KKTC de DMP'sini hazırlıyor! Mekânın sahibi geri geldi!
Türkiye’nin Deniz Mekansal Planlaması (DMP)’na ilişkin ilk akademik çalışmasını yayınlaması, Yunanistan’ı karıştırdı. Atina alelacele kendi çalışmasını yayınlayarak Ankara’ya yanıt verirken, önümüzdeki dönemde ise KKTC’nin de DMP’sini yayınlayacağı öğrenildi


Avrupa Birliği'nin 2014/89 No’lu kararınca Avrupa Komisyonu’nun 2016 yılında başlattığı çalışma kapsamında, tüm üye ülkelerden Deniz Mekansal Planlama çalışmalarını Mart 2021'e kadar iletmesi istenmişti. Pek çok ülke ilgili çalışmalarını tamamlayarak iletirken Yunanistan, bu çalışmasını yıllarca ilan edemedi. Avrupa Birliği Adalet Divanı da Şubat 2025’te Yunanistan'ın Avrupa Birliği düzenlemelerini ihlal ettiğine karar verdi.
Bu arada Türkiye, Ankara Üniversitesi Deniz Hukuku Ulusal Araştırma Merkezi (DEHUKAM) liderliğinde özel ve kamu işbirliği içinde Deniz Mekansal Planlaması’nı hazırlayarak ilgili çalışmasını UNESCO ile Birleşmiş Milletler(BM)’in ilgili birimlerine iletti. Bunun üzerine telaşlanan Atina ise hemen ertesi gün kendi çalışmalarını açıklayarak haritalarını Brüksel’e gönderdiğini duyurdu. Ancak Atina’nın çalışmasındaki sözde Yunan deniz alanları, Ankara’yı kızdırdı. Türk Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, şu ifadeleri kullandı: “Yunanistan tarafından AB mevzuatı gereği ilan edilen 'Deniz Mekansal Planlaması'nda belirtilen alanların bir kısmı, Ege Denizi'nde ve Doğu Akdeniz'de ülkemizin deniz yetki alanlarını ihlal etmektedir. Yunanistan'ın tek yanlı tasarruflarının ve iddialarının ülkemiz açısından hiçbir hukuki sonuç doğurmayacağını bir kez daha vurguluyoruz.”
KKTC DE AÇIKLAYACAK
Bu arada Deniz Mekansal Planlama ile ilgili KKTC’nin de çalışmalar yürüttüğü öğrenildi. Önümüzdeki dönemde Doğu Akdeniz’deki deniz alanlarının kullanımına ilişkin çalışmaların kamuoyuna duyurulacağı öğrenildi. Rum tarafı ise 2023 sonunda Deniz Mekansal Planı’nı kabul etmiş, sözde haritalar ise Avrupa Komisyonu’nun sitesine yüklenmişti. Söz konusu çalışmada Türkiye’nin deniz alanlarının ihlal edildiği, KKTC’nin de yok sayıldığı görülüyor. Çalışmada şu ifadeler yer alıyor: “Kıbrıs'ın iç suları ve 12 deniz miline kadar olan karasuları yaklaşık 13 bin 968 km²’lik bir alanı kapsamaktadır. Kıbrıs'ın Münhasır Ekonomik Bölgesi ise yaklaşık 98 bin 240 km²’dir.”
Bu da, Güney Kıbrıs’ın hak ettiği deniz alanından kat be kat fazlasını kendisine aitmiş gibi gösterdiği anlamına geliyor.
OLMAYAN ANTLAŞMALARLA HARİTA HAZIRLAMIŞLAR
Bir nevi " master planı" anlamına gelen Deniz Mekansal Planlama çalışmaları, özünde denizin verimli kullanılabilmesini hedefliyor. Ancak Yunan tarafının sözde egemenlik iddialarını pekiştirmek amacıyla tüm maksimalist iddialarını çalışmasına eklediği anlaşılıyor. Haritalarda ters tarafta kalan adalara geniş deniz yetki alanları tanındığı, ortay hattın ana karalar değil adalar referans alınarak çizildiği, egemenliği Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıkların Atina yönetimine bırakıldığı, Meis Adası’na 40 bin kilometrekareden fazla deniz alanı tanındığı görülüyor. Hatta hiçbir zaman yürürlüğe girmemiş antlaşmalara dahi atıf yapılıyor. Yunan çalışmasında, “İtalya ve Türkiye arasında 4 Ocak 1932 tarihinde Ankara'da imzalanan anlaşma ve bu anlaşmanın ayrılmaz bir parçası olan ve 28 Aralık 1932 tarihinde Ankara'da imzalanan sözlü belge, Ege Denizi'nin güneydoğu kısmı ve Doğu Akdeniz'in deniz sınırlarını tanımlamaktadır.” deniliyor. Ancak söz edilen 28 Aralık 1932 tarihli Türk-İtalyan Teknisyenler Zaptı, hiçbir zaman imzalanmamış, parlamentolarda onaylanmamış ve yürürlüğe girmemiş bir dokümandan ibaret. Türk deniz hukukçuları Ali Kurumahmut ve Sertaç Hami Başeren, birlikte kaleme aldıkları “Ege’de Gri Bölgeler” kitaplarında, söz konusu zabıt ile ilgili şu bilgileri paylaşıyor:
“Menteşe Adaları bölgesinde Kardak Kayalıkları dahil yaklaşık 100 ada, adacık ve kayalığın İtalya’ya devredilmesi sonucunu doğurabilecek bir doküman olan 28 Aralık 1932 tarihli toplantı tutanağı, bir düzenlemenin uluslararası antlaşma olabilmesi için gerekli olan imza, onay, yürürlüğe girme ve tescil işlemlerinden yoksundur.
"Bu belge hiçbir zaman Türkiye ve İtalya’yı bağlayıcı bir antlaşma olmamıştır. Akdeniz’de bulunan Meis Adası ile Anadolu sahilleri arasındaki bölgede egemenlik düzenlemesi yapan ve burada bulunan çok sayıda adacığı İtalya’ya devreden 4 Ocak 1932 Türk-İtalyan Sözleşmesi ile Lozan Barış Antlaşması’nın eki veya tamamlayıcısı niteliğinde bir belge de değildir.
"Uluslararası antlaşma olmadığı Yunanistan ve diğer devletlerce de kabul edilmiş görünen söz konusu doküman, yapılması düşünülen bir antlaşmanın sonuçlanmamış bir hazırlık çalışması, ilk aşamasıdır.
"Geçerli bir şekilde akdedilmiş uluslararası antlaşma niteliği kazanmamış olan 28 Aralık 1932 toplantı zaptı, hukuken Türkiye’nin iradesini ifade etmez.
"Bütün bu olgular göstermektedir ki, Lozan Barış Antlaşması’nın açık hükümleri ile egemenliği İtalya’ya devredilmemiş olan Menteşe Adaları bölgesindeki ada, adacık ve kayalıklar üzerinde İtalya’nın veya halef devlet sıfatıyla Yunanistan’ın egemenlik hakkı doğmamıştır.”
12 mil hedeflerini yinelediler
Yayınlanan son çalışmalarla ilgili hem Türk hem de Yunan Dışişleri birer açıklama yaptı. Türk Dışişlerinin açıklamasında, Ege ve Akdeniz gibi kapalı ya da yarı kapalı denizlerde tek taraflı tasarruflardan kaçınılması gerektiği, uluslararası deniz hukukunun söz konusu denizlerde kıyıdaş devletler arasında çevre konuları dahil işbirliğini teşvik ettiği hatırlatıldı. Atina’dan yapılan açıklamada ise Yunan kıta sahanlığının potansiyel en dış sınırlarının ilk kez bir AB metnine girdiği, ancak Deniz Mekansal Planı’nı gösteren haritanın ikili anlaşmalarla belirlenen herhangi bir Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)’yi tanımlamadığı belirtildi. Yunan tarafının ayrıca Ege Denizi'nde karasularını 12 deniz miline çıkarma hedefine de değinmesi dikkat çekti. TBMM, 1995 yılındaki kararında böyle bir düzenlemenin Türkiye için “casus belli” olacağını bildirmişti
‘Seville Haritası’nı yansıtıyor’
Ekathimerini gazetesi, Yunan Deniz Mekansal Planı’nın, Atina’nın Ege ve Doğu Akdeniz'de talep edebileceği azami deniz haklarının resmi bir tasviri olduğunu yazdı. Haberdeki şu ifadeler dikkat çekti:
“Harita, Yunanistan'ın deniz alanlarının mümkün olan en geniş sınırlarını çizen 1997 tarihli Seville Haritası’nı yakından yansıtmaktadır. Yani, Meis de dahil olmak üzere tüm Yunan adalarının tam yasal etkisini yansıtmaktadır. Harita 6 deniz mili sınırına göre tasarlanmış olsa da, karasularının 12 deniz miline genişletilmesi Yunanistan için gelecekte de devredilemez bir hak olmaya devam edecektir.”
Ege’de ortay hat
DEHUKAM Müdürü Dr. Mustafa Başkara, çalışmada Türkiye'nin deniz sınırlarının nasıl çizildiğine yönelik şu bilgileri verdi:
“Akdeniz'de Türkiye'nin BM’ye deklare ettiği; doğuda KKTC ile 2011'de yapılan kıta sahanlığı anlaşması, batıda Libya ile yapılan mutabakatın koordinatlarını içeren ve Türkiye'nin resmi olarak BM'ye sunmuş olduğu koordinatları kapsayan bir dış sınır söz konusu. Ege Denizi'nde ise ana karalar arası ortay hattı esas alan bir haritadan bahsediyoruz. Bu haritanın temel amacı deniz alanlarının sürdürülebilir kullanımı ve korunması esasında farklı sektörlerin denizlerden maksimum fayda elde edebilmesine hizmet etmektir.”