MEDYANIN HALLERİ... Neoliberalizmin kültürel iktidarına Millî Devlet ile karşı konulur
Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, kültür dayatmasına karşı çözüm için 'sivilleşme, bağımsız fonlar, kültüre cebinden de para yatıracak endüstri temsilcileri' öneriyor. Taklit, asıllarını yaşatır. Emperyalistlerin istediği tam da bu, yani devletsizleştirme değil mi?

Yeni Şafak yazarları birkaç gündür birbirleriyle paslaşarak, “Kültürel iktidar” tartışıyor.
İsmail Kılıçarslan, Ersin Çelik’in “umut dolu” yazısından bir paragraf alıntıladı ve sonrasında şunu dedi: “Ben senin kadar umutlu değilim Ersin.”
Kılıçarslan’la sık sık çatışırız. Ama yazısında bu kez doğru bir tespit yapıyor: “Kültürün ‘endüstriyel bir üretim’ olduğunu kabul etmeye yanaşmadığımız sürece bizden bir şey olmayacağına dair inancımda bir değişiklik yok.” diyor. Bu satırlar çok doğru. Kültür de endüstriyel bir üretim. Ama daha doğrusu, kültür, bir üstyapı kurumu. Mevcut ekonomik altyapının üstünde yükselen bir üstyapı.
Kılıçarslan, bu endüstrinin içinde “fikriyle ve üretim becerisiyle” var olunabileceğini işaret ediyor ama solda da sağda da bunun anlaşılamadığını ifade ediyor.
Kılıçarslan çözümü şöyle açıklıyor:
“Sivilleşme, bağımsız fonlar, kültüre cebinden de para yatıracak endüstri temsilcileri. Kültürel iktidar mücadelesi vermek istiyorsak Türkiye’deki kültürel vesayetle politik düzlemde çatır çatır kavga ederken bir yandan da bu üç maddeyi hayata geçireceğiz. Bunun başka yolu yok.”
İşte Kılıçarslan’ın yanılgısı burada başlıyor. Çözüm diye sunduğu şey, teslimiyetin bir ifadesi.
Çünkü Kılıçarslan yukarıda bahsettiğimiz altyapının üstyapıya etkisini iyi çözümleyemediği için basit bir taklitçilikten öteye geçemiyor.
İşin aslı şu:
Gramsci, “İnsanı kafasından yakaladınız mı, kol ve bacak kolay gelir!” diyor.
Emperyalist sistemin tam olarak yaptığı bu.
Neoliberalizm bugün kültürel hegemonyasını ve iktidarını insanı kafasından tutarak sağlıyor.
Postmodernizm, posthümanizm, Yeni Ortaçağ bugünkü kültürel iktidarın akımları. İnsanları neoliberalizmin kültürel iktidarına alıştırma ve ikna araçları, tam da İsmail Kılıçarslan’ın saydıkları: Sivilleşme, bağımsız fonlar, kültüre cebinden de para yatıracak endüstri temsilcileri. Devletsizleşme, bugünkü kültürel iktidarı neoliberalizme bıraktı. Bu hegemonyasını sürdürmek isteyen emperyalist sistem, bu yüzden Millî Devletleri hedef alıyor. Hem ekonomik olarak hem kültürel olarak…
Kılıçarslan aslında şunu diyor. Kültürel iktidarı kazanmak için “onlardan” daha fazla para yatıralım.
Oysa taklit, asıllarını yaşatır.
Bu iş para meselesi değildir.
Kılıçarslan umutsuz çünkü desteklediği güçlerin neoliberal sistem içinde olduğunun farkında.
Bu sisteme bağlı kalarak, sistemle mücadele edemezsiniz.
Kültür alanı da emperyalist devletle millî devletin çarpışma sahasıdır.
Mevcut kültürel iktidara karşı çıkmak, Millî Devleti savunmaktır.
Neoliberla politikalara karşı üretimi, devletçiliği, kamuculuğu savunmaktır.
Çürümüş dayatmalara karşı millî, bağımsızlıkçı, aydınlanmacı kültürü savunmaktır.
Atlantik’ten kopmak, yükselen Asya Uygarlığının içindeki yerimizi savunmaktır.
Kültür hegemonyasını alt etmenin yolu da iktidardan geçiyor.
Bütün mesele, bağımsız Millî Devletimizi halkçılık temelinde yeniden örgütleyecek bir meclis ve hükümetin oluşturulmasıdır.
Bunun mihenk taşı Türkiye’de acil olarak Üreticilerin Millî Hükûmetini kurmaktır.
Bu hükûmetin insanına, vatanına, topluma, üretime ve kendisine yabancılaştıran emperyalist kültüre karşı sürekli mücadele yürütmesinden geçer.
Batı destekli gericiliğin ve bölücülüğün iç çatışma olanaklarını ortadan kaldırmak, millî birliği sağlamlaştırmak, çağdaş bir ekonominin insan gücünü yaratmak ve yurttaşlarımızın yeteneklerini geliştirmek amacıyla bütün toplumu kucaklayan bir Devrimci Eğitim ve Aydınlanma Seferberliğinin sürekliliğini sağlayarak bunu başarabilir.
Kültürel iktidar piyasacılıkla olunmaz, devletçilikle olunur.
‘Devrimci Trump’ ve bizdeki sevenleri
FEHMİ KORU-KARAR
Bizimkiler Trump’a uzaktan aşk ilanında bulunuyorlar. En son gözüme çarpan bir yazıda bunun farkına varınca, merakımdan bu aşkın boyutlarını ölçebilmek için, yazarın önceki yazılarına da baktım.
Trump’a bir övgü, bir övgü…
ABD’de yediden yetmişe herkesi heyecanlandırmış Trump; ikonik çıkışları çoğu Amerikalıyı cezbediyormuş…
Eski düzeni çökerten, ABD’yi ve dünyayı yeniden düzenlemeyi amaçlayan bir ‘devrimci’ imiş Trump…
“Bu kadarı yeter” deyip yazarın daha eski yazılarına gitmekten vazgeçtim. Onun yerine İsrail’de çıkan Haaretz gazetesine baktım.
Haaretz, Trump’ın başkanlıkta ilk gününün mesaisi olarak imzalayıp yürürlüğe koyduğu kararnamelerden ülkelerini doğrudan ilgilendirenle ilgili uyarısını birinci sayfasından duyuruyor.
Trump, ilk gününde, ABD’de anti-Semitizm alanına giren görüş sahiplerini, bu arada Gazze’de işlediği canilikler yüzünden İsrail’i kınayanları, Filistin yanlısı gösteriler düzenleyen, Filistin bayrağı taşıyan ve İsrail karşıtı sloganlar atanları, eğer ülkede bulunan yabancılardan iseler, derhal ABD’den kovmayı içeren bir kararname çıkardı.
Ülke vatandaşları da olsalar yargı enselerinde olacak…
İsrailli gazeteci Eitan Nechin, yine Haaretz’de, Trump’ı bu kararname yüzünden şiddetle eleştiriyor. Bu arada, Elon Musk gibi Nazi sempatizanlığını saklamayanların, sırf İsrail-yanlısı bilindikleri için, Trump tarafından hoş görülmesini de…
Haaretz yönetimi ve yazarı Nechin, Trump’ın ve kadrosunun aşırı İsrail-severliğini dert ediniyor, bunun dünyanın başına sorunlar açacağını İsrailli okurlara duyuruyor; bizimkiler bu durumu önemsemiyor bile…
Trump’ın Netanyahu’nun bile düşünse dahi seslendirmekten kaçındığı türden Filistin için ‘nihai çözüm’ formulü bulunuyor.
Formülü şu: İsrail’i büyütmek…
Gazze’deki Filistinlileri Mısır’a, Batı Şeria’da yaşayanlarını da Ürdün’e göçe zorlayarak…
Trump’ın Ortadoğu özel temsilcisi olarak atadığı Steve Witkoff daha da ileri giderek Gazze’den göç ettirilecek Filistinlilere başka uygun bir yer bulmuş: Endonezya… Jerusalem Post, 20 Ocak]
‘Devrimci Trump’ Gazze’yi ve Batı Şeria’yı Filistinlilerden boşaltarak Netanyahu’ya ‘Büyük ve Birleşik İsrail’ hediye etme yolunda…