliriz...

Aynı ilkeli bakış açısı 21 Aralık gecesi 1937'de Türkiye'yi ziyaret eden Suriye Başvekili Cemil Mardam'a da dile getirilir.

Bir Fransız generali nasıl bütün bir millete hükmedebilir! “Suriyeliler olgun değildir” gibi bir gerekçe Atatürk'ü kuşkusuz çok öfkelendirir. “Fransızların kendileri ne zaman olgun olmuşlar!” “Tarihin bu konuları doğru yazmadığını” Atatürk çok iyi bilir. Hem kendisi çok okur ve araştırır, hem de bunun bir baskı unsuru olarak eğitim sistemimizde bile kullanıldığını, Türk milletine de ve mazlum milletlerin temsilcilerine de yaptığı hemen her konuşmasında mücadelenin en başından bu yana söylemiştir. Türkiye Cumhurbaşkanı Suriyelileri de çok iyi tanır. Madram'la konuşmasında sorar: “Suriyeliler mükemmelen medeniyken acaba Fransızlar ne vaziyetteydi?”

Suriyelilere seslenir. Ellerindeki kollarındaki bağları çözmeye, birlikte kuvvet yapmaya çağırır.

Hatay meselesi iki kardeş arasında çözülür.

İş ki aradan emperyalistler bartaraf edilsin.

İş ki Atatürk Türkiye'sine ceplerinde Fransızların önerileriyle gelmesinler.

Cemil Madram'a göre de aramızdaki anlaşmazlıklar geçicidir, ortadan kaldırmak aslında kolaydır.(7)

İKİ ÜLKE DE EMPERYALİZME KARŞI MÜCADELE VERİYOR

Türk-Afgan ilişkileri de bu temel üzerinde sağlamlaştı. İki ülke de aynı dönemde emperyalizme karşı mücadele veriyordu. Afganistan 1839'da İngiliz işgaline uğradı. O zamandan bu yana da bu topraklarda Büyük Britanya İmparatorluğu'na karşı mücadelede büyük deneyimler kazandılar.

Zaten coğrafi konumu nedeniyle tarihi boyunca Perslerden Büyük İskender'e, Araplardan Moğollara, Çarlık Rusyasına kadar işgal yaşamış, Akhunlar, Göktürkler, Samaniler, Gazneliler, Büyük Selçuklu Devleti ve Harzemşahlar, Özbekler, Halaçlar, Türkmenler hepsi ardında bu topraklarda bir kök bırakmıştı. Bölgedeki bütün diğer devletler gibi Afganistan'da da çok değişik etnik grup yaşıyordu.

Ortaçağ ilişkilerinin, aşiret yapısının tasfiyesine, millî birliğin kurulmasına, ekonomilerini geliştirmelerine, önemli yer altı zenginliklerinden yararlanmalarına emperyalizmin yayılmacılığı izin vermedi. Tarihi uzun yıllar işgale karşı, iç karışıklıklarla boğuşarak bağımsızlığı için direnişle geçti.

BATI'NIN İLKEL SANDIĞI AFGANİSTAN İNGİLTERE'YE BOYUN EĞDİRDİ

Emanullah Han, babası öldürülünce öcünü almak için kardeşi Nasrullah Han'la mücadele etti, 19 Şubat 1919'da Kabil'de ekâbir ve ayandan oluşan bir topluluk huzurunda emirliğini ilan etti. Hazır bulunanların tamamı kendisini kabul etti. Celalabad'taki askerler Emanullah'ın emirliğini sonradan kabul ettiler. Nasrullah'ı esir aldılar, Kâbil'e gönderdiler. 27 yaşındaki Emanullah Han, Abdgâh Camii'nde bütün reisleri, ordu ve halkı toplayarak coşkulu bir konuşma yaptı.

İngiltere'ye karşı bağımsızlığını sağlayacağının vaadini verdi.

Hindistan Genel Valisi Lord Chelmsford'a mektup gönderdi hem tahta çıktığını hem de Afganistan'ın bağımsızlığını bildirdi. Tarihlerinde üçüncü bir kez daha İngiltere-Afganistan savaşı yaşadılar. İngiltere kaybetti, 8 Ağustos 1919'da Ravalpindi Anlaşmasıyla Afganistan'ın bağımsızlığını kabul etmek zorunda kaldı. Emanullah Han 19 Ağustos 1919'da bağımsızlığını ilan etti.

Ama İngilizler Afganistan'ı ondan sonra da rahat bırakmadılar. Afganlar bağımsızlıklarını söke söke aldılar, hatta birkaç kez yeniden tanıtmak zorunda kaldılar. Anlaşmaların imzalanması aylar sürdü. Milli Mücadele'nin habercisi Anadolu Ajansı'nın ifadesiyle “İngiltere nihayet Afganistan'a boyun eğdi. Afganlar istediklerini İngilizlere kabul ettirdiler.”

“Batı'nın ilkel sandığı Afganistan, kendi varlığını dünya medeniyetine ilan etti.”(8)

İyi ki o günlerde bugün Atatürkçüyüm diye geçinenlerin hükmü geçmiyordu. Geçemezdi, çünkü Mustafa Kemal savaşın başındaydı.

Emperyalizmin güdümünde mevzilenenlerin ise ne taht için kardeş kavgası veren bir Emir'i ne de Afgan halkının kıyafetini beğenmeleri mümkündü. “İlkel Afganların” bağımsızlık mücadelesi verebileceği olasılığını hele hiç yakıştıramazlardı.

Görüldüğü gibi “mevziler” yüzyıl geçse de değişmiyor.

İSLAM DÜNYASI TÜRKLERİN BAŞARISINI İSTİYOR

Öte yandan Çanakkale'nin geçilmezliğinin Afganistan açısından elbette büyük anlamı vardı.

7 Ağustos 1921'de Hakimiyeti Milliye'de yer alan haberde Afgan-Hint (İngiliz) antlaşmasının henüz uygulamaya konulmadığı bilgisi veriliyor.

Görüşmelerin aksamasının nedeni bizi yakından ilgilendiriyor. Afgan Emiri, Türk milliyetçilerinin talepleri karşılanmadıkça ve Türkiye sorunu kesin olarak çözülmedikçe İngilizlerle bir antlaşma imzalamak istemememiş.

Gazete, Afgan Emiri'nin daha sonra meşrutiyet idaresini ve Afganistan'ın hür ve bağımsız olduğunu ilan ettiğini, Anayasa'nın suretlerinin Anadolu'ya ve Buhara'ya gönderildiğini yazıyor. Afganistan'daki bu olay çok önemli bulunuyor. Öyle olması da kaçınılmaz, çünkü “halkın kuvvet ve kudretini” ispat ettiği vurgulanıyor:

“Afgan halkı son zamanlarda millî bağımsızlıklarını elde etmek için büyük bir azim ve iradeye sahiptir. Bundan dolayı bu ilk adım pek ziyade önem taşımaktadır.”(9)

Buna karşılık Vakit'de yayımlanan “Londra mektubu” başlıklı bir haberde Afgan elçisinin Afganistan'ın durumu ve Doğu sorunu konusundaki demecinde Türk-Yunan ilişkileri konusundaki soruya şu yanıtı verdiği yer almıştı:

“Türkler bir istilâya maruz kaldılar. İslam dünyası, Türklerin başarısını istiyor. Bu defa Lord Curzon'a bu konudaki fikirlerimi bildirdim.”(10)

Aslında İngilizlerin korkulu rüyası da bu. Mazlum milletlerin birleşerek bir güç oluşturmaları. Aradaki binlerce kilometre uzaklığa karşın aynı gerekçeler Kurtuluş Savaşı verme kararlılığında olan Türkiye ve devrim sürecinde olan Sovyetler Birliği için de geçerliydi. Mustafa Kemal'in Erzurum Kongresi'ndeki kısa açılış konuşmasında, Afganistan'ın İngiltere'yle savaşının gidişatı hakkında Kongre'ye bilgi vermesi, gelişmeleri yakından izlemesi, daha sonra Emanullah Han'la yakın ilişkileri, çok doğaldı.

Üçü de birbirini tanıyan ilk ülkeler oldular. Üç ülkenin de başarısı birbirlerini tetikleyecekti.

CEMAL PAŞA MİLLİ MÜCADELEYE DESTEK İÇİN AFGANİSTAN'A GİDİYOR

Atatürk Afganistan cephesinde-2: Korkulu Rüya: Mazlum milletlerin birleşerek güç oluşturması - Resim: 3

Cemal Paşa, “müşterek düşmanı gücünün yettiği kadar yormak” için Afganistan'a gitti. İşte bu Afganlar İngiliz'in sırtını yere getirdi. Çünkü onlar “millî bağımsızlıklarını elde etmek için büyük bir azim ve iradeye sahip”.

Atatürk Afganistan cephesinde-2: Korkulu Rüya: Mazlum milletlerin birleşerek güç oluşturması - Resim: 4

Filin sırtında elinde tüfeği olan Cemal Paşa. Yanında yaverleri Süreyya ve İsmet Beyler var. (10 Ağustos 1921).

O dönemde de vatanın geleceğinin sorumluğunu taşıyan herkesin, vatandan uzak da olsa hareket noktası aynıydı. Düşman müşterekti.

İttihat Terakki'nin liderlerinden eski Bahriye Nazırı Cemal Paşa, 14 Eylül 1920'de uzun bir yolculuktan sonra Afganistan'a gitmiş, burada Rus yetkilileriyle iş birliği yaparak İngilizlere Hindistan’da büyük bir darbe indirmek ve Milli Mücadele'ye destek olmak istemiştir. Bu amaçla Afgan Ordusu'nu geliştirmek, eğitmek, yeniden örgütlemek ve bir “Kıt’a-i Numune” kurma görevini yüklenmiştir.

Cemal Paşa Afganistan’a gitmek için ailesiyle vedalaşırken, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da muhakkak başarılı olacağını ve kendisinin de ona yardımcı olmak maksadıyla Afganistan’a gidip İngilizlere karşı savaşmak niyetinde olduğunu söylemiştir.(11)

Eşi Seniha Hanım bu konuşmayı şöyle aktarıyor:

“Anadolu’daki arkadaşlarımızı, kardeşlerimizi rahat bırakmalıyız. Bizim vatan hudutlarından uzakta çalışmamız lazımdır. Bu hudutlara yaklaşmamız asla doğru olmaz. Ben bu sebeple Afganistan’a gideceğim. Orada, müşterek düşman ve bugün için hemen hemen belli başlı düşman İngilizlere karşı bir cephe alacağım ve gücümün yettiği kadar yoracağım. Afganistan’a nafi olurken bir yandan da öz yurduma uzaktan da olsa hizmet edeceğim.”(12)

Nitekim, Moskova Sefirimiz Ali Fuat Paşa, Cemal Paşa'nın Afganistan'dan Enver Paşa ve arkadaşlarına yazdığı mektupta “gerek iç gerekse dış siyasette BMM etrafında toplanmak lazım geldiğini, buna karşı müşkülat çıkarmayı değil hatta hariçteki siyaset hakkında da söz konusu Meclis'in vereceği talimata göre hareket lazım geldiğini açıkca” bildirdiğini Ankara'ya iletmiştir.(13)

TÜRK SUBAY VE ASKERLER ORTAK DÜŞMANA KARŞI

Ekim başında ancak Kabil'e varan Cemal Paşa, Afganistan Emiri Emanullah Han'la görüştü.(14) Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na 1 Nisan 1921 tarihli bir mektup gönderdi ve bazı taleplerde bulundu. Mustafa Kemal Paşa, 10 Temmuz 1921 tarihli yazıyla bu taleplerin görüşüldüğünü, vekiller tarafından da uygun görüldüğünü Milli Müdafaa Vekâlet’ine bildirmiş ve

“Afganistan Ordusunda çalışmakta olan Türk zabitan ve efradının Milli Ordu kadrosuna dahil edilmelerini,

“Afganistan’da çalıştıkları müddetçe izinli sayılmalarını ve ailelerine maaş tahsis edilmesini ve ilgililere bu hususta bilgi verilmesini,

“Cemal Paşa’nın Afganistan Ordusu Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetini deruhte edecek bir zat ile mahiyetinde on kişilik bir askeri heyet talep ettiğini, askeri heyetin gönderilmesinin, masraflarının Afganistan Hükümeti tarafından karşılanması kaydıyla, kabul edilmesini”

rica etmiştir.

BMM Başkanlığı, Mustafa Kemal Paşa’nın bu ricasını aynı gün 6/753 numaralı tezkereyle kabul etmiştir. Böylece söz konusu tarihten itibaren Afganistan ordusunda çalışan Türk zabitan milli orduya dâhil edilmiştir. Cemal Paşa, bu tarihten sonra Afganistan’daki faaliyetlerini Türk milli ordusu adına yürütmeye başlamıştır.(15)

Cemal Paşa, Moskova'ya döndükten sonra da Afganistan'a destek için Rus yetkililerle, Alman ve Fransız çeşitli çevrelerle görüşmelerde bulundu.

DİPNOTLAR:

(1) Atatürk'ün Bütün Eserleri (ATABE), Kaynak Yayınları, İstanbul, c.3, s.183.

(2) ATABE, c.3, s.179.

(3) “23 Temmuz (10 Temmuz) bilindiği gibi 1908 Devrimi'nin, Hürriyetin İlanının yıldönümüdür. 1909'da ilk yılından başlayarak Îd-i Millî, Millî Bayram olarak kutlanmıştır. Hürriyet Bayramı Mütareke yıllarında kutlanamadı. 1919 ve 1920'de hükümet tarafından yasaklandı.Ancak 1922'de Ankara'da BMM önünde geçit töreni düzenlendi. (Hasan Akbayrak, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Milli Bayramlar”, Tarih ve Toplum, 8, no: 43, Temmuz 1987, s.35)

(4) ATABE, c.3, s.185

(5) ATABE, c.4, s.250.

(6) ATABE, c.4, s.251.

(7) ATABE, c.30, s.119-123.

(8) Tevhid-i Efkâr, Sayı 3386-358, 8 Haziran 1922; Açıksöz, Sayı 350, 3 Aralık 1921; Vakit, Sayı1534; Aktaran, Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşımız'da Türk Afgan İlişkileri, Kaynak Yayınları, 2002, s.32, 36.

(9) Hâkimiyeti Milliye, Sayı 257, 7 Ağustos, 1921; Aktaran, Sarıhan, age, s.33.

(10) Vakit, Sayı 1614; Aktaran,Sarıhan, age., s.36.

(11) Nevzat Artuç, Doç. Dr. “Mustafa Kemal Paşa’nın Cemal Paşa Ailesine Sahip Çıkması”, Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2020, sayı: 51, s. 47-60.

(12) age, Feridun Kandemir, “Cemal Pasşa’nın Son Günleri”, Yedigün, (Yazı Dizisi), c. IV, s. 85, 24 Ekim 1934, s. 6.

(13) ATABE, 3 Temmuz, 1921, c.11, s.226.

(14) age.

(15) Alaattin Uca, “Cemal Paşa’nın Resmi Hal Tercümesi ve Milli Savunma Bakanlığı Arşivi’ndeki Bazı Belgeler”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sa. 41, Erzurum, 2009,s. 277, 278, 297; Ek.13.Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal’in Müdafaa-i Milliye Vekaletine Yazdığı Yazı., Milli Savunma Bakanlığı Arşivi, Lodumlu, Ankara.)

Atatürk Afganistan cephesinde-1: Hemdert olan milletlerin birliği