Yandex
25 Haziran 2025 Çarşamba
İstanbul 21°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Azerbaycan gözlemleri-2 Yazın evvelinde Gence çölünde

Azerbaycan’da ilgimizi çeken ve bizi sevindiren; meydanlarda, mahalle arası parklarda, otel lobileri ve lokantalar gibi her yerde Türk ve Azerbaycan bayraklarının yan yana asılı beraber dalgalanmasıydı. Azerbaycan’da kaldıkça ‘İki devlet bir millet'in yalnız slogan olarak kalmadığını gördük

Azerbaycan gözlemleri-2 Yazın evvelinde Gence çölünde
MUSTAFA MERSİNOĞLU

Dördüncü günümüzde yolumuz uzundu. Quba’dan Gence’ye, Nuri Paşa ve askerinden neredeyse tam 106 yıl sonra bir sonbaharda ulaştık. Başlarımzda fes yoktu ama benim yeni beremin rengi, terzi teyzemden ilk duyduğum Garibaldi kırmızısıydı. “Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim.” demiş şairimiz Cemal Süreya ve sahiden geçtiğimiz yol boyu bir sanat eseri gibiydi bin bir renge bürünmüş ağaçlar ve bitki örtüsü.

İran gezimizde gördüğümüz gibi Azerbaycan’da da şairlere verilen değer, yaptıkları anıt mezarlar ve müzeleri çevreleyen bahçeleri ile kendini gösteriyor. Nizami Gencevi (1141-1209) için de böyle görkemli bir yer yapmışlar. Müdüre Hanım Gülnara İsmayılova, bizzat bizi kendi gezdirdi. Nizami Gencevi üzerine bir kitap satın alabilir miyiz diye sorunca, bize Ahmadağa Ahmedov’un Nizami Elmşünas adlı kapsamlı kitabından hediye ettiler.

Nizami'nin Gence'de dayısı sayesinde iyi bir eğitim gördüğü, dil ve edebiyat yanında astronomi, felsefe, coğrafya, tıp ve matematik okuduğu, müziğe ilgi duyduğu, Farsça ve Arapçadan başka Pehlevîce, Süryânîce, İbrânîce, Ermenice ve Gürcüce gibi dilleri de öğrendiği bilinmektedir. Birçok eseri yanında, zamanına kadar bu konularda yazılanları da derledi. Müzesinde duvarda asılı bulunan bir şiirinde birçok yazdıklarının derlemelerden oluştuğunu dürüstlükle belirtmiş: Türkiye Türkçesine çeviri MM) :

En kadim tarihi eserlerden ben,

Yahudi, nasrani, pahlavilerden

En ince sözleri elime saldım

Kabuğu atarak madeni aldım

Mühtelif dillerden yazdığım sözler,

Bunlardan doğdu yığdığım eser.

Eserlerinde aşkı çeşitli boyutları ile ele aldı; insan ve doğanın temiz, iyi ve saf yönlerini işledi. Yaşamın anlamının insana saygı göstermek olduğunu ustası olduğu mesnevi tarzı akıcı bir dil ile yazdı. Güzelliklerden bahsederken Gence şehrinden ve çevresinden özellikle bahsetmiştir ve burada doğup büyümüş ve bu yöreden uzaklaşmamıştır.

Gence’de ilk gittiğimiz yer Atatürk Caddesi ve oraya konulan anıt idi. Pek tabii ki hep beraber ve tek tek önünde fotolar çektik. Gence şehri de Bakü gibi düzenli, temiz ve tarih dolu.

Azerbaycan gözlemleri-2 Yazın evvelinde Gence çölünde - Resim : 1
Nizami Gencevi için görkemli bir yapıt yapmışlar. Ahmadağa Ahmedov’un Nizami Elmşünas adlı kapsamlı kitabından hediye ettiler.

BU GALA DAŞLI GALA CINGILLI DAŞLI GALA

Sabir Mirzəyev şarkısı otobüste çalıyor ve hep beraber söylüyoruz çünkü meşhur tarih dolu Taşlı Kale’yi ziyarete gidiyoruz.

Dağlara çen düşende

Bülbüle gam düşende

Ruhum bedenden oynar

Yadıma sen düşende

Bu gala daşlı gala

Cıngıllı daşlı gala

Korkaram yar gelmeye

Gözlerim yaşlı gala

Kızıl gül olmayaydı

Sararıp solmayaydı

Bir ayrılık bir ölüm

Heç biri olmayaydı

Gence’de bir çok tarihi bina arasında görülecek ilginç bir ev var. “Bir ayrılık bir ölüm, heç biri olmayaydı.” demiş şairimiz Mirzayev ama maalesef olmuyor. İkinci Dünya Savaşı’nda şehit düşen kardeşinin anısı için İbrahim Caferov’un 1966-67 yıllarında tamamen binlerce şişeden yaptığı ev görülmeye değer. Emperyalizmin buralara bulaşmadan önce insanların beraberce barış içince yaşadığının delili olarak Hıristiyanlar ve Müslümanların kendi bağışlarıyla 1887 yılında yaptırdıkları Alexander Nevsky Kilisesi’ni de görmeli buraya gelenler.

Azerbaycan gözlemleri-2 Yazın evvelinde Gence çölünde - Resim : 2
Atatürk’ün “Azerbaycan’ın muhterem mümessili kardaşım İbrahim Abilof Bey’e - Ankara 26 Şubat 1922” tarihli imzalı fotoğrafı.

GİDEMESEKTE GÖREMESEKTE KARABAĞ AZERBAYCAN’DIR

Önceden gerekli izinler alınmıştı. 30 yıl boyunca Ermenistan’ın işgal ettiği ve binlerce insanın öz yurtlarından ayrı kaldıkları, zulümler gördükleri ama 2020 yılında 3. Karabağ Savaş’ında zafer kazanılarak geri alınan Şuşa ve Hocalı gibi yerleri gezecektik ancak son anda çıkan güvenlik nedenlerinden dolayı bölgeye gezimiz ertelendi, gidemedik. Bir-iki günde tam olarak gezemediğimiz Bakü’ye dönme kararı aldık. Daha otobüste dönüş yolundayken becerikli tur organizatörümüz ertesi gece için bize Milli Drama Tiyatrosu’nda Cengiz Aytamov’un Mankurt oyunu için bilet aldı. Gerçekten oyun mükemmel sahnelenmişti ve oyuncular bizleri büyüledi. Konusu zaten çok anlamlı ve etkileyici. Çoğu seyirci gençlerden oluşuyordu ama sayın Tenzile Hanım’ın eşi Azarbeycan’ın yaşayan en büyük halk şairi ve yazarı, ayrıca Vatandaş Dayanışma Partisi Başkanı ve Milletvekili Sabir Rüstemxanlı’yı seyirciler arasında görmek hoş idi. Bir şiirinden bir kaç seçilmiş kıta:

Azerbaycan gözlemleri-2 Yazın evvelinde Gence çölünde - Resim : 3
Bakü’nün mimari tarihi ve bilhassa bakımlılığı bizi çok etkiledi.

EY QÜRBƏTİN DAĞLARI

Dünyanın hər yerində üz tutduğum

dağlardı,

Çayıyla, bulağıyla ilhamımdı… çağlardı,

Dağ olmasa kim məni bu yadlıqda

saxlardı

Yolları, cığırları, izləri xoş görmüşük

Ey qürbətin dağları, sizləri xoş görmüşük!

Zirvələrin hər biri – tarixin bir parçası,

Hansına əl uzatsam mənə ürəkaçası,

Salam, Tanrı dağında buz olmaqdan

qaçansu,

Bulaq-bulaq çağlayan gözləri xoş görmüşük

Ey qürbətin dağları, sizləri xoş görmüşük!

Oyan, ey türkün oğlu, gör sərhəddin

hardadı,

Bir ucalıq dünyan var zirvələri qardadı,

Təkcə qardaşların yox, dağların da

dardadır,

Milyon sirrina çarı gözləri xoş görmüşük

Ey qürbətin dağları, sizləri xoş görmüşük!

Ulusal Kanal Gönüllüleri arasında İsviçre, Almanya ve İngiltere’da gurbet dağları görenimiz çoktu. Kınalık Köyü’ne çıkarken Azerbaycan’nın ve Dağıstan’ın her biri tarihin bir parçası olan yüce dağlarının zirvelerini xoş görmüşük!

Azerbaycan gözlemleri-2 Yazın evvelinde Gence çölünde - Resim : 4
Gence’de ilk gittiğimiz yer Atatürk Caddesi ve oraya konulan anıt idi.

AZERBAYCAN MİLLİ TARİH VE GANİMET MÜZESİ

Azerbaycan Milli Tarih Müzesi’nin yerleştiği bina 19. yüzyılda Azerbaycan milliyetçiliğinin gelişmesiyle 1918’de kurulan ilk laik Azerbaycan Cumhuriyeti’nin halk içinden yetişen hayırsever yerli petrol sermayedarı Hacı Zeynalabdin Tağıyevin evi idi. Mimari olarak Bakü’nün en önemli binalarından biri olarak bilinir. Tağıyev, öğrencilerin Rusya’nın çeşitli yerlerinde yükseköğrenim görmeleri için sayısız burs verdi. Neriman Nerimanov, Mehmed Emin Resulzade onun burslarından yararlananlar arasındadır. Bakü’de ilk kız okulunu (Güney Kafkasya’da yegane kız okulu idi) ve tiyatro binasını yaptırması eğitim ve kültür hayatına yaptığı önemli katkılarındandır. Bu kızlar okulunun binasını ve yaşamını bize rehberimiz Aynuru gösterip anlatmıştı. Bu müzede bizi en çok etkileyen Mustafa Kemal Atatürk’ün “Azerbaycan’ın muhterem mümessili kardaşım İbrahim Abilof Bey’e - Ankara 26 Şubat 1922” tarihli imzalı fotoğrafıdır.

Ayrıca Atatürk Azerbaycan Türkçesi ile şu mesajı yollamış ve gönüllerini feth etmiş. “Mehmed Emin Bey, men dünyaya senden üç sene erken göz açmışam. Ancag bütün Türk aleminde Türkün istiglal bayrağını sen galdırmışsan ve bayrag enmesin deye, men senin elinden alıb Türkiye üzerinde dalğalandırmışam. Enmez demişsen bu bayrag, enmeyecektir.”

Hazar kıyısında elli bin metre kareye bir savaş alanı gibi, Karabağ savaşında ele geçirilen çeşitli silah ve araçların açık havada teşhir edilen Ganimet Müzesini gezerken şehit ve gazi olanları düşündük ve duygulandık. İlk girişte ‘Karadağ Azerbaycan’dır yazısı önünde bu sloganı hep beraber haykırdık ve saygı duruşunda bulunduk.

Müzeler şehri Bakü’de bir de Tullantıdan Sənətə Müzesini gezdik. ‘Tullantı’ kullanılmış demek. Yani eski kullanılmış çöpe yada hurdaya gideceklerden yapılan sanat eserlerinin sergilendiği sürdürebilirliği teşvik edici küçük bir müze. Burayı tanıtan broşürde buradaki eserler şöyle tanıtılmış:

‘İncə sənət və gözəllik axtarışı bizi gələcəklə bağlı daha böyük ümidlərlə yaşamağa sövq edir. Ətraf mühitin çirklənməsi nəticəsində qarşılaşdığımız çətinliklər, müşahidə edilən iqlim dəyişkliyinin yaratdığı təhlükələr bəzən incəsənət vasitəsi ilə daha təsirli görünür. İncəsənət insan həyatının önəmliliyini, xaosun gözəlliyə və cəsarətə çevrilə biləcəyini bir daha hiss etdirir.’

TARİH VE MİMARİSİYLE BAKÜ

Bakü’nün mimari tarihi ve bilhassa bakımlılığı bizi çok etkiledi. Bu yüzden bu konuyu elimden geldiğince inceledim. Bakü’nün mimarisini inceleyen Gani Nasirov ve Pirouz Khanlou’nın araştırmalarından faydalandım. Bakü’nün tarihi çok eskilere dayanır ama günümüzdeki yapıyı en çok etkileyen bu bölgenin dünyanın en eski petrol bulunan yerlerinden biri olmasından kaynaklanır. Ruslar 1837’de ilk petrol tesisini kurmuşlar. Bu bölge halk arasında Siyah Şehir diye adlandırılmış. Petrol geliri ile zenginleşince yukarında adı geçen zengin gibi daha bir çokları Beyaz Şehir diye adlandırılacak tarihi İçeri Şehir bölgesinin yakınında bir çok gösterişli çeşitli kullanımda binalar inşa etmiş, geniş yol ve bulvarlar yapılmış.

Mimari tarihçileri dört döneme ayırmışlar. İlk dönem Moğol İlhanlı (1245-1467) ve Safevi mimarisi. Sekizgen kuleleri, sade tuğla ve çinili geometrik desenleriyle ve yaz aylarında sıcaktan koruyan ve gölge sağlayan aynı zamanda güneş ışığını kışın uzun dikey pencereler ile odaları aydınlatan, hem kullanışlı hem estetik dev anıtsal yapıtlar yapılmış bu dönemde. Biz Masud İbn Davud’un yaptığı Kız Kulesi ve İçşehirde birçok yapıtı gezdik.

Bunu izleyen dönemi petrol zenginlerinin 1914’te yaptırdıkları Taza Pir Camii, Müslüman yardım kuruluşunun bulunduğu Ismailiye Sarayı ve Senfoni Sarayı gibi yapıtlar ile temsil ediyor.

Bu kısa dönemi Sovyetlerin Azerbeycan kültürüne özgü İslam geleneğinin unsurlarıyla birleştirerek biçim açısından ulusal ve özü itibarıyla sosyalist bir üslup elde ettiği dönem takip etmiş. Sovyet mimarisinin tartışılmaz bir faydacı dürtüsü vardı, ancak yaratıcılık devam etti. Konstrüktivizm, 1920'lerde Sovyetlerin devrimci ruhunu yansıtıyordu. İkinci dünya savaşı sonrası Mikrorayonlar olarak bilinen toplu konutlar Sovyetler Birliği'ndeki konut sorunlarını çözmek için işlevsel öncelikle inşa edilmişti. Avangard tarzda Mirarvi kafe, bir çok spor tesisleri, konser salonları ve kamu binaları da inşa edilmiş. Devlet Sarayı (üzerinde hâlâ orak çekiç duruyor), bizim gittiğimiz Milli Tiyatro ve metro hep o dönemin eserleri. Ayrıca tarihi binalar korunmuş ve rant için bir çok ülkede olan çarpık yapılaşmanın önlendiği bir dönem olmuş.

Sovyetler Birliği'nin 1991'de dağılmasından sonra Bakü, bir yeniden yapılanma sürecine girmiş. Sovyet döneminden kalma binlerce eskimiş bina yeşil bir kuşak oluşturmak için yıkılmış. Bakü Körfezi'nin plajları doldurularak park ve bahçeler inşa edilmiş. Biz son günümüzde Hazar kıyısında yürürken buralarda dolaştık.

Bakü-Ceyhan Boru Hattı’nın 2006 yılında tamamlanması Bakü'yü önemli bir petrol ihracatçısı haline getirdi. Bu gelir şehrin yenilenmesine yatırıldı. Petrol gazının yanmasını temsil eden Alev Gökdelenleri geceleyin aydınlatması ile şehre ayrı bir renk katıyor. İlk gün ayağımızın tozuyla önünde toplu foto çektirdiğimiz Bakü’de çağdaş mimarinin en ünlü örneği ise Zaha Hadid tarafından tasarlanan Haydar Aliyev Kültür Merkezi. Adını eski cumhurbaşkanından alan, Beyaz Şehir’e atıf gibi bembeyaz dalga görünümlü yapı, 2014 Yılın Tasarımı Ödülü'nü kazanmış. Haydar Aliyev'in başarılarına adanmış bir sergi salonu, müze gibi kültürel işlevleri ile şehrin yeni sembollerinden biri haline gelmiş. Biz kısaca COP olarak bilinen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı olduğu için içini göremedik. Azerbaycan böyle dünya çapında birçok toplantıya ev sahipliği ediyormuş.

HER YERDE İKİ BAYRAK BERABER DALGALANIYOR

Azerbaycan’da ilgimizi çeken ve bizi sevindiren; meydanlarda, mahalle arası parklarda, otel lobileri ve lokantalar gibi her yerde Türk ve Azerbaycan bayraklarının yan yana asılı beraber dalgalanmasıydı. İki devlet bir millet Azerbaycan’da kaldıkça ve insanlarını tanıdıkça yalnız slogan olarak kalmadığını yaşamın içinde olduğunu gördük. Türk diline, edebiyatına, müziğine yani tüm kültürüne verdikleri önemi kanıtlayan Milli Kütüphane’de ve birçok düzenli ve zengin kitapçılarında hem Türkiye hem Azerbaycan Türkçesi kitapların ne kadar çok olduğu ve başköşeyi tutmasıydı. Bu demek değildi ki dünyaya açık değiller. Kitap meraklılarınca görülmeye değer Baku Kitab Merkez’inde Rusça’dan İngilizce’ye bir çok dilde hem sahafiye hem yeni bir çok konuda kitap vardı. Ama yine de Aziz Nesin ve Nâzım Hikmet gibi bir tek bizim yazar ve şairlerimizin fotoları asılıydı. Azerbaycanlıların dedikleri gibi onlar Türkiye’yi iyi tanıyorlardı, artık bizim de onları daha iyi tanımamız, gidip görmemiz gerekiyor. - BİTTİ

Azerbaycan Türkiye