29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kovid-19 bitti mi?

Atilla Özalp

Atilla Özalp

Gazete Yazarı

HERKESİN korku eşiği farklıdır ama dünyanın gördüğü en bulaşıcı salgın hastalık karşısında korku eşiklerimizin benzer olması gerekir ki bir an önce virüse karşı verilen savaşı kazanalım. Yani ben evdeyken sen dışarıda virüse karşı umursamaz bir tavır takınıp maske takmaz ve sosyal mesafe tanımaksızın kalabalıkları oluşturanlardan biri olursan, virüs yok olmaz, hatta yeni bir dalga yaratarak çok daha fazla etkili olabilir.

Esasında yapmamız gereken şey, normalleşmeye dönmek yerine kısa bir süre daha evlerde kalıp virüsü tamamen bitirmekti ama ekonomik nedenlerle bir ay daha sıkamadık. Defalarca, "Hiç olmazsa maske takmayana para cezası verin" dedik ve en sonunda yeni normal hayata adım atışımızdan tam 21 gün sonra para cezası geldi. Niye bu kadar geç kalındı, anlaşılır gibi değil. Artan vaka ve yoğun bakımda yatan hasta sayısındaki artışta ne yazık ki bu geç kalışın payı var.

Yalnız halen anlaşılmaz bir durum var. Bilim Kurulu'ndaki birçok doktor her gün ekran başında virüsten korunmak için maske takmak kadar, hatta maske takmaktan da önemli korunma şekli olarak sosyal mesafeyi dile getirirken, insanlar eskiye göre daha çok maske kullansalar da sosyal mesafeye hiç dikkat etmiyorlar. Toplu taşıma araçlarında omuz omuza, sırt sırta yolculuk yapıyorlar. Ve işin ilginç olanı, yollarda maskesiz gezene ceza varken toplu taşıma araçlarında insanları denetleyip uyaracak, gerektiğinde ise cezayı uygulayacak hiçbir görevli yok. Bu durumda, "Garibanlığın gözü kör olsun, koronavirüs de neymiş, mühim olan açlık virüsü" diyerek toplu taşıma araçlarına binmek zorunda olan halk da çaresiz olarak yaradana sığınıp mecburen yolculuk yapmakta...

Gençliğimin yaz aylarını ailemle Kınalıada'da geçirirdim. Şimdi de hafta içi çalıştığımızdan, hafta sonu kalabalığı da göze alıp ailecek adaya gidelim ve evimizin durumuna bakalım dedik. Bostancı iskelesinden Mavi Marmara isimli tekneye binerek yüz gün sonra ilk defa kalabalığa karıştık... Çoğunluk maske takıyordu, maskesini tek tük çene altına indirenler vardı, birkaç kişi ise maskesizdi. Sosyal mesafe diye bir şey asla söz konusu değildi. Teknenin hareket etmesiyle maske takan birkaç kişi daha maskesini çıkarınca, maske takanlar ve takmayanlar sayıca eşitlendi. Derken cam bardaklara doldurduğu çayları satma gayretindeki orta yaşlı şahıs "Çay, meşrubat, tost, buz gibi ayran" diye bağıra çağıra, kalabalığın içine girip sürtünmemeye çalışarak tıkış tıkış aralardan geçerken, kimi çay, kimi de ayran ve tost aldı.

Teknenin içinde gördüğüm manzara sonrası, yirmi dakika süren yolculuğumuz benim için bir türlü bitmek bilmedi ama sonunda adaya geldik. İş, güç, temizlik ve açık havada bol oksijen derken dönüş saati geldiğinde ise adaya giderken mevcut olan kalabalık, sefer sayısının yetersizliğinden dolayı ikiye katlanmış vaziyetteydi. Artık ne bir boş koltuk ne de ayakta bile sosyal mesafeyi koruyacak alan vardı. Oysa tatil günü oluşacak bu kalabalığı öngörüp toplum sağlığı için düşünceli davranarak, virüsün yayılmasını önlemek için ek seferler koymak hiç de zor olmasa gerek.

Sokakta ve özellikle kafelerde maske takmayıp sosyal mesafe diye bir korunma yönteminin bile farkında olmadan safları sıklaştıranları görünce, son olarak da toplu taşıma araçlarından biriyle adaya gitme deneyimini yaşayınca; Bilim Kurulu'ndan Prof. Dr. Tevfik Özlü'nün, "Halkımız galiba virüsün aşısını bulmuş olmalı" dediği geldi aklıma... Evet sayın Özlü'ye katılıyorum, halkın arasında birileri var ki gerçekten de virüsün aşısını bulmuş olmalı ama bizimle paylaşmıyor...