25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dünya ekonomisinin girdiği çıkmaz ve Türkiye'nin fırsatları

Şule Perinçek

Şule Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Dünyada son bir süredir ekonomistler ve yorumcular stagflasyondan (durgunluk sırasında artan enflasyon) söz ediyor. Batı ekonomilerinin ve toplumsal ilişkilerin gelip dayandığı tıkanıkların üzerindeki örtüyü küresel salgın kaldırdı. Özellikle ABD'nin dolar saltanatında yaşadığı art arda yenilgiler ve geri çekilmeler doğal olarak ekonomisinde büyük zorluklukların kapısını açtı.

Kriz kâhini diye bilinen ünlü ekonomist Nouriel Roubini 30 Ağustos'ta stagflasyon tehdidinin gerçek olduğunu yazdı. ABD'de ve birçok gelişmiş ekonomide enflasyonun yükseldiğini ve büyük parasal, kredi ve mali teşviklere rağmen büyümenin sert biçimde yavaşladığını belirtti. Emek ve mal piyasalarındaki arz darboğazlarının sonucu olduğu konusunda bir fikir birliğinin olduğuna işaret etti. Bu talep ve arz dinamiklerinin, 1970'ler tarzı stagflasyona ve sonunda ciddi bir borç krizine yol açabileceğini ileri sürdü.

1970'LERİN ÖZELLİĞİ NEDİR?

Dünya ekonomisi küresel en büyük stagflasyonu 1970’li yıllarda yaşamıştı. Stagflasyon, resesyon ile enflasyonun aynı anda görüldüğü durum diye tanımlanır biliyorsunuz. Ekonomideki işsizlik oranı artarken fiyatlar da hızla yükselir. Bu sözcük de zaten 1970'lerde İngilizcede “stagnant” ile “inflation” kelimelerinin birleşmesinden türetilmiştir.

Ama daha önemlisi bu yılların ayırt edici özelliği ABD'nin Vietnam yenilgisiydi.

Harvard Üniversitesinden Kenneth Rogoff da Project Syndicate’de yayımlanan 31 Ağustos'taki “70'lere geri dönüş mü” başlıklı yazısında benzerliklere gönderme yapıyor ve ürkütücü buluyor. Enflasyonunun ve büyümedeki gerilemenin birçok ekonomistin değerlendirdiği, merkez bankasının inanmak istediği gibi teknik nedenlerden kaynaklanmadığını, esas köklerinin siyasi olduğunu belirtiyor. Ve bugünkü güvensizliğin nedeni olarak tıpkı Vietnam gibi, Afganistan yenilgisine işaret ediyor. O da ABD bütçe açığı ve borç stoku rekor seviyelerde olduğunun altını çiziyor.

APPLE VE TESLA'NIN

TEDARİKÇİLERİ ÜRETİME

ARA VERDİ

Bu arada delta varyantı da bir etken oldu. Roubini'ye göre delta varyantı geçici olarak üretim maliyetlerini artırıyor, çıktı artışını azaltıyor ve işgücü arzını kısıtlıyor. Bu arada üstelik işsizlik yardımları Eylül‘de sona erdi. Delta birçok hizmet sektörünün yeniden açılmasını sekteye uğrattı ve küresel tedarik zincirlerini, limanları, ulaştırma ve lojistik sistemlerini etkiledi. Temel girdilerin kıtlığı otomobil, elektronik eşya ve diğer dayanıklı tüketim mallarının üretimini daha da engelledi. Bütün bunlar enflasyonu artırıyor.

Xi Jinping'in halkın refahını artırma politikaları kuşkusuz ekonomik tercihlere de yön veriyor. Kış aylarında konutların ısıtılması için yeterli enerjinin sağlanabilmesini güvence altına almak üzere doğal gaz ve kömür şirketlerinden üretimlerini arttırılması istendi. Çin Ulusal Enerji İdaresi'nin ve hükümetin enerji arzı sorunları nedeniyle aldığı önlemler Apple ve Tesla gibi ABD'li şirketlerin tedarikçilerinin de bazı tesislerinde üretimi ara vermelerine neden oldu.

Öte yandan Çin'deki elektrik sorununun çip üreticilerini de etkilediği, aslında Çin sanayi üretiminin bütün dünyanın ekonomisinin kalp atışlarını ve sağlığını çok yakından ilgilendirdiği biliniyor. Çin Halk Cumhuriyeti için elbette kendi insanının ve ekonomisinin sağlığının sürdürülebilir olması önemli.

BÜYÜME ÖNGÖRÜLERİ

DÜŞÜYOR ENFLASYON

YÜKSELİYOR

Küresel ekonomideki bu gidişat elbette dünyadaki bütün kurumların hesaplamalarına yansıyor. İngiltere merkezli küresel ekonomik araştırmalar yapan Oxford Economics, tedarik darboğazlarının imalat sektörü ve sanayide yol açtığı yavaşlama nedeniyle 2021 yılının 2. yarısına ve 2022’nin ilk çeyreğine ilişkin büyüme öngörülerini düşürdü. Hizmet alt endekslerinde ve tüketici güveninde düşüşler yaşandığını da saptıyorlar.

Hemen bütün merkez bankaları bu yılki büyüme tahminlerini düşürdüler. Buna karşılık enflasyon tahminlerini yükselttiler.

Merkez bankaları varlık alımlarını azaltacak olması, delta varyantı ve tedarik sıkıntıları, temel girdilerin maliyetlerinin artması artık stagflasyonun bir endişeden çok; ayak sesleri olarak algılanıyor.

Roubini, Wall Street'in piyasa analistleri ve siyaset oluşturucuların büyük çoğunluğunun pembe tablolar çizdiğini, ancak bunun gerçek olmadığını vurguluyor. Ona göre Merkez Bankaları yüksek kamu ve özel sektör borçları yüzünden borç kapanına sıkışacak ve küresel finans piyasalarında bir çöküş tetiklemeden normalleşmekte hayli zorlanacak.

Tedarik şoklarının devam etmesi büyümeyi daha da yavaşlatacak, üretim maliyetlerini artırarak enflasyon baskılarına yenilerini ekleyecek.

ABD hisse senetleri, enflasyon korkularının yayılmasıyla Mayıs ayından bu yana en büyük kaybı yaşadı. Tahvil satışları teknoloji sektörünü vurmasıyla Mayıs'tan bu yana en büyük kayba uğradı.

YALNIZCA ABD Mİ

ABD'de teknoloji hisselerinin, faiz oranları beklentilerindeki hareketlere karşı özellikle hassas olduğu, çünkü bunların değerlenmelerinin şirketin gelecek yıllara ilişkin büyüme beklentilerine bağlı olduğu belirtiliyor.

28 Eylül günü yayınlanan tüketici güven endeksi Eylül ayında yedi ayın en düşük seviyesini gördü.

Öte yandan yükselen fiyatlara ilişkin endişeler, emtia fiyatlarındaki sert artışla birleşti, uluslararası petrol ölçütü olan Brent ham petrolü, ABD üretimini engelleyen kasırgalar ve artan doğal gaz fiyatları nedeniyle Ekim 2018'den bu yana ilk kez kısa bir süreliğine varil başına 80 doların üzerinde işlem gördü.

Yalnızca ABD mi?

Hafif stagflasyon farklı açılardan ve ölçülerde de olsa küresel çapta sürüyor. ABD'de ve birçok Batı ekonomisinde enflasyon yükseliyor ve büyük ölçekte parasal, kredi ve mali teşviklere rağmen büyüme sert bir biçimde yavaşlıyor.

Alman tüketici fiyatları yaklaşık otuz yılın en hızlı yükselişini yaşıyor.

Birleşmiş Milletler gıda fiyat endeksi son bir yılda %30 arttı...

GELİŞEN EKONOMİLERİN

KENDİNE GÜVENİ ARTTI

Peki, bugünün koşullarındaki önemli değişiklikler, örneğin teknolojik gelişmeler, internetin ve yapay zekanın kullanımının yaygınlaşması gibi satışı ve üretimi etkileyebilecek unsurlar 70'lerden farklı olarak krizi engelleyebilir mi?

Bir yandan küresel salgının yarattığı olumsuz koşullar, bir yandan köhnemişliğin çıkmazlarını hesapladığınızda yapısal sorunlar öyle bir olasılığı zorlaştırıyor.

Ayrıca salgının üzerinden örtüyü kaldırdığı bu koşullar kendi zıttını da yarattı.

Gelişen ekonomilerin kendine güveni arttı; bu devletleri milli çıkarlarını koruyacak ve geliştirecek seçenek arayışına ve dayanışmaya yönlendirdi. Yükselen Asya'nın önü daha da açıldı.

Bu bir anlamda ABD ekonomisi açısından, tam tersine krizi tetikleyecek önemli bir gelişme.

Şimdiye kadar en azından kendi bölgemiz ve ülkemiz açısından biliyoruz ki, ABD'nin artık bu girişimleri engellemek üzere müdahale gücü yetmiyor. “Küreselleşme” geri tepti. Kendi ülkesinde bile gelir dağılımına ve bölüşüm ilişkilerine yönelik tepkiler büyümeye başladı. Çünkü artık bir yaşam sorunu haline geldi.

1 Ekim güncellemesiyle, ABD'nin en büyük milyarderleri, yani en zengin 18 aile (yüzde 0.00001) Forbes'a göre 1,7 trilyon dolarlık servete sahip. Bu da ABD'deki toplam 123 trilyon dolarlık hanehalkı servetinin yüzde 1.4'ünü oluşturuyor.

Şimdiye kadar kayda geçmiş en yüksek rekor yüzde!

Maliyet arttıkça bu tüketicilere yansıtılıyor, fiyatlar yükseliyor, ekonomi yavaşlıyor, işsizlik artıyor.

Bir kısır döngü.

Yük giderek daha ağır toplumun belli bir kesiminin üzerine biniyor.

Bu gelişmelerden ABD'de en çok savunmasız işçilerin ve beyaz olmayan kadınların etkileneceği saptanıyor.

Böyle gitmeyeceği kesin.

Türkiye ise birçok bakımdan şanslı bir ülkedir. Kendi ekonomik gelişmeleri açısından krizi nasıl fırsata çevirebilir bunun planlamasını yapmalıdır. Önümüzdeki seçim süreci buna göre tasarlanmalıdır.