Yandex
18 Haziran 2025 Çarşamba
İstanbul 21°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sanatla doğup sanatla geçen bir ömür: ‘Sanatçılık bir meslek değil hayat tarzı’

Azerbaycanlı piyanist Aytaç Rzaguliyeva, ‘Sanatla uğraşmak, piyano çalmak büyük bir mutluluk. Çünkü bu bir meslek değil, bir hayat tarzı.’ dedi. Rzaguliyeva sanatın insanı özgürleştirdiğinin de altını çizdi

Sanatla doğup sanatla geçen bir ömür: ‘Sanatçılık bir meslek değil hayat tarzı’

Kültür Sanat sayfamıza konuk olan Piyanist Aytaç Rzaguliyeva, sanatçı bir aileden geliyor. İlk konserini 7 yaşında veren Guliyeva; müzikle, resimle, sinemayla yetişti. Rzaguliyeva, Müzik Okulu’nu 1978 yılında üstün başarı ile bitirdi. 1978’de Bakü Konservatuvarı’nı kazandı. Buradan da 1984’te mezun oldu. Moskova Konservatuvarı’nda Oda Müziği ve Müzikoloji doktorası yaptı.

Rzaguliyeva ile hem sanat yolculuğunu hem de sanatın insan hayatına katkılarını konuştuk.

SANATIN ELİNE DOĞDU

Sanatçı bir aileden geliyorsunuz, hem siz de tabii bunu sürdürdünüz, istediniz. Özellikle piyano çalmak nasıl bir his?

Şimdi benim şansım vardı o konuda çünkü dedem yazardı ama gençken mandolin çalmıştı ve makamları inanılmaz iyi biliyordu. Duyan çok şaşırıyordu.

Babam da çello çalmıştı gençken. Annem İngilizce ve Fransızca hocasıydı. O da piyano çalmıştı. Evde piyano vardı. Aslında başka şansım yoktu.

4 yaşında annem piyanoya başlattı. Dolayısıyla ilk konserimi de 6,5-7 yaşında büyük salonda verdim ve ismim ilk defa o zaman duyuldu.

İstesem de istemesem de beni müziğe soktular ailece. Sonra da kendim istedim.

Açıkçası sanatla uğraşmak, piyano çalmak büyük bir mutluluk. Çünkü bu bir meslek değil, bir hayat tarzı.

Sanatla doğup sanatla geçen bir ömür: ‘Sanatçılık bir meslek değil hayat tarzı’ - Resim : 1

‘BENİM İÇİN BİR HAYAT TARZI’

Sanat hayatınıza katkısı ne oldu?

Sovyetlerin iyi taraflarından bir yani sanata önem vermeleriydi. Ama onların istediği sanata o da var. Kaldığımız evin 10 blok ötesinde bir ev vardı. Beş katlı ve orada ressamlar ve heykeltraşlar yaşardı. Yani çocukluğum sanat ortamında geçti.

Aynı zamanda babam sinemada çalışıyordu. Yani görüntü yönetmeniydi. Film setlerine gidiyordu. Çok küçük yaşta sergilere, konserlere gidiyordum. Dediğim gibi benim için bu bir hayat tarzıydı. Keyif aldığım bir olaydı.

Bankacı olabilirsin, avukat olabilirsin. Ama hayatında sanat olduğu zaman sen daha özgürsün. Sen daha mutlusun. Benim düşüncem böyle.

Sanatla doğup sanatla geçen bir ömür: ‘Sanatçılık bir meslek değil hayat tarzı’ - Resim : 2

‘NÂZIM TÜRKÇE MERAKINI UYANDIRDI’

Hem aileniz hem sizin hem de Azerbaycan için Nâzım Hikmet’in yeri nedir?

Şimdi çok ilginç bir şekilde ben görmedim kendisini tabii ki. 1957-1958'lerde Bakü'ye geliyor Nâzım Hikmet, biliyorsunuz. Bakü'ye geldiği zaman inanılmaz ilgi görüyor.

Ve Nâzım Hikmet geldiği sene doğan erkek çocuklara bile Nâzım ismi veriyorlar. Dedemin evinde misafir olmuş.

Nâzım Hikmet'in gelişi ile Türk diline olan önem ve merak ortaya çıkıyor. Hatta toplantıda birisi diyor "Kendi dilini bilmeyenlere ne derler?" diye karşılığında küfrediyorlar. “Yani kendini bilmeyen insandır o” diye.

Ama o dönemde nasıl burada Fransızca elit olarak görülüyordu Azerbaycan’da da Rusça konuşmak daha elit sayılıyordu. Türk diline saygı ve merak konusunda Nâzım Hikmet’in büyük bir katkısı olmuştur.

‘VATANSEVERLİK VATANIN GÜZELLİKLERİNİ PAYLAŞMAKTIR’

Azerbaycan için vatan kavramı nasıl bir yer tutuyor?

Bakü’de sadece biz yaşamadık. Müslümanlar, Yahudiler, Ermeniler, Gürcüler, bir sürü Almanlar bile yaşıyordu. Alman köyleri vardı.

Ben insanları millet olarak ayırmayı yanlış buluyorum. Evet açık söyleyeyim. İnsan insandır. O çok önemli. Vatan ise benim için yani vatanımın tarihini bilmek, kültürünü bilmek ve onu sevdiğim insanlarla paylaşmaktır.

Dolayısıyla vatanseverlik vatanın güzelliklerini paylaşmaktır. Meksika'da konser verdik. Biz orada insanları kendi sanatımızla etkiledik. Herkes çok güzel karşıladı bizi. Benim için vatanseverlik budur.

Resim ve müzik arasında sizce bir bağ var mı? Nasıl bir bağ var?

İlk olarak sanat kendini ifade etme özgürlüğüdür. Ben bunu isteyerek yapıyorum ve ben burada yeni bir yöntemler buluyorum. Bach çaldığımda, Mozart çaldığımda sadece onları çalmış olmuyorum aynı zamanda kendimi ifade etmiş oluyorum. Tiyatro da aynı.

Örneğin; Barok döneme gidelim. Barok resimleri polifonik görünür. Barok müzikte de aynı şey var. Çok sesliliktir ama herkesin kendi sesi var.

O dönemi çaldığın zaman, o dönem resimlerini gördüğün zaman hissediyorsun. Veya 20. yüzyıl empresyonistler de renkler birbirine karışır. Sanki bir sulu boya resmi gibidir. Aynı dönemde müzisyenler de benzerini yapmıştır. Harmoniyi birbirine karıştırmaktan çekinmezler.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Ben birkaç atölye yapıyorum. Düzgün ve güzel bir sanat eğitimi vermeyi amaçlıyorum. Programları daha da yoğunlaştıracağız. Mümkün mertebe dünyayı sanatla toparlamak için bir şeyler yapmak gerekir. Çünkü gençler gerçekten yetenekli ve bunu yapabilir.

Piyanist Aytaç Rzaguliyeva Ulusal Kanal ekranlarında Zafer Bilgin’in hazırlayıp sunduğu Sanat Hayatı programına konuk oldu. Programda Rzaguliyeva, Aytaç Rzaguliyeva’nın babasının Nâzım Hikmet’le ilişkisini, Türk dünyasının ilk opera olan “Leyli ve Mecnun” muğam operasını 1908’de besteleyen Üzeyir Hacıbeyli’nin müzikteki yeri ve önemini anlattı.

Azerbaycan Müzik