Oyuncu Yıldırım Fikret Urağ’dan çağrı: Tiyatro yasası için güçbirliği yapalım
Sorularımızı yanıtlayan oyuncu Yıldırım Fikret Urağ, günümüzde tiyatroda yaşanan sorunların en önemli kaynağının tiyatro yasası eksikliği olduğunu söyledi. Urağ, ‘Özel, ödenekli, amatör, ticari ve sanat tiyatroları olarak, tüm gücümüzle bir tiyatro yasamızın olmasına odaklanmalıyız.’ dedi


Tiyatro sanatçısı Yıldırım Fikret Urağ, tiyatronun günümüzde yaşadığı sıkıntıları anlattı. Özellikle maliyetlerin artması, tiyatro emekçilerinin çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalması ve salon eksikliğinin olduğunu belirten Urağ, devlet desteğinin sağlam kriterlere dayanarak sağlanması ve artırılması gerektiğini kaydetti.
Tiyatroda yaşanan sorunların temelinde yasa eksikliğinin olduğunu vurgulayan Urağ, “Tüm sorunlarımızı birbirinden kopuk başlıklar gibi algıladığımız sürece, yıllardır olduğu gibi konuşmalara doyamamaya devam edeceğiz. Tiyatro yasasına kavuşmadan, tiyatronun sorunları üzerine gerçekçi ve kalıcı çözümler üretemeyiz.” dedi.
-
Dünya Tiyatro Günü’nü kutluyoruz ama tiyatronun pek çok sorunu var. Özellikle mali sorunlar. Bugün tiyatro hangi sorunlarla karşı karşıya?
İlk ağızda söylenecek şeyler, aslında yıllardır söylenen, dillere pelesenk olan ama neredeyse bir arpa boyu yol kat edemediğimiz konulardır!
Haklısınız, maliyetlerin çok yüksek oluşu öncelikli sorunmuş gibi gözüküyor. Buradan yola çıkıp pek çok başlık ekleyebiliriz. Maliyetlerin yüksek oluşunun, bilet fiyatlarına yer yer fahiş denilecek oranlarda yansıması; buna rağmen sahne gerisinden sahne üstündekilere kadar tüm tiyatro emekçilerinin çok düşük ücretlerle ve çoğu zaman sosyal güvenlik haklarından mahrum kalarak çalışmak zorunda olmaları; tiyatro salonlarının sayıca azlığı ve donanım yetersizlikleri; devlet desteğinin bugün olduğundan belki de onlarca kat fazla olması gerektiği ve destek kriterlerinin keyfilikten tamamen arındırılmış, nesnel ölçütlere bağlanarak hakkaniyetli bir hale getirilmesi gerekliliği ve belki en önemlilerinden biri -sanatın olmazsa olmazı- fikren ve vicdanen özgür üretim ortamına halel getirecek baskıcı zihniyetlerin kapı dışarı edilmesi ve daha niceleri.
Saymakla bitmiyor ve ne söyleseniz mutlaka bir şeyler eksik kalıyor. Örneğin ödenekli tiyatroları da ayrı bir başlık olarak ele almak gerek. Orada da yapısal anlamda büyük sorunlar var. Bu alanda Devlet Tiyatroları da başlık içinde ayrı bir başlık kuşkusuz.
Ama o çatı altındaki arkadaşlarımız benden daha hakimdir konuya. Oraya girmeyeyim o yüzden. Ödeneklilerin içinde bir de belediyelere bağlı Şehir Tiyatrosu modelimiz var biliyorsunuz. O modelin içinde yer alan biri olarak bunun üzerinde söz alabilirim. Ama bunu ayrı bir söyleşi konusu haline getirmemiz gerekir. Şimdilik şu kadarını söylemekle yetineyim.
Şehir Tiyatroları modelinde bir yönüyle sevindirici ama bir yönüyle de endişe verici gelişmeler yaşıyoruz. Ülke genelinde belediyelere bağlı yeni yeni tiyatrolar açılıyor, bu çok sevindirici. Ama bunların yapısal anlamda büyük eksikleri var. Örneğin burada çalışan arkadaşlarımızın kadro sorunları var. Sanatçı statüsünde değil çoğu. Belediye işçisi konumundalar. Teknik ve uzun bir konu bu. Zamanla çözülecektir deyip geçelim şimdilik.
Asıl endişe verici kısmına bakmak gerek. Belediye Tiyatroları modelindeki en can alıcı konu yönetmelik meselesidir. Yeni kurulanından tutun, bizim İBBŞT gibi çok daha köklü olanlarına varana kadar hepsinde en öncelikli konudur bu yönetmelik meselesi. Burada bir standart belirleyebilmiş değiliz. Bu nedenle de amiyane ifadesiyle yol geçen hanına dönmüş durumda bu yönetmelik konuları.
‘DEVLETE BÜYÜK SORUMLULUK DÜŞÜYOR’
Burada oluşan boşluğu kendince doldurmaya kalkan ve açık söylemek gerekirse pek de iyiniyetli diyemeyeceğimiz, keyfi ve kişisel çıkar elde etme odaklı girişimlere tanık oluyoruz ne yazık ki.
İzmir Şehir Tiyatrosu’nda yaşanan son gelişmeler bunun en yakın kanıtı. Özerklik konusunda büyük bir adım atarak kurulan bu tiyatro, araya giren ve hiç de iyiniyetli olmayan girişimlerle ve yapılan korkunç bir yönetmelik değişikliğiyle belediye başkanının iki dudağı arasına hapsedildi. Ne yazık ki benzer bir kara bulutun İBBŞT’nin başının üzerinde gezdiğine dair duyumlarımız var.
Kısacası sorunlar çoktur ve tüm toplumsal alanlarda olduğu gibi tiyatro alanında ve özel tiyatrolar alanında da sağlıklı gelişmenin temellerini atmakla, özgür üretim ortamını güvence altına almakla yükümlü olan devlete büyük bir sorumluluk düşmektedir.
-
Peki tiyatro emekçileri nasıl bir yol izlemeli? Sanatçılarda da eksiklikler var mı?
Her şeyden önce tek tek ağaçları görüp, ormanı gözden kaçırmaktan vazgeçmemiz gerekiyor sanırım. Sorunlarımızı birbirinden bağımsız başlıklar gibi tek tek ele almak yerine, önce tüm bu sorunların kaynağı nedir diye bakmamız gerekiyor. Bunu yapabilmek için, tiyatro maceramızı eğitim yani hazırlık ve uygulama yani tiyatro pratiği şeklinde iki ana başlığa ayırmalıyız. Eğitim konusu başlı başına bir konudur ve sanırım bu söyleşinin sınırlarını aşar. Yine de genel birkaç şey söylemek gerekirse, ilk dikkat çeken şey şu:
Bundan 30 yıl önce Türkiye’de 4-5 Tiyatro Bölümü vardı. Bu satırları yazarken bir yenisi açılmadıysa, bugün bu sayı 15 civarında. Sayısal artış elbette sevindirici ama eğitimin niteliği anlamında, sonuçlara baktığımızda açık söylemek zorundayım, ortada pek de öyle sevinecek bir durum yok. Ama ölçü sadece akademik anlamda eğitim alanlar değil elbette. Gençlerimiz arasında tiyatroya artan bir ilgi var. Akademik eğitim almadan tiyatro yapmaya gönül veren hatırı sayılır bir çoğunluk var. Buradaki hazırlık sürecine baktığımızda da büyük eksikler, yetersizlikler olduğunu görüyoruz. Hepsini birlikte düşündüğünüzde her yıl tiyatro dediğimiz bu coşkuyla akan ırmağa yüzlerce yeni emekçi arkadaşımız katılıyor. Ama ne yazık ki yukarıda küçük bir özetini sunduğumuz pek çok eksikliğimiz yüzünden, üretim yapılabilecek alanlar daralıyor ve ortaya çıkan üretimlerin nitelikleri de tartışmalı hale geliyor.
TİYATRO ENFLASYONU
Son yıllarda toplumda tiyatroya ilginin arttığını gözlemliyoruz. Yanılmayı dilerim ama bunun bir yanılsama olma ihtimali yüksek gibi görünüyor. Bu gerçekten bir ilgi artışı mıdır? Yoksa günün sonunda seyircinin tiyatroya küsmesiyle sonuçlanacak, hızla yükselen bir tür enflasyon mudur buraya dikkatli bakmak gerekiyor.
Tabii güncel olarak baktığımızda, ülkemizin ekonomik koşullarının giderek ağırlaştığı bugünlerde, bir yavaşlama sürecine girdik gibi görülüyor. Pandeminin yol açtığı yaralar tam da yeni yeni sarılıyorken üstelik.
Bu güncele ilişkin ve geçici olduğuna inanmak istediğimiz sorunlar saklı kalmak üzere, tiyatroya ilgi artıyor diye sevindiğimiz kadar, eğitim alanındaki eksiklerimizi de hesaba katarak, bu sürecin bir tiyatro enflasyonuna yol açıp açmadığını sorgulamaktan vazgeçmemiz gerekiyor.
Tiyatro bir sanat dalıdır ve toplumsal etkisi en güçlü ve en kalıcı sanat dallarından birdir; seyirci ile birlikte, can cana üretildiği gerçeği göz önüne alındığında, belki de en önde gelenidir. Bizim geleneğimizde var olan “iki kalas bir heves” ruhu çok değerlidir kuşkusuz ve biliyoruz ki bu ruh her zaman yaşayacak. Bununla birlikte özellikle özel tiyatro deneyimimizde bu anlayışı -koruyarak- aşabilmeyi hedeflemeliyiz. “Heves” düzeyinde kalan bir tiyatro elbette keyifli vakit geçirmenin bir aracı olarak önemli bir işlev görebilir ama asıl önemli olan ve hedef olarak belirlenmesi gereken toplumsal dönüşüme aracılık edemez.
Ne yazık ki yukarıda özetini sunduğumuz olanaksızlıklar, eksiklikler, plansız olma hali, özel tiyatroların pek çoğunu bu “heves” dairesinin içinde kalmaya zorluyor.
Bu da seyircinin anlayışlı bir tebessümle karşıladığı, “gençler kendilerince bir şeyler yapmaya çalışmış” diyerek yaklaştığı bir hobi olarak algıladığı günlük sıradan bir etkinliğe dönüşmesine sebep oluyor.
Oysa kahkahayla ya da gözyaşıyla farketmez; tiyatro izleyicisini sarsmalıdır. Tiyatro bizi kendimize getiren, sadece aklımızı başımıza değil, duygularımızı, hissedebilme yeteneğimizi de kalplerimize mıhlayan bir arkadaş, bir yoldaş gibi olmalıdır hayatlarımızda.
Ülkemizde tiyatroyu bir ihtiyaç haline getirip getiremediğimiz sorgulamamız gerekiyor. Tiyatroya gidiyor olmak, tiyatro izleyicisi olmak için yeterli midir bunu da sorgulamamız gerekiyor. Devletin üzerine düşen görevleri sorguladığımız kadar, tiyatro emekçilerinin de kendilerinin sorgulaması gerekiyor elbette.
-
Günümüz tiyatrosunda yaşananların temel kaynağı ne sizce?
Bu soruyu az önce yaptığım temel ayrımın yani eğitim ve uygulama ayrımının ikinci ayağı olarak algılıyorum. Burada tek tek ağaçları görmeye çalışmaktan vazgeçip, ormanı görebilmek sözünü açmam gerekiyor. Bana göre bu sorunuzun bendeki yanıtı az ve özdür. Tiyatro pratiğine dair sorunları maddeler halinde sıralamadan önce tespit etmemiz gereken ana sorun şudur:
Ülkemizde tiyatro/tiyatroculuk yasa karşısında yok hükmündedir. Bizim bir tiyatro yasamız yok ve tiyatro yasal anlamda bir meslek olarak bile tanımlanmış değil. Bana sorarsanız bu yüzyılda olacak iş değil bu. Bunu şu basit örnekle anlatabilirim. Bir kuaför dükkânı açmak için bile ilgili meslek odasına kaydolmalı ve oradan onay almalısınız. Bunun için “ben kuaförüm” demeniz yetmez. Ama profesyonel anlamda tiyatro yapabilmek için “ben tiyatrocuyum” demeniz yetiyor.
Salt bu örnek bile, devletin bu alanda ne kadar plansız olduğunu; kültür ve sanat alanında ne kadar eksik, çağdışı kaldığını anlatmaya yeter sanırım; tabii bizim de sorunlarımızı ele alırken bütünsellikten ne kadar uzağa savrulduğumuzu… Oysa yeri geldiğinde “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” sözünü göğsümüz kabararak tekrarlamaktan geri durmuyoruz. Bu sözün, bu düşüncenin, sadece bir tespit olmadığını; sanatçısından, bürokratına, siyasetçisinden seyircisine kadar hepimizin omuzlarına yüklenmiş bir görevin tanımı olduğunu unutmamalıyız.
Tiyatro yasasının olmadığı bir ortam kaderine terkedilmiş demektir; orada ne salon sorununu çözebilirsiniz ne sosyal güvenlik meselelerini ne sağlıklı, nitelikli bir üretimin önündeki sorunları ne de tiyatroya zarar veren tiyatro enflasyonu meselesini!
Böyle bir ortamda sadece devletin özel tiyatrolara desteği göstermelik düzeyde kalmaz; daha kötüsü devlet desteği konusunda var olan sübjektif anlayış ve uygulamalardan da yakanızı kurtaramazsınız.
'GERÇEKÇİ VE KALICI ÇÖZÜMLER ÜRETMELİYİZ'
-
Bir tiyatro yasası çıkacak olsa nasıl bir sınıflandırma yapmalı?
Ne güzel bir soru! Biz tiyatrocuların bir oyun ve/veya bir rolü çalışırken işletmek zorunda olduğumuz bir prensip vardır. Bunu da “Her şeyden önce doğru soruları bulmak” diye adlandırırız. Bu tür söyleşilerde de geçerli aslında bu. Söyleşilerin akışını ve işlevini belirliyor doğru soruları sormak. O yüzden size ve bu vesile ile Aydınlık’a teşekkür ederim. Sorunuz doğru bir sorudur ve ne yazık ki bu tür söyleşilerde genellikle ıskalanan bir soru. Bu sınıflandırma meselesi bence hayati bir önem taşıyor. Tiyatro, uygulamaları itibarı ile de engin bir deniz. Birbirinden çok farklı uygulama alanları var. Ama biz hala tiyatro deyince neredeyse tek bir alandan söz ediyor gibiyiz. Yaptığımız bir ayrım varsa o da özel ve ödenekli tiyatro ayrımı. Örneğin amatör tiyatroları genellikle göz ardı ediyoruz. Oysa tiyatro sanatının atar damarıdır amatör tiyatro.
Biz, dışarıdan bakıldığında aynıymış gibi görünen ama temelde önemli farklılıklara sahip olan tiyatro uygulamalarını ve bunların sorunlarını aynı çuvalın içine atıp konuşuyoruz.
Özel ve ödenekli tiyatroların hem ayrı ayrı hem birlikte ele alınacak sorunları var.
Ama bizim artık daha fazla zaman kaybetmeden, ticari tiyatro ile sanat tiyatrosunu da ayrı kefelerde ele almak gibi bir zorunluluğumuz var. 2-3 bin kişilik salonlarda yapılan ve şimdilik AVM tiyatroları olarak adlandırabileceğimiz tiyatrolarla, bizim bugüne kadar kullanageldiğimiz “özel tiyatro” kavramı da aynı şeyler değil ve bu yüzden sorunları da aynı kefeye konulamaz, konulmamalıdır.
Bu hataya düştüğümüzde birinin, diğerinin önüne zaman zaman bir engel olarak çıktığı gerçeğini de ıskalarız çünkü. Bir tiyatro yasamız olması demek, tüm bu sınıflandırmaları nesnel, bilimsel ölçütlerle yapmamız ve her bir tiyatro alanına, o alanın kendi koşullarına içkin çözümler üretebilmemiz demek anlamına gelecektir. Bunu yapmadan ilerleyemediğimizi görmemiz gerekiyor sanırım.
Tüm sorunlarımızı birbirinden kopuk başlıklar gibi algıladığımız sürece, yıllardır olduğu gibi konuşmalara doyamamaya devam edeceğiz. Tiyatro yasasına kavuşmadan, tiyatronun sorunları üzerine gerçekçi ve kalıcı çözümler üretemeyiz. Tüm gücümüzle bir tiyatro yasamızın olmasına odaklanmalıyız; özel, ödenekli, amatör, ticari ve sanat tiyatroları olarak. Bir güç birliği yaparak, sanat üretimini anayasal güvence altına almış olan devleti bu hedefe mecbur etmek, önceliğimiz olmalıdır.