Yandex
24 Haziran 2025 Salı
İstanbul 17°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İşin suyu çıktı

Reklamın iyisi kötüsü olmaz, özel hiçbir isim kullanmayacağım. Konu gündemde, neden bahsettiğimi zaten herkes anlayacak. Ayrıca isim vermek özel tartışmalara yol açabilir. Hâlbuki ben genel ve suyu çıkmakta olan, ünü ve etkisiyle bütün toplumu ilgilendiren bir sorun olarak ele alacağım

İşin suyu çıktı
SELENGA ARTAR YAĞCI

Neresinden tutulur, nasıl çözülür, sosyolojik kültürel altyapısı nedir, başımıza nerden sarmıştır, Türk televizyon kanallarında gündüz kuşağı programlarının hâli pürmelalinden bahsedeceğim. Son vukuat şöyle…

İsmi lazım değil bir TV kanalının gündüz kuşağında yayınlanan programda, namıdiğer televizyon mahkemesinde, ismi lazım değil bir delikanlı, nişanlısının annesiyle yasak ilişki yaşıyor. Bu ilişkide müstakbel kayınvalidenin damattan hamile kaldığı iddia ediliyor. Zihinsel engellilik, psikolojik baskı, kadına şiddet, suçüstü yakalanma, kasten yaralama, öldürmeyle tehdit, canlı yayında gözaltına alınma detayları bulunan olay sosyal medyada geniş yankı uyandırıyor.

Bunun üzerine RTÜK harekete geçiyor, program hakkında inceleme başlatılıyor.

“Yayıncı kuruluşlarımızın özellikle aile yapısı, çocukların korunması ve toplumsal değerler konusunda daha hassas ve sorumlu davranmaları” isteniyor.

İĞNEYİ YAYINCIYA ÇUVALDIZI SEYİRCİYE BATIRALIM

Tekrar edeyim, olayın kendisini tartışmıyoruz, o ayrı konu. Toplumsal çürümeden bahsediyoruz, izlenme dinamikleri kılavuzluğunda yürünen bir yolun sonundan, denize dökülmekten… Hukukla, adaletle, eğitimle; öz kültürümüzden gelen elseverlik (diğerkâmlık), yardımlaşma, nezaket, akılcılık, çalışkanlıkla çözülmesi gereken konuların üstünde bu kadar hoyratça ve iştahla tepinen, böylesine yayınların hem üretilmesinden hem tüketilmesinden sorumlu olanlara sesleniyoruz.

Gündüz kuşağı programlarının tarihi ülkemizde nerdeyse özel televizyonculuk tarihiyle başa baş. Ve bunların on yıllardır girmediği şekil, sömürmediği duygu, gıdıklamadığı merak, normalleştirmediği arsızlık, aşındırmadığı değer kalmadı gibi bir şey.

Geçtiğimiz ay gerçekleşen “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Medyanın Sorumluluğu Çalıştayı”nda RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in şu cümlesi, çaresizlik ifadesi olarak da dikkat çekiyordu.

“Yasakları çözüm olarak görmüyoruz. Gündüz kuşağında evlilik programlarını kaldırdık, bu sefer yerini suç dosyalarını araştıran programlar aldı. Yasaklayınca maalesef yerine gelenler daha iyisi olmuyor.”

Bu noktada konunun artık bilimsel araştırmalara da ilham vermesi gerekiyor. Yapılması gereken sosyal araştırmalar, yazılması gereken tezler, cevap aranan sorular alıp başını gidiyor.

SORULAR, SORULAR…

Kadınların ezik, güçsüz, çaresiz, aşağılanmış gösterildiği programlar seyredilmekten neden zevk alınıyor? Macera mı, entrika mı, merak mı, kıskanma mı, kendinden sefil olana bakıp haline şükretme mi, ne tür duygular bu programların tutulmasına sebep oluyor?

Gündüz kuşağında bu programlar, başka seçenek sunulmadığı için mi çok seyrediliyor? Öğleden sonralarını bu tür programlarla meşgul etmek, modern hayatın ev kadınlığında yazgıya mı dönüşüyor?

Ev kadınlarının kendi aralarındaki eski sosyalleşmeler, çat kapı komşuluklar, altın günleri, kısır günlerinin yerini, pandemi, göçler, ekonomik krizler, hızlı büyüyen şehirler, güvensizlikler sebebiyle eve kapanma, beraberinde böyle programlar mı dolduruyor?

Bu tür programları seyrederek insanlar kendileriyle ilgili nelerden fedakârlık ediyor? Zaman kaybından öte bu programlar insanlardan, insanlıktan neleri alıp götürüyor?

Yerimiz bitti ama sorularımız bitmedi, bitmez. Konuyu incelemeye devam edeceğiz.

reklam