25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fransa Doğu Akdeniz’de ABD’nin dümen suyunda

Ali Rıza Taşdelen

Ali Rıza Taşdelen

Gazete Yazarı

A+ A-

Fransa Cumhurbaşkanları Nicolas Sarkozy (2007-2012) ve Sosyal Demokrat François Hollande (2012-2017) Atlantik cephesinin has adamlarıydı. Sarkozy, İkinci Dünya Savaşı’ından bu yana en Amerikancı Fransız cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti; lakabı Sarko-Amerikan’dı. Sosyalist Parti lideri Hollande, rakibi Sarkozy’yi yenerek cumhurbaşkanı seçildiğinde, Türkiye’de ve dünyada “Fransa’da solcu bir cumhurbaşkanı seçildi” yanılsaması yaşanmıştı. Yaşananlar gösterdi ki Hollande’ın, Sarkozy’den daha ateşli bir Atlantik neferi olduğu ortaya çıktı.

ABD’nin son on yılda art arda aldığı yenilgiler ve geri çekilişi, 2008 küresel mali kriziyle sarsılan Batı dünyası, NATO’da yaşanan çatlaklar, Avrupa ile ABD arasında derinleşen çelişkiler ve Batı’nın çürüyen medeniyetinin Fransız siyasal sistemindeki faturası ağır olmuş, geleneksel partiler ve liderleri (Sarkozy ve Hollande) ağır darbeler alarak siyaset sahnesine veda etmişlerdi.

Sistem, her iki partinin devşirilen kadrolarının desteği ile Macron’u siyaset sahnesine çıkarmıştı. 39 yaşında cumhurbaşkanı olan genç ve karizmatik Macron, dinamik bir lider profili veriyordu. Zaten çürüyen, yozlaşan ve çöken bir siyasal sistemde Fransa’yı düze çıkaracak bir liderin çıkma olanağı da yoktu. Macron, Sarkozy ve Hollande karışımı melez bir Atlantikçi liderdi. Diplomasi ve ekonomide küme düşmüş Fransa’yı “dünyada layık olduğu yere taşıma” iddiasıyla büyük laflar etti, büyük sözler verdi. Fransa ve Avrupa’yı ayağa kaldıracaktı, ABD’den bağımsız bir “Avrupa Ordusu” oluşturacaktı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nun beş daimi üyelerinden biriydi. Avrupa’da en güçlü orduya ve nükleer silahlara sahipti. Ama Atlantik’in kucağındaydı ve orada debelenip duruyordu. Bugün artık yaşanan pratik bir iddianın ötesinde birer olgu olarak karşımızda duruyor.

ABD FRANSA’YI SIRTINDAN HANÇERLEDİ AMA…

Çin’i hedef alan ABD, İngiltere ve Avustralya’nın oluşturduğu AUKUS Paktı ile birlikte Avustralya-Fransa arasındaki denizaltı anlaşmasının iptal edilmesiyle Fransa’yı 60 milyarlık bir kayba uğrattı. Bunun ötesinde İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bu kadar aşağılanmamış ve kendi müttefikleri tarafından “sırtından” bıçaklanmamıştı. Macron sustu! Bakanları, hükümet sözcüleri, ABD’nin kendilerine ihanet ettiğini ve aşağıladığını söylediler. Washington Büyükelçisini geri çektiler.

Sonra ABD Başkanı Biden ile telefon görüşmesiyle Macron yumuşadı. “Birbirimizi iyi anlamadık, daha derin diyalog içinde olmalıyız” diyerek barıştılar. Ardından, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan Paris’e geldi. Blinken, "Fransa Dışişleri Bakanı ile ortak ekonomik ve kalkınma sorunlarının yanı sıra Asya-Pasifik, Sahra ve Afganistan'daki bölgesel sorunları ele aldığımız verimli görüşmeden memnunum" açıklamasında bulundu. Fransa, ABD’den yediği denizaltı kazığını sineye çekmiş ve aralarındaki buzlar erimişti. Biden-Macron görüşmesi için ortam hazırlanmıştı.

Ekim sonunda G20 zirvesinde Biden ve Macron yaptıkları görüşmede son noktayı koydular. Biden “NATO’yu güçlendirecek bir Avrupa ordusunu desteklediğini, Asya-Pasifik ve Afrika’nın Sahel bölgesinde Fransa ile iş birliği yapacağını” açıklamasıyla sorun çözülmüştü. Macron, Atlantik’teki yerini bir kez daha teyit etmişti.

DOĞU AKDENİZ’DE İŞ BİRLİĞİ

Kaldıkları yerden devam ettiler; ABD, Fransa’nın Yunanistan ile "Savunma ve Güvenlik için Stratejik Ortaklık Anlaşması" imzalamasına ve 3 milyar dolar değerinde, 3 fırkateyn satmasına göz yumdu. Başını ABD ve İsrail’in çektiği 8 ülkenin askeri uçak ve gemilerinin katılımıyla düzenlenen Nemesis (İntikam) ortak tatbikatına katıldı. Bitmedi; geçen hafta Fransa, gelişmiş sonar ekipmanına ve denizaltı karşıtı savaşta ileri teknolojiye sahip bir fırkateyni, ocak ayına kadar kalmak üzere Doğu Akdeniz’de konuşlandırdığını açıkladı. Aynı gün, Fransa Savunma Bakanlığı, Doğu Akdeniz'deki operasyonlar için iki Bréguet Atlantic iki deniz karakol uçağının Güney Kıbrıs'a konuşlandırılacağını duyurdu.

Böylece Fransa Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı cephede yer almaya devam edeceğini ilan etmiş oldu.

KAMALA HARRİS PARİS’TE

Geçen hafta, Fransa bu açıklamaları yaptığında ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris Paris’teydi. Biden’ın yerine kendini ABD başkanlığına hazırlayan Harris, 5 günlüğüne Paris’e gelmişti. Dışişleri Bakanı ile görüştü ve Cumhurbaşkanı Macron tarafından Elysee Sarayı’nda ağırlandı.

Harris ve Macron "ABD ve Fransa arasında yeni bir dönemin başındayız" açıklamasında bulundular. Macron, ABD Başkanı Joe Biden ile Roma'da G-20 zirvesi sırasında yaptıkları görüşmeye atıfta bulunarak, "Başkan Biden ile önümüzdeki günler, haftalar ve yıllar için yol gösteren, verimli bir görüşme yaptık. Fransa sizi ağırlamaktan onur duyuyor. Yeni bir dönemin başlangıcında olduğumuz ve iş birliğimizin kesinlikle çok önemli olduğu konusunda hemfikiriz" dedi.

Macron aynı Sarkozy ve Hollande gibi De Gaulle’ün ABD’ye karşı onurlu duruşuna ihanet ettiğini ortaya koymuş oldu.