29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atatürk Afganistan cephesinde-4: Ayağa kalkan Asya Dünya dengelerini değiştiriyor

Şule Perinçek

Şule Perinçek

Gazete Yazarı

Cepheler gerçekten de birbirinden çok kesin çizgilerle ayrılmaktadır.

Emperyalizme karşı mücadele sertleştikçe çizgiler daha da keskinleşmektedir.

Bugün Türkiyemiz üzerindeki bu baskı ve şiddet; Türkiye'nin “hizadan” çıkmasıyla PKK ve FETÖ'ye karşı siyaset ve uygulamalarıyla artmaktadır. Tıpkı 1920'lerdeki gibi iki cephedeki ayrışma da giderek daha pervasız ve açık olmaktadır.

Afganistan'ın yanında mısınız, emperyalizmin yanında mı? Afganistan'ın bugünkü yönetim koltuğunda oturan Taliban'ın mı, yoksa koltuğunda uyuya kalan Biden'ın mı?

Bu soruya isterseniz yanıt vermeyin, Afganistan kendi geleceğini belirlemektedir.

Ernest Hemingway, 1922'de Afganistan gerçeğini yazıyor: “Mustafa Kemal'le anlaşma imzalamış, 1919'daki dağlılara benzemeyen, iyi donatılmış ve yetiştirilmiş bir Afgan ordusu var. Mustafa Kemal'in başarılarından esinleniyorlar” diyor. Hemingway de kaygılıdır. Çünkü Afganistan’ın varlığı Hindistandaki İngiliz egemenliği için bir tehlikedir.

İngilizler için tehlike olan elbette Türkiye'nin mücadelesine önemli katkı oluyor.

Tıpkı bugün Biden cephesine karşı her mücadelenin Asya cephesine çok önemli katkı olması gibi...

Atatürk Afganistan cephesinde-4: Ayağa kalkan Asya Dünya dengelerini değiştiriyor - Resim: 1

Emrullah Han ve eşi Süreyya’nın Ankara ve İstanbul ziyareti.

AFGAN BÜYÜKELÇİYİ BÜTÜN TÜRKİYE KARŞILIYOR

İlk Afgan büyükelçisi Ahmet Han Türkiye'de verdiği ilk demecinde “Bütün müslümanların ve Doğu dünyasının Ankara hükümeti çevresinde birlik olup çalışması gerektiğini” söylüyor. Hâkimiyeti Milliye, haberi “İstiklâl için çekilen Afgan kılıcı” başlığıyla veriyor.(1)

Kardeş Afgan büyükelçisi, Millî Hükümeti ilk tanıyan devletin temsilcisidir. Türkiye topraklarına girdiği andan itibaren her kentte, büyük kalabalıklar ve törenlerle karşılanıyor. Coşkulu halk, akın akın trenin geçtiği istasyonlara gidiyor. Afgan büyükelçisi Ankara'da da öyle binlerce kişi tarafından karşılanıyor. Yolun iki yanında polisler, askerler, milli kıyafetleriyle Giresunlular... tren istasyona girerken bando mızıka... Dışişleri bakanından Matbuat Müdürüne kadar devlet erkânı karşılama heyetinde. Çıkınca elçi askeri selamlıyor, nutuk söylüyor. Onu ve heyeti taşıyan arabalar Meclis'in önünden geçerken milletvekilleri bahçeye çıkıyor, alkışlıyor.

Ahmet Han da uzaktan Ankara'yı görünce ayağa kalkmış, istasyona girinceye kadar ayakta beklemiş. Afganistan'dan gelmeleri de 57 gün sürmüş. Ama 23 Nisan'da yetişmeye çalışmış.

Büyükelçi Ahmet Han 25 Nisan 1921’de hükümet ve Mustafa Kemal tarafından kabul edildi. Hakimiyeti Milliye'nin haberine göre İslam devletlerinin uyanışı ve birlikte hareket etmeleri konuşulmuştur. Büyükelçi şöyle diyordu: “Batı'nın asırlardan beri saldırılarına sinesini siper ederek İslam Dünyasına bayraktarlık yapan Türk milletinin son zamanlarda Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığı ve yönetimi altında gösterdiği kahramanlık ve büyüklük Afgan milletini son derece duygulandırmıştır.”

Büyükelçi, Türk milletinin millî emellerinin gerçekleşeceğini, bunun da Afgan milletini sevince boğacağını düşünmektedir. Türkiye ve Afganistan bir terazinin iki kefesi gibidir. Dostluk ve barış için birlikte hareket edeceklerdir. Mustafa Kemal'e göre de “Artık İslam dünyası, istilacı milletlerin zulüm ve kahırlarından kurtulacaktır.”(2)

Afganistan Büyükelçiliği'ne bayrağı göndere Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa çekti. 10 Haziran 1921'de çay ziyafeti verildi ve özel merasim yapıldı. Çay sofrası Türk, Afgan ve Rus Sovyet bayraklarıyla ve çiçeklerle süslenmişti. Çay ziyafeti esnasında askeri bir bando tarafından lâtif havalar çalınmaktaydı.

Mustafa Kemal Paşa, konuşmasında “Türkiye ile Afganistan el ele vererek dostça mesaiye girişmesi siyaset âleminde mühim bir denge temin edecek kadar ehemmiyet ve kudrete sahiptir. Bu mesainin fiili eserleri şüphesiz ileride görülecek ve İslam âlemi için saadet sebebi olacaktır” dedi.

Gerçekten de çok kısa zamanda görüldü. Büyük umutlar yarattı.

Ayağa kalkan Mazlumlar, Dünya dengelerini değiştiriyordu.

Hem Türkiye hem Asya hem de Arap ülkelerinden bağımsızlık mücadeleleri yükseldi.

Atatürk Afganistan cephesinde-4: Ayağa kalkan Asya Dünya dengelerini değiştiriyor - Resim: 2

Afganistan Elçiliği’nin açılış töreninde bayrak göndere Mustafa Kemal Paşa tarafından çekildi.

AFGANLAR CEPHEYE GİTMEK İSTİYOR

Sultan Ahmet Han, konuşmasında Türkiye, Afganistan ve Sovyetler Birliği'nin arasındaki ittifakın Doğu'yu istila emeli besleyenlerin ellerini kıracağını söylemişti.

Kemal Paşa, Büyükelçiyi şu sözlerle onaylıyordu:

“Doğu âleminde baskı altında olan insanlar için Türkiye, Afganistan ve Rusya Şûralar Cumhuriyeti ittifakı pek güzel tasvir buyurduğunuz gibi memnuniyet vericidir. İnşallah bu ittifak daha feyizli olacaktır.”(3)

Hemen İngiltere'ye raporlar gitti. Üç devletin adının konuşmalarda bir arada ittifakla anılmasından tedirgin oldular.

Tehlikeli üçlü!

Haksızlar mı? İşler, onlar için tam da iyi gider gibi gözükürken... Bu birliktelik güçlendikçe güçleniyor.

Sakarya Savaşı öncesindeyiz.

Meclis içinde bile sesler yükseliyor. Tartışmalar şiddetleniyor. Umutsuzluk ve karamsarlık egemen. Eskişehir, Kütahya derken düşman, beş çayına Ankara'da randevu veriyor.

Afganistan Büyükelçisi basına açıklama yapıyor:

“İngilizler açıktan açığa Türkiye'ye karşı savaş ilan edecek olurlarsa Afganistan 'da İngiltere'ye savaş açacaktır!” “İslam dünyası bu saldırıyı kendisine yapılmış saymaktadır.” “Türkiye'de yaşayan Afganlar her gün elçiliğe başvurarak cepheye gitmek için izin istemektedirler.”

Bütün heyet cepheye koşma arzusundadır. Elçi de bir nefer gibi çarpışmak istemektedir. Elçi, durumu bütün açıklığıyla dile getirir:

“Türk ordusu namusunu, toprağını, vatanını savunuyor. Düşman ordusundan farkı budur. Yunanlılar ise istila ve fetihçilik için, bir hayal ve başkalarının menfaatı için savaşıyorlar.”(4)

Bütün heyet cepheye koşma arzusundadır. Elçi de bir nefer gibi çarpışmak istemektedir.

Elçi, durumu bütün açıklığıyla dile getirir:

“Türk ordusu namusunu, toprağını, vatanını savunuyor. Düşman ordusundan farkı budur. Yunanlılar ise istila ve fetihçilik için, bir hayal ve başkalarının menfaatı için savaşıyorlar.”(4)

İşte cephe ona göre belirleniyor. “Düşman”dan yana mısınız, “dost”tan yana mı?

Kişilerin kim olduğu değil, emperyalizme karşı aldığı tutum önemlidir. İngilizlerin Asya'da gezdirdikleri kibir meşaleleri artık mahkum olmaktadır.(11)

Afganistan'da Emirler değiştikçe bağımsızlık gününün tarihi değişir. Yeni Emirin tahta çıkışına göre kutlanır. Ama Ankara için tarih değil, Afganistan'ın bağımsız olması önemlidir, kutlamaları sürer.

BİZ TÜRKİYELİLER ASYAİ BİR MİLLETİZ, ASYAİ BİR DEVLETİZ

Kaderde ortak Afganistan'ın Büyükelçiliğinin Tekalifi Millîyeyi anlaması zor değildir.. Bin lirası şehit çocuklarına, bin lirası gazilerin ihtiyaçları için harcanmak üzere Hilali Ahmer'e bağışta bulunurlar. Bu oldukça yüksek bir tutardır.

Mustafa Kemal Paşa'nın Meclis açış konuşmasında Sultan Ahmet Han'ın adı geçince bile bir alkış kopar. Çünkü “Ankara'da hepimizin kalplerinin sevgilisidir.”(5)

2 Mart'ta okunan büyükelçinin şu sözleri gerçekten Meclis'i heyecanlandırır:

“Sizler sonsuza kadar İslamın bayraktarı, İslam Birliği ve kardeşliğinin merkezi olacaksınız. (alkışlar)

Siz nasıl isterseniz bakınız, fakat bütün Müslüman milletleri, özellikle Afgan milleti daima sizi gözünün nuru sayıyor. (alkışlar) (...) Sizinle birlikte bütün Müslüman milletleri bütün mazlum milletler kurtuluşa kavuşacaktır. (...) Hürriyetlerini kılıçlarının kabzasına bağlayan milletler, onu hiçbir zaman kaybetmezler.”

Atatürk Afganistan cephesinde-4: Ayağa kalkan Asya Dünya dengelerini değiştiriyor - Resim: 3

Millî Mücadele döneminde Afganistan büyükelçisi Ahmet Han’ın Konya Lisesi’ni ziyareti. Soldan sağa: Konya Lisesi 12. sınıftan Mehmet ve Nuri, Kâtip, Maarif Müdürü Mehmet Ferit (Uğur),Afgan Büyükelçisi Ahmet Han, Dr. Ahmet Şükrü, Konya Lisesi Müdürü Nuri, 12. sınıftan Tevfik.

BİRİ HİLALİ TUTMUŞBİRİ GÜNEŞİ

Çok sayıda milletvekili söz alır.

Yüksek medeniyete, yüksek bir dile sahip olan, mert ve yiğit Afganların bağımsızlık için mücadelesi övülür. Biri Asya'nın batısında, biri ortasında; biri hilali tutmuş biri güneşi istiklalini koruyan iki hükümet. Bizim düşmanımız onların da düşmanı, dostumuz onların da dostu. Afgan tarihi öyle haberler veriyor ki, kadınlar bile silaha sarılarak düşmana karşı yürümüş. Burada bizim Meclis'ten “Yaşasinlar!” sesleri yükselir. Ay ile güneşin bir araya gelişi müjdelenir. Oysa İngiliz raporlarına göre hiçbir sömürgesinde kullanmadığı orduyu Afganistan'da kullanmışlar ama karşılarında yedi bin Afgan askeri, düzensiz kabilerle 35 bin kişi varmış. İngilizler bu kuvvet karşısında aciz kaldıklarını itiraf etmişler. Zalim Avrupa, hırslı kapitalizm, Asya'yı mazlum bırakmış. Kahrolsun! Sesleri.. Asya hiçbir gün esirliği kabul etmiş bir milleti sinesinde barındırmamıştır.(6)

Meclis kurulduğundan bu yana başka bir ülke hiç bu kadar övüldü mü bilmiyoruz.

Ancak kararın siyasi olduğu tartışılmaz.

Kemal Paşa da 2 Mart'ta elçiye bir yanıt veriyor. Konuşmasında ilkönce şu vurguyu yapıyor:

“Hakikaten Afganistan her taraftan çevrilmiş ve kuşatılmış bulunuyordu. Bugün ise o yolların en mutluluk verici olanları bizim için açık bulunmaktadır. Şüphesiz Rus milletinin büyük inkılabı bu yolların açılmasına sebep olmuştur.”

Ve Meclis'teki ve sokaktaki hem duygusal hem de siyasi tutumun gerekçelerine aslında açıklık getiriyor:

“Afganistan tabii ve coğrafi vaziyeti itibariyle pek büyük bir ehemmiyete sahiptir. (...) irbirind

Biz Türkiyeliler Asyai bir milletiz, Asyai bir devletiz. Dolayısıyla, bizim samimi kütlemizde yüksek mevkii muhakkak olan Afganistan ile münasebetlerimizdeki ehemmiyet derecesini idrak etmiş bulunuyoruz.”(7)

Türkiye işte yine Avrasya coğrafyasında ve siyasetinde lider bir ülke olmanın görevlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu gerçeklerin bilincinde bir siyaset izleyecek.

-HALİFELİĞİ KALDIRALIM BAĞIMSIZ AFGANİSTAN KABUL ETMEZ

-BİRLİĞİMİZİ PANİSLAMİZM GİBİ GÖSTERMEYELİM RUSLARI ENDİŞEYE SEVKETMEYELİM

Halife meselesi ve kaldırılması tartışılırken bile Mustafa Kemal Paşa'nın hassasiyeti, “Afganistan kabul eder mi, o bağımsız bir devlet” saygısıdır...(8)

“Nitekim Afgan Emiri, yapmış olduğumuz antlaşmada bir iki noktayı kendi bağımsızlığına müdahale olarak görmüş, kabul etmemiş ve demiştir ki: Ben hiçbir suretle milletin bağımsızlığına kimseyi karıştırmam. Benim namaz kılacağım camideki hatibe ve bu hatibin söyleyeceği hitabete dahi ait olsa...”

MAKSADIMIZ BAĞIMSIZLIK HAKKI

Dikkat edilmesi gereken bir nokta daha vardır.

Türkistan, Afganistan ve Acemistan gibi İslam memleketlerinde daha yeni doğmakta olan milli harekâtın birleştirilmesi ve düzenlenmesi, amaçlar ve maksatların Rusları şüphe ve endişeye sevk etmemesi için Panislamizm şekil ve suretinde gösterilmesinden” kaçınılmalıdır.

Maksadımız “İngiltere tahakkümüne karşı insanca mevcudiyet temini ve bağımsızlık hakkının geri alınması”dır.

Bu şekilde gösterilmesine bilhassa dikkat ve önem vermelidir.(9)

Bu Enver Paşa'ya da önemli bir uyarıdır.

Her şey maksada uygun ince ince hesaplanmaktadır.

Bizlerin biraraya gelmesi Panislamizme yönelik değildir; mazlumların zalimlere karşı birliğidir ve bunun başarıya ulaşacağından kuşkumuz yoktur.(10)

Kişilerin kim olduğu değil, emperyalizme karşı aldığı tutum önemlidir. İngilizlerin Asya'da gezdirdikleri kibir meşaleleri artık mahkum olmaktadır.(11)

Afganistan'da Emirler değiştikçe bağımsızlık gününün tarihi değişir. Yeni Emirin tahta çıkışına göre kutlanır. Ama Ankara için tarih değil, Afganistan'ın bağımsız olması önemlidir, kutlamaları sürer.

ATATÜRK SAZ DEĞİL SÖZ

Batılı gazeteciler Ankara'ya akın eder. Biri gelir biri gider Kemal Paşa da onların anlayacağı dilden iletisini verir

“Biz milliyetperverler gözleri açık adamlarız. Gözlerimizi her gün daha ziyade açmaktayız ve gerek dahilde ve gerek hariçte olup biteni görüyoruz.”(12)

Bir de Biden ekibi neden göremiyor diye merak ediyorduk.

Bonzai'nin etkisi mi, gözlere çekilen sosyal medya yönlendirmeleri mi.

O kadar sıradan da olmadığı anlaşılıyor.

Demek ki Atatürk'ten öğrenecekleri çok şey var. Saz değil söz!

Neden bu kadar özen? Kendisi açıklıyor:

“Bu hususta Türkiye ile Afganistan arasında büyük benzerlik vardır. Afganistan Asya'nın nasıl bir kapısı ise Türkiye de Asya için metin ve sağlam bir kale halindedir. Kuvvetli teminat ile bugün dostlara arz ederim ki, Türkiye halkının son ferdi kanını akıtıncaya kadar bu kalenin muvaffakiyetle ve muzafferiyetle muhafaza olunacağına emin olsunlar.”(13)

20 Mayıs 1928'de Afganistan Emiri Emanullah Han ve eşi Süreyya Türkiye'yi ziyaret eder. Kemal Paşa tarafından özel törenle karşılanan Emir bir hafta Ankara'da resmi görüşmeler yapar, 1 Haziran'da İstanbul'dan ayrılır.

TOPLUMLAR DEVRİMLERLE DEĞİŞİR

Verilen ziyafette Cumhurbaşkanı “Afgan milletiyle kökeni Orta Asya olan ecdadımız arasındaki münasebetler ve kardeşlik bağları pek kadimdir. Tarihin silinmez sayfaları o münasebetlerin ebedi hatıralarıyla doludur” der. Tarihin o ölümsüz kayıtları, bize kardeşlik hislerini ve bağlarını kıymetli bir müşterek miras olarak bırakmıştır. Ancak tayin edici olan iki milletin de bağımsızlık ve hürriyetlerini her ne pahasına olursa olsun “ihlale ve sınırlamaya” asla izin vermemeleridir.

Atatürk, gerçekçi ve nesneldir. “maksada ulaşmanın” koşullarından birinin de bu olduğunun bilgi ve bilincine sahiptir.

Konuşmasında ve konuşmasını hazırlarken defterine düştüğü notta aydınlatıcı uyarılar da vardı.

Bir toplumda zamanla kökleşmiş örf ve âdet, hissiyat ve anlayışlar da önemlidir. Bunlar egemen olabilir, “adeta âmir ve hâkim bir tesir icra ederler”. Ancak bugünkü ilerlemelerden “feyiz ve ilham” almış aydın evlatlarımız önderlik edecek, yol gösterecek geçmişte kaybedilen fırsatların doğurduğu gecikmeyi gidereceklerdir.

Ama ayrıca defterinde şu not da var.

Aktarmayı önemli görüyoruz.

“İlk anda hatıra gelen usul, yavaş yavaş mektep ve diğer vasıtalarla ilim ve fen sahasında ilerleyerek kamuoyunun aydınlatılmasına çalışmak ve zaman ile maksada ulaşmak. Yalnız bu usule tabi kalarak muvaffak olmak isteyen ya muvaffakiyetlerinde çok geç kalmışlar veyahut hiç muvaffak olamayarak mahkûm olmuşlardır. Halbuki milletler için zamanın beklemeye tahammülü yoktur.”

Bu değişikliklerin devrimlerle olacağını Mustafa Kemal elbette çok iyi bilmektedir.

Uzun konuşmasını şöyle bitirir. Biraz da sanki bugünlere, hem Türkiye'ye hem de Afganistan'a göndermedir:

“Afganistan'ın coğrafi vaziyeti ve bu sebeple devletinizin siyasi şartları mühim, ciddi ve naziktir. Tarih, bu ehemmiyet ve nezaketin, içinde bulunulan şartlar ve ahval ne olursa olsun, bir an nazarı dikkatten uzak tutulmamasını emretmektedir. Hatta vehim ve vesveseyle!”

“Afganistan'ın Hindukuş'u ile çetin ve sert tabiatı ve Afgan milletinin müspet zekâ, cesaret ve kahramanlığı ve bilhassa Afgan Devleti'nin mümtaz hükümdarının yüksek şahsiyeti”yle her ihtimalle başarıya ulaşacaklardır. Kardeş millete düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmek için koşacağız."(14)

Afgan Emiri ve eşi ülkeye döndüklerinde Celalabad'ta aşiretlerin ayaklanmalar başladı. Atatürk, Emanullah Han'a özel bir telgraf çekti:

“Orada bulunan ve yolda emriniz altına girmek üzere olan bütün Türk üstsubay ve subayları sizin için hayatlarını feda etmek emrini almışlardır.”(15)

Emir ülkeden ayrılmak zorunda kaldı.

Ancak Atatürk'ün 1928'de Emanullah Han'a söylediği şu son sözler hâlâ geçerliğini korumaktadır.

“Geleceğin yüksek ufuklarından doğmaya başlayan güneş, asırlardan beri ıstırap çeken milletlerin talihidir! Bu talihin artık bir daha siyah bulutlara bürünmemesi, milletlerin ve onların öncülerinin ihtimam ve fedakârlığına bağlıdır.”(16)

Türkiye'nin bu parlak geçmişi bir talihtir. Doğacak güneşi görme yeteneğine ve birikimine sahiptir. Her zamankinden daha çok geleceği kurmaya hazırdır.

Doğu'nun o yükselmeye aday seçkin milletleriyle el ele verecektir.

Güçlüdür. Güç katacaktır.

DİPNOTLAR:

(1) Hâkimiyeti Milliye, 13 Nisan 1921.

(2) Hâkimiyeti Milliye, 25 Nisan 1921.

(3) Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.11, s.200; Hâkimiyeti Milliye, 12 Haziran 1921.

(4) Hâkimiyeti Milliye, Sayı 253, 3 Ağustos 192; age., Sayı 254, 4 Ağustos 1921; aktaran Sarıhan, age., s152- 158.

(5) ATABE, Meclis Açış Konuşması, 1 Mart 1922, c.12, s.286.

(6) TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, c.18, s. 30-33, 2 Mart 1922.

(7) ATABE, c.12, s.297.

(8) ATABE, c.14, s.254.

(9) ATABE, 4 Ekim 1920 Enver Paşa'ya Mektup, c.10, s.31.

(10) ATABE, 4 Kasım 1921 Azerbaycan Sefiri Abilof Şerefine Nutuk, c.12, s.90, Hâkimiyeti Milliye, 15 Kasım 1921, Numara: 353, s.2.

(11) ATABE, c.9, s.207.

(12) ATABE, 22 Eylül 1923 Neue Freie Presse Muhabirine Cumhuriyet Hakkında Beyanat, c.16, da k