18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Mehmet Seyda, büyük bir yazar...

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

Büyük Bir yazardı Mehmet Seyda, gerçek bir ustaydı. Ondan biraz daha söz etmek istiyorum size. Bu gün 13 Temmuz, ölüm yıldönümü.

Şurda yazma, burda yazma, gibi tartışmalar sol kesimin eski hastalığıdır.

Mehmet Seyda 1980 öncesinde bir süre Aydınlık’ta da yazdı. Belli ki yazdığı yere karışanlar olmuş. Eşi Nihal Tekkanat’ın kitaplaştırdığı, Demir Özlü’ye yazdığı mektuplarından birinde (26 Şubat 1980) bu gazeteden de söz ediyor:

“Aydınlık gazetesine gidiyorum. Üşütükler adlı bir romanımın yazarlık ücretini almaya. (…) Ayrıca haftada bir sanat yazısı istediler. Senden de rica ediyorlar. Her yazı 250 lira. Yazmak ister misin? İsveç’ten notlar, bilgiler, sanat haberleri falan. Haftada bir gün bir köşe yazısı. Burada paran birikmiş olur. Resim gönderirsen onu da seçeceğin başlıkla birlikte koyarlar. Doğu Perinçek ve bu gazete Maocu imiş. Saygılı çocuklar. Ben ayrıca, Aziz Nesin’in ‘ille de kendi düşünceme uygun bir gazetede yazmam gerekseydi, kırk yıldır hiçbir gazetede yazamazdım.’ sözüne katılırım.”(s. 43)

Mehmet Seyda, Aydınlık’ta başka kimlerin yazacağı bilgisini de veriyor Demir Özlü’ye, onun da Aydınlık’ta yazmasını istiyor. Sanırım Demir Özlü de katıldı Aydınlık yazarları arasına.

Aydınlık’ta tefrika edilen Üşütükler, Mehmet Seyda’nın özgeçmişinde adını göremediğimiz bir romanı. Acaba başka bir adla kitaplaştı mı, araştırmak gerekir? Değerli dostum İlker Yücel’den rica ettim, araştıracaklar. Bu usta yazarın gün ışığına belki de yeni bir romanı çıkar Aydınlık sayesinde.

Mektuplarında unutulmak üzerine de yazıyor Mehmet Seyda:

“Ben bir yazarım. İster doğru, ister yanlış, kendimi öyle kabul ederim. Öyle kabul edince yazarlığın kökeninde ‘unutulmamak’ gibi gizli açık bir acınası özlemin barındığını da bilirim. Bence bir insanın gerçek ölümü, bence bütün belleklerden, yakın akraba bellekleri de içinde olmak üzere, silinmesiyle başlar. Anılan, bir yerde adı geçen kişi gerçekten ölmemiştir daha.” (s. 107)

Onun bu ”unutulma” kaygısının boşa çıkacağına, er geç bu toplumun bu usta yazarı hak ettiği yere koyacağına inanıyorum.

Mektup yazmayı severdi Mehmet Seyda, düzenli yazıştığı dostları arasında olmak ayrıca büyük bir onurdu benim için. Tam altmış mektup almışım ondan. Ne çok özendirirdi beni, yazmamı, boş durmamamı isterdi. Geçen yazımda Kırmızıkedi’den çıkan “Edebiyat Dostları” kitabından söz ettim. Unutamadığım romanlarını, öykülerini de kısaca anmak isterim.

26.12.1984 tarihinde Demir Özlü’ye yazdığı mektubunda sevdiği, antolojilere girmesini istediği öykülerinden de söz eder. Baş Göz Etme Zamanı (1963), Oyuncakçı Dükkânı (1964), Anahtarcı Salih (1964) kitaplarında yer alan “Uğraksız Deniz Gemileri”, “Beyzadeler”, “İşte”, “Baba” ve “Anahtarcı Salih” benim de unutamadığım öykülerindendir. Onun bu öykülerinde ve Gerçek Dışı, Süeda Hanım’ın Ortanca Kızı, İhtiyar Gençlik gibi romanlarında başka yazarlardan farklı bir tat bulmuşumdur. Evimin Erkeği öyküsünü üçüncü kez okudum. Hiç eskimeyen, eşsiz bir öykü… Kadını, kadının iç dünyasını iyi anlatan sayılı yazarlardandır Mehmet Seyda. “İlk kadın, bir erkek için yarım bir deney sayılır, oysa ilk erkek bir kadın için her şeydir.” Böyle ne çok cümlenin altını çizerek okudum. Mehmet Seyda’nın kişileri bazen bir “muamma” gibidir. Tutkuları uğruna ölmeyi, öldürmeyi göze alırlar. Çocuklarına emek verir gibi kahramanlarına emek vermiş, onları var etmiş, capcanlı karşımıza çıkarmıştır Mehmet Seyda. Tanıdığım en renkli yazarlardandır, ummadığınız yerlerden mizah çıkarır. Kadınlar önemlidir onun yapıtlarında. Oyuncakçı Dükkânı’nda (1964) yer alan Uğraksız Deniz Gemileri’nde hep gemicileri seven bir kadını anlatır. Hiçbiri de bir daha geri dönmez. Aynı kitaptaki İşte adlı öyküyü de hiç unutmadım. Bir çatışmada öldüğünü sandığı kaçakçı kocasını altı yıl sonra karşısında görünce, yaşamı karabasana dönen bir kadını anlatır bu öykü. Edebiyatımızın ilk on-on beş öyküsü içine girecek denli güçlü bir öykü. Böylesine çarpıcı bir olayı bu denli soğukkanlı, duyarlı ama duygusal olmadan, ince gözlemlerle anlatabilen çok az yazar tanıdım. Gerçek Dışı onun bir kez daha severek okuduğum romanlarındandır. Bu romanında da ilginç, unutulmaz kadın kahramanlarla karşılaşırız. Mehmet Seyda’yı tanıyanlar hep yakışıklığından söz ederler. Demir Özlü, bir mektubunda, “Ne denli yakışıklı bir yazardın. İstese artist olurdu diye düşünmüştüm.” diye yazıyor. Yakışıklılığından yararlanıp artist olmadı ama, sanırım çok kadın tanıdı ve en çok da kadınları anlattı.

Başka kitap önerisi: RonenBergman, Kalk ve Önce Sen Öldür, Bilgi Y. Ankara 2021.